2030

~ 03.01.2013, Av. Reha TAŞKESEN ~

In the year 2525,
If man is still alive,
If woman can survive,
They may find...
Dennis Zager and Richard Evans (1969)

 
Gençlik yıllarımızda çok işitilen ve zevk ile dinlenen bir şarkıydı. 2525 ve daha da uzak yıllardan söz eden şarkı, 1969 yılında önce ABD’de liste başı olmuş ve daha sonra da birçok ülkede listelerde hızla yukarıya çıkmıştı.
 
Biz burada sesinden çok sözünden söz edeceğiz şarkının. Neredeyse 45 yıl önce geleceğe şarkı sözü yazılması kuşkusuz çok iddialı bir girişim. Ancak, aynı zamanda da takdir edilecek bir emek, bir çaba. 2525 yılını ve ilerisini hayal edebilme bir sanatçının düşün zenginliğinin de bir işaretidir. Bu şarkıyı sevmiştik.
 
ABD’de Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından her beş yılın sonunda bir doküman yayımlanmaktadır. “Küresel Eğilimler” adı ile yayımlanan bu çalışma 15-20 yıl sonrasına ışık tutmakta ve geleceğin tartışılması için de bir ortam yaratmaktadır.
 
Aralık 2012 ayı içerisinde beşincisi yayımlanan bu çalışma hakkında değişik yorumlar, değerlendirmeler yapılmıştır. Bütün görüş ve düşüncelere saygı duyduğumuza öncelikle vurgu yaparak şu saptamayı yaptığımızı da sizlere sunmak istiyoruz: Bunu sevmedik.
 
Merak ettik. Neden sevmediğimiz hakkında bir fikir edinmeye çalıştık. Bulamadık. Sevmedik İşte. Nedeni de yok.
 
Okumayı sevmiyoruz. Düşünmeyi sevmiyoruz. Gerekçe yazmayı da sevmiyoruz. Günü yaşamayı, geçmişi abartmayı, geleceği karartmayı seviyoruz. Genel anlamda söylenenler ya da yazılanlar şunlardı: Uçuk, saçma, bize uymaz, abartılı, gerçekçi değil, bir hinlik vardır, vb[1].
 
Bunları söyleyenlerin ya da yazanların bu çalışmayı okuyup okumadıklarını bilmiyoruz. Eğer okuduysalar, anlayıp anlamadıkları konusunda da bir fikrimiz yok. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi her düşünceye de saygımız sonsuz. Ancak, sevmemişler işte!
 
Bu çalışmayı savunma gibi bir çabamız da yok. Sorumluluğumuz da değil. Kaldı ki; bu çalışma benzeri binlerce dokumandan sadece bir tanesi. Ancak, belki de biraz farklı. Bir karar noktasına gelmek için bu çalışma nasıl yapılmış, bir bakalım isterseniz.
 
Konunun ABD’de birçok üniversitede tartışılması sağlanmıştır. Bilgisayar ortamında dünyada konu ile ilgili uzman kişilerle görüş alış verişi yapılmış ve yorumlar alınmıştır. Konu ilgili kişilerin değerlendirmelerine açık tutulmuştur. Birçok ülkede hükümetler, işadamları, üniversiteler düzeyinde toplantılarda tartışılmıştır. Yeni ve ileri teknolojilerin ekonomi ve büyüme üzerine olan etkileri önemli bilim ve teknoloji merkezlerinde incelenmiştir[2].
 
Bu tür bilimsel ve özellikle geleceğe ışık tutan çalışmalara duygusal yaklaşmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Sevmemek şeklinde değil de, katılmamak şeklinde bir yaklaşımın daha doğru olacağı tartışmasızdır.
 
Dünya’da her şeyin köklü ve hızlı bir şekilde değiştiğini ve dönüştüğünü biliyoruz. Bunları konuşuyoruz. Ancak, bu değişim ve dönüşüm sürecinin varlığını görmezden geliyoruz. Dünya’nın geçmişten bugüne yaşadığı derin siyasi, ekonomik ve sosyal kırılma noktalarını dikkate almıyoruz[3]. Değişim ve dönüşüm sürecini algılıyoruz ve ancak kendimiz de dahil olmak üzere toplumsal ve kurumsal düzenlerin değişmemesi için olağanüstü bir çaba gösteriyoruz.
 
Bireysel, ülkesel, bölgesel ve küresel boyutta siyasal, ekonomik, sosyal ve güvenlik kavramları nicelik ve nitelik bakımından biçim değiştirmektedir. Bir kısım değişikliklerin günlük yaşamımıza yansımalarını algılarken, daha büyük ölçekteki bir kısım değişikliklerin ise ancak zaman içerisinde anlaşılır olabileceğine vurgu yapmak yerinde olacaktır. Bu gelişmeleri de ancak bilimsel yayınlardan öğrenebilmek mümkün olabilmektedir.
 
2013 yılına girerken bu değişim ve dönüşüm konusuna bir kez daha dikkat çekmek istedik[4]. Kuşkusuz bu kavramların özümsenebilmesi için öncelikle bireysel ve kurumsal olarak eleştiri/özeleştiri kurumlarının işletilmesi bir sorumluluktur. Araştırma ve geliştirme, bilimsel düşünebilme ise bir zorunluluktur. En kötüsü de değişiyoruz derken, yanlış bir yola girmek suretiyle bir sarmalın içerisine girmek ve geleceği kaçırmaktır.
 
15-20 yıl sonra önemli bir salgın hastalığın, küresel ya da bölgesel boyutta hızlı gelişen         bir iklim değişikliğinin, örgütlerin nükleer imkana sahip olmalarının, siber saldırıların olası sonuçlarının ne olabileceği konusuna duyarsız kalabilir miyiz? Bu konuların Türkiye’ye de etkileri olabileceğini yok sayabilir miyiz? Konu önemlidir[5].

Bu ve benzeri konuların Türkiye’de de bilim adamları, siyasetçiler, iş çevreleri, üniversiteler, sivil toplum örgütleri tarafından tartışılmasında yarar bulunmaktadır.
 
15-20 yıl sonra dünya nüfusu %10 kadar artarken; kentleşmenin ivme kazanacağı ve gıdaya %35, suya %40, enerjiye ise %50 oranında talebin artacağı hususu herkesin sorunu olarak karşımızda durmaktadır.
 
Ancak, önce kendimizi bütün bu değişim ve dönüşüm süreci konusunda duyarlı bir noktaya çekmek zorundayız. Boş ve anlamsız konular üzerinde tartışarak, geçmişin sorunlarına saplanıp kalarak zamanımızı ve gücümüzü harcamak geleceği kurtarmak adına bizler bir şey kazandırmayacaktır.
 
Türkiye ekonomide, bilimde, teknolojide, sanatta ve kültürde, sporda yaşamın her alanında küresel yarış alanında kazananlar arasında olabilmelidir. Bunun yolu da bölgesel ve küresel ölçekte çalışmalar yaparak geleceği öngörebilmektir.
 
Sonuç olarak; şarkıları seviyoruz, bilimsel çalışmalara arkamızı dönüyoruz. 2030 çalışması da sadece bir çalışma. Zamanınız ve olanağınız varsa okumanızı salık veriyoruz.
 
2013 yılının sağlık, huzur ve zenginlik getirmesini diliyoruz.
 
Av. Reha Taşkesen
Ankara, 31.12.2012
 
           
           
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


[1] AB İlerleme Raporu hakkında da benzer bir tutum sergiledik. Çünkü Rapor’da hoşumuza gitmeyen saptamalar vardı. Rapor bizi sevindirmedi. Yani Raporu da sevmedik (Bkz. Yeni Yaklaşımlar İlerleme (me) Raporu, 05.11.2012).
[2] Küresel Eğilimler 2030, ABD Ulusal İstihbarat Konseyi, Önsöz, 160 sayfalık doküman ile ilgili olarak ABD’nin 11 büyük kentindeki önemli üniversitelerinde sayısız toplantılar yapılmıştır. Sponsor olunan bir günce (blog, weblog) aracılığı ile çalışma kapsamındaki önemli konular hakkında dünyanın değişik yörelerindeki konunun uzmanlarından 140 görüş ve 200 yorum alınması sağlanmıştır. Yılsonu itibarıyla 167 ülkeden 71.000 kişi günceye girmek suretiyle görüş beyan etmiştir. 20 kadar ülkede hükümetlerin, iş çevrelerinin ve üniversitelerin davetlisi olarak düzenlenen toplantılarda tartışmalar yapılmıştır. Hükümet içi ve hükümet dışı organizasyonların görüşleri alınmıştır. Çalışmaya dahil edilen “Tahrip Edici Teknolojiler” konusunda Enerji Bakanlığı (Sandia, Oak Ridge) laboratuarlarındaki bilim kişileri ve NASA ile çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Silikon Vadisi ve Santa Fe’deki girişimci ve danışmanların görüşlerine başvurulmuştur. Bütün bu çalışmalar kapsamında ekonominin teknoloji ile bağlantısına ve ekonomik büyüme konularına ise özel önem verilmiştir.
[3] Küresel Eğilimler 2030, ABD Ulusal İstihbarat Konseyi, s.xii, “Mevcut durum geleceğe yönelik gelişmelerin belirsiz olduğu ve dünyanın değişik küresel seçeneklerle karşı karşıya bulunduğu 1815, 1919, 1945 ve 1989 yıllarındaki değişim/dönüşüm noktalarına/süreçlerine benzer bir durumu hatıra getirmektedir.”
[4] RT, Yeni Yaklaşımlar için kaleme aldığım ilk üç yazım değişim konusu ile ilgilidir: Değişim (16.01.2010), Değişim ve Hukuk (31.01.2010), Bir Değişim Hareketi Olarak AB ve Birlik Hukuku (05.02.2010)
[5] Küresel Eğilimler 2030, ABD Ulusal İstihbarat Konseyi, s.xi, “Küresel boyutta çok büyük yıkıma neden olabilecek olası gelişmeler: Önemli Salgın Hastalık, Çok Daha Hızlı İklim Değişikliği, Avro/AB’de Çöküş, Bir Demokratik ya da Çökmüş Çin, Reform Yapan İran, Nükleer Savaş ya da Kitle İmha Silah/Siber Saldırı, Jeomanyetik Güneş Fırtınaları, ABD’nin Küresel Sorunlara Yetersiz Kalması (Potential Black Swans That Would Cause the Greatest Disruptive Impact: Severe Pandemic, Much More Rapid Climate Change, Euro/EU Collapse, A Democratic or Collapsed China, A Reformed Iran, Nuclear War or WMD/Cyber Attack, Solar Geomagnetic Storms, US Disengagement).
 
Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 2439