Ali Bulaç'ın dinci paranoyaları

~ 20.01.2013, Rana ULAŞ ~

Evinin kadını, çocuklarının anası olmak dinin getirdiği bir zorunluluk. Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç da buradan yola çıkarak kadınlara yol gösteriyor. Son yazılarında Bulaç’ın konusu kadınlar.

Haziran 2011 seçimleri öncesinde milletvekili seçimlerine türbanlı kadınların da katılması için yine türbanlı kadınlar bir kampanya başlatmıştı. “Başörtülü aday yoksa, oy da yok” sloganıyla başlatılan kampanyaya Ali Bulaç şiddetle karşı çıkmıştı. Hatta işi daha ileri vardırıp “Beyaz casus, iktidardan nemalanan, beşinci kol faaliyeti içinde olan, burnu havada, İslami hareketleri içerden çökerten devşirmeler...” gibi peş peşe sıraladığı sıfatlarla kampanyaya katılan kimi kadınları suçlamıştı.

Bulaç, kampanyaya karşı çıkmasına neden olarak da AKP’nin kapatılma olasılığını gösteriyordu. Oysa bu düşüncesinden cayan Bulaç, 14 Ocak 2013 tarihli köşe yazısında, şimdi yapılacak kampanyada başı çekmekten söz ediyor. Türbanlı gazeteci Hilal Kaplan Yeni Şafak Gazetesi’nde 16 Ocak 2013 tarihli köşe yazısında, bu durumu Bulaç’a anımsatıp 2011 seçimlerinden bu yana değişen ne var diye soruyor. Daha yeni anayasa yapılmamışken AKP’nin bu duruma düşmesinin olanaklı olduğunu ileri süren Kaplan, Bulaç’ın telaşını merak ediyor.

 
Merakında haklı olabilir Hilal Kaplan. Ancak Bulaç’ın,  toplumdan ve çalışma hayatından kadını dışlayan dinci açıklamaları konuya açıklık getirebilir.  Bulaç,  konuya ilişkin şunları söylüyor; “Bence prensip olarak –dinî öğretinin tamamından ve beşeriyetin her bölgesinde ve din havzasında gözlenen örfünden anladığım kadarıyla- kadının birinci görevi annelik ve ev hanımlığıdır...”

Bu iddianın gerekçe olarak dini referans alması, önerinin daha baştan çöktüğünü gösterir.

Yine de Bulaç’ın iddiasının geri kalanına bakalım. Liberal kapitalist piyasanın kadını çalışmaya zorladığını, “böylece annelik ve ev hanımlığının itibarsızlaştığını” ileri süren Bulaç, bu kadınların evlenemediğini, hatta erkeklerin bu “kışkırtılmış kadınlarla evlenmeyi yeğlemediklerini” iddia ediyor. Pes!

Bulaç bin yıllık gerici ezberi tekrar ediyor. Tarih bilgisinden ve de sosyolojiden bihaber bu değerlendirme hiçbir bilimsel temele dayanmıyor. Sayın Bulaç, evet, olan yine kadına oluyor ama sizin iddia ettiğiniz nedenlerden dolayı değil.

Bulaç’ın açıklamaları bu kadarla kalsa yine iyi diyeceğiz. Kadına karşı  şiddetin nedenini de getirip buraya bağlıyor. Bulaç’a göre, “Erkeğin fıtrî rolünü kaybetmesi onu kadına karşı acımasız şiddete, vahşi cinayetlere sürüklüyor, sonunda kadın devlete sığınıp kendini devletleştiriyor...Madem bizim kadınlar da bu modern tecrübeyi yaşamakta çok kararlı, yemekte oldukları ‘acı meyve’nin sonucunu beklemekten başka çare yok.”

Gerçekten anlaşılır gibi değil, Bulaç’a göre, kadınlar örtünüp evlerine kapanırsa ne kadına karşı şiddet olacak, ne de kadın cinayetleri işlenecek. Bir insan bu kadar mı çağının dışına düşer. Bulaç’ın önerdiği düzen çok sayıda İslam ülkesinde uygulanıyor. Bunların tamamı geri kalmış, yoksulluk ve zavallılık içinde kıvranıyor. Petrol zengini olanlar da hiçbir şey üretemeden, insanlığa katkı sunmadan, bilim yapmadan, ithal edilmiş bir teknolojik ilkellik  içinde ve pis bir tüketim ortamında yaşıyorlar.

Bulaç, 17 Ocak 2013 tarihli köşe yazısında da önceki yazısını (14 Ocak) desteklemek için, Gorbaçov’un sözlerini örnek gösteriyor. Gorboçov’un kadını erkekle eşitleyip çalışma hayatına katılmasından ötürü kadının kadınlığını unuttuğuna ilişkin sözlerini köşesine taşımış. Anlaşılan o ki, Bulaç’a göre bu “acı meyve”yi Rusya yemiş. Oysa ne Gorbaçov’un sözlerinden bu sonuç çıkar, ne de Bulaç’ın konuya ilişkin yorumu doğru.

Kadınların kazanılmış haklarını geri almakla, yalnızca tarihin gerici sayfalarına savrulacak olanlar kadınlar değildir. Kadınlarla birlikte tüm toplum, geri ve ilkel bir çağa iade olacak. Sanırım bizden de beklenen bu. Kadın olarak haklarımız için savaşım vermemiz her zamankinden daha gerekli.

(Yurt Gazetesi)

Rana ULAŞ | Tüm Yazıları
Hits: 1576