Avrupa Topluluğu’nun ilköğretimi bitirmiş olmaya ilişkin bir ölçütü var:
Yazısız bir çizimin anlamını anlamak,
Harita ile bir adresi bulmak,
Hesap pusulasını hesap edebilmek.
Bu üç zihinsel işlem, zekânın eğitimle işlerlik kazandığını gösterir.
Karikatür de işte bu sanatın çizgisel yaratısıdır.
Mizah yazıları da bu sanatın sözcüksel yaratısı.
Bu arada, “mizah” sözcüğünün anlamını “gülmece” tam olarak karşılamıyor. Mizahta gülme de var, düşünme de. Sevgili Bozkurt Güvenç de “güldüşün” sözcüğünü öneriyor. Ben mizah sözcüğünü yeğliyorum.
Mizah yazarı olarak en tanınmış yazarımız Aziz Nesin’dir.
Rıfat Ilgaz da usta mizahçıdır.
İlhan Selçuk’un mizah yanı çok güçlüdür ve güncel yazılarında da yer alır.
Mustafa Balbay da usta bir sözcük oyuncusudur.
Ben de uzun süre mizah yazıları yazdım, “Mesela Dedik” başlığı altında yayımlandı. Kâmil Masaracı da usta çizgisiyle değer katmıştır.
Sağlık yazılarıma da usta karikatürist Tan Oral çizgiyle çok güzel anlam katmıştı.
Ama karikatür deyince dururum.
***
Karikatür kanımca büyük sanattır.
Çizgi ile anlatmak, konuyu çok iyi anlamayı, özünü yakalamayı, bu olayı özgün çizimle yaratmayı içerir ki son derece yoğun bir sanatsal başarıdır.
Yazının betimleyici açıklamaları bu sanat dalında yer almaz.
Söz sanatının değişik açılardan bakışına da bu sanat dalı yer vermez.
Her şey özgün çizimle açıklanmalıdır.
Karikatür sanatı bunlardan ötürü güçlü bir sanat dalıdır.
Cemal Nadir’i analım.
Amcabey tipi bugün bile canlı değil midir?
Ali Ulvi’nin karikatürleri?
Semih Balcıoğlu?
Behiç Ak’ın kareleri günümüzü nasıl da açıklıyor?
Semih Poroy’un ince mizahı, Kitap ekinde yazarlık serüveninin her yanını nasıl dile getiriyor?
Kâmil Masaracı, karikatürün filozofudur. Kendi yarattığı tipin bir cümlelik ifadesi gülmek için de düşünmek için de yeterlidir.
Kâmil’in ayrı bir yeri, karikatür sanatının yayılması, yaygınlaşması için gösterdiği Karikatür Evi çabalarıdır.
Kanımca “karikatürlerden oluşan bir zekâ testi” yapılabilir. Bu konuda kendimize görev vermeliyiz.
Mizah zekâdır.
Aptalın mizâhı yoktur.
Fanatiğin de mizahı yoktur.
Faşizmin de mizahı yoktur.
Kim gülmeyi yasaklamışsa, kim gülerek düşünmeyi yasaklamışsa onun yanlış yerde olduğunu, yanlış işler yaptığını bilmek gerekir.
Mizah bir insanlık ölçütüdür.
***
Umberto Eco “Gülün Adı” adlı romanında bu konuyu işlemişti. Ortaçağda, Katolik kilisesi gülmeyi yasaklar.
Çünkü gülen insanı artık dogmalarla korkutmak olanağı kalmayacaktır. Katolik dogmasını sürdürmek için de insanları güldüren kitapları kilit altına alır.
Dikkat edin, faşist bir rejim insanları güldürerek düşündüren her şeye düşman olur.
Mizahın yer aldığı yazılar, çizimler, tiyatro oyunları, tek kişilik gösteriler izlenir, kovuşturulur, yasaklanır, olmadı kırılır, yakılır. Bunlar oldu mu, neyin yaşandığı da ortaya çıkar.
Mizah zorbalığa karşı çıkar.
Büyük ustayı analım.
***
Büyük usta Turhan Selçuk’u analım.
Bu ölümsüz usta yarattığı Abdülcanbaz ile her türlü zorbalığa nasıl da meydan okumuştur.
Abdülcanbaz, bu Osmanlı efendisi, her türlü haksızlığa cesaretle karşı çıkmış, ünlü Osmanlı tokadı ile de ortalıkta gezinen çapulcuları dağıtmıştır. Gözlüklü Sami’ler, her devrin adamları perde arkası entrikalarını sürdürürken karşılarında bu yürekli, dürüst, temiz Abdülcanbaz’ı bulmuşlardır.
Ah Abdülcanbaz?
Nasıl özlemezsin.
Kadınlı erkekli bunca Gözlüklü Sami’ye karşı bizim Abdülcanbaz’ımızı nasıl özlemezsin.
Hoş, Abdülcanbaz yaşasaydı bugün Silivri’de olurdu ya!
Çıkacaklar ama.
Hapishane kimsenin mülkü değildir.
Bu yıl çıkacaklar.
***
Mizah sanatının özelliği var.
Hep zulme karşı çıkmıştır.
Hep zorbalığa karşı çıkmıştır.
Mizah, zekânın fıskiyesidir.
Mizah hep iyiden yanadır, doğrudan yanadır.
İnsan yaşadıkça da varolacaktır.
14 Ocak 2013 - Cumhuriyet