Bir 'adil yargı' masalı

~ 21.03.2011, Cafer KARATEPE ~
Varan 1
İnşaat ve enerji sektöründe faaliyet gösteren ünlü bir holdingin veliahttı K.H. (32), Ankara’da bir barda eğlendiği avukat arkadaşı D.D.’yi (30), otomobili ile götürdüğü boş bir arazide döverek tecavüz ettiği iddiasıyla, 24 Şubat’ta nöbetçi 6. Sulh Ceza Mahkemesi’nce, “nitelikli cinsel saldırı” suçundan tutuklandı.
Mağdur D.D.’ye, sevk edildiği Ankara Numune Hastanesi’nde yaşadığı olay nedeniyle “ruh hali bozulmuştur” raporu verildi. Yine olay günü Adli Tıp Kurumu’ndan alınan raporda da, mağdur D.D.’nin sağ ve sol alnında ekimoz, kollarında çizik ve ekimozlara rastlandığı belirtildi.
Şüphelinin avukatları, bir hafta sonra üst mahkemeye itiraz hakkını kullanarak tahliye talebinde bulundu. İtirazı değerlendiren üst mahkeme, “Her iki taraf da yüksek okul mezunu, 30 yaşın üzerinde, bilinçli, iradeli insanlardır. İtiraz dilekçesinde yer verilen bazı kayıtlarda, mağdurun şikâyetten vazgeçme karşılığı para talep ettiği ileri sürülmüştür. Ayrıca mağdurun şikâyetinden vazgeçme eğiliminde olduğu anlaşılmıştır” gerekçesiyle, K.H’nin tahliyesine karar verdi. (Hürriyet Gazetesi, 7 Mart)
Varan 2
Biliyorsunuz Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç’ye, mağdurun kendi anlatımıyla daha 12 yaşındayken; babası ve dedesi yaşında; aralarında asker, memur, korucu, muhtar gibi birçok devlet görevlisinin de bulunduğu 26 adam 7 ay boyunca zorla tecavüz ediyor. 8 yıl sonra mahkeme ‘cebir ve baskı yok, mağdur isteseydi karşı koyabilirdi, kendi rızasıyla yapmıştır, zorla alıkonulmamıştır’ vb gibi gerekçelerle sanıklara iyi hal indiriminden kanunun ön gördüğü en az cezayı vermiş. N.Ç’yi iki kişi pazarlamış. Anlatılanlarla bakılırsa N.Ç’nin sadece ruh sağlığı değil, bedensel bütünlüğü de bozulmuştur; aylarca oturamamış ve sırt üstü yatamamış.
Varan 3
Yine gazetelerin yazdığına göre Suriye’den Türkiye’ye binlerce kuma geliyormuş. 20-25 yaş arası kumaların bedeli 10 bin TL, 25-30 yaşındakiler 7.500 TL, daha yaşlılar yaşına göre daha ucuza satın alınabiliniyormuş. Bu işleri ‘simsarlar’ kotarıyormuş. Adamın biri diyor ki, “İkinci kez evlenmek, 2 yıl öncesine kadar aklıma gelmemişti. Çocuklarım da büyümüştü. Bir arkadaşım Suriye'ye giderek ikinci eş edinince dikkatimi çekti. Nusaybin'de simsar aracılığıyla ikinci eş aldım. 10 bin TL'ye yakın masrafım oldu. Eski eşimle birlikte oturuyoruz. Problemim yok.”
Anlattığım ilk olayın tersini düşünelim: Tecavüze uğradığı savlanan kız, bir avukat değil de, ünlü bir holdingin prensesi, sanık da ünlü olamayan erkek bir avukat olsun.
Benzer yöntemi ikinci olaya uygulayalım: Tecavüze uğrayan N.Ç sahipsiz bir kız değil de Tecavüze uğrayan N.Ç. "sahipsiz" bir kız değil de, sosyal ve ekonomik durumu iyi birinin kızı olsun. Tecavüz edenler de N.Ç. koşullarında yaşayan erkekler. Kuşkusuz küçük bir kızı ve ailesini açlıkla terbiye eden ahlaksız neoliberal düzen, tecavüzcülere kızlarını satmak zorunda kalmayacakları bir geliri sunmuş olmalı. Bu nedenle onların kızlarına para karşılığı tecavüz edilme olasılığı yoktur. Gerçekte N.Ç. koşullarında yaşayan erkekler küçük bir kıza tecavüz edecek parayı da zor bulurlar. Bu olayın tersini kurgulamak 1. olaydaki gibi kolay değil; ama biz bir an için öyle olduğunu var sayalım.
Tersine çevirdiğimiz her iki olayda da gerek adli tıp, gerekse mahkemelerden aynı ya da benzer kararlar çıkar mıydı? Evet, diyorsanız gerçekten ben çok yanılmışım, herkesten özür dilemek isterim.
Ama hiç umutlanmayın, birçoğunun yaptığı gibi tüm suçu mahkemelere, adli tıp kurumuna ya da üyelerine atacak değilim; kimi yorumcunun yaptığı gibi gizli ya da açıktan tüm suçu onlara yüklemek, adaletsizliğin gerçek nedenini gizlemek, yani gerçeğin üstünü örtmek gibi geliyor bana.
Birinci olayı düşünelim; bir tarafta milyarlara hükmeden koskoca bir Holdingin prens ya da prensesi, diğer tarafta fakir, belki de orta halli bir avukat. Holding sahibi, çocuğunun içeri düşmesini engellemek için tüm olanaklarını seferber edecektir. Örneğin üst düzey bürokrat, milletvekili, bakan vs. gibi mahkeme heyeti üzerinde etkili olabilecek kişileri devreye sokabilir. Sizin ve benim bilemeyeceğimiz türlü türlü kumpaslar kurabilir. Onlarca ünlü avukatı mahkemenin karşısına çıkarabilir.
İnsan olarak her birimizin dayanabileceği bir direnç noktası olur ve hiç kimsenin sonsuz direnci yoktur ve mutlaka bir kırılma noktası vardır. Bu nokta aşılınca yargıç da olsanız, asker de olsanız, imam da olsanız artık daha önce yapmasını hiç istemediğiniz şeyleri yapabilirsiniz. Bu doğal bir insan halidir.
Bunları, yukarıdaki olayda böyle olmuştur, demek için değil, bir olasılık olarak düşünüyorum.
İkinci olayın yukarıdakinden ayrı iki boyutu var.
Birincisi mağdur kişi bir çocuktur. Bildiğim kadarı ile anadili Türkçe değildir. Daha çok küçüktür; büyük bile olsa dil ve eğitim yetersizliğinden kendisini tam olarak anlatamaz.
İkinci ve daha önemli boyut toplumumuzun kadına bakışıdır; yani erkek egemen dediğimiz ataerkil düzen.
‘İki kişi küçük bir kızı kandırarak etini pazarlıyorlar. Kız istese istemese de fark etmez, ne de olsa serbest piyasa ekonomisi var. Adamlar da satılık olan bu kuşa talip olmuşlarsa bu o kadar büyük bir suç olmasa gerek. Küçük bir fahişe için onca erkeği içeri tıkmak pek akıl karı mıdır Allah aşkına?’
Erkek milletinin büyük bir kısmının böyle düşündüğüne konusunda kuşkum yok. Diyeceksiniz ki, kararı verenlerin toplumun düşündüğü gibi düşünme lüksleri yoktur. Ben böyle düşünmüyorum. Kararda etkili olan her kişi, kim olursa olsun doğduğu günden itibaren bu düzenin içinde yoğrulmuştur; eşitsiz, erkek egemen sistem iliklerine kadar işlemiştir. Bin yıllardır beynimize kazılan erkek egemen düzeninin beynimizden atılması ancak iyi bir eğitimle yüz yılları bulması kuşkusuzdur. Genlerimizde bile var, desem abartı sayılmaz.
Kimse tam olarak bunun etkisinde kurtulamaz. En ödünsüz ataerkil karşıtlarında bile bu ataerkil tavırlar görmeniz olasıdır.
Özetle yukarıdaki olayları, özellikle mahkeme kararlarını etkileyen o kadar çok bileşen var ki, olayı sadece bilirkişi ve mahkeme raporlarına indirgemek fotoğrafın sadece bir bölümünü görmek olur.
3. olay: Gazete haberlerinden çıkardığımıza göre şöyle oluyor: Yaşınız yetmiş, boyunuzca torunlarınız var; simsara gidiyorsunuz, bir on binlik paket uzatıp satın almak istediğiniz kızın özelliklerini söylüyorsunuz: Yirmi beşini geçmesin, boyu 1.60’tan aşağı olmasın, gözleri iri ve kapkara olsun, şişman olmasın ha! vs.
Bu kuma ya da eş almak değil, basbayağı bir köle satın almaktır. Tek ayrımı eskiden gidip köle pazarlarından alırdın, şimdi bir simsar aracılığıyla alıyorsun. Simsarın getirdiğini beğenmezsen iade edebilir ya da yenisiyle değiştirebilirsin.
Bu bize ulaşan bir haber. Bunun gibi, hatta daha kötüleri oluyor dünyada ve biz onları bilemiyoruz. Bu olaylar bize özgü değil. Ülkemizden doğuya doğru gittikçe daha beterleri ile karşılaşıyorsunuz; öyle ki ülkemizdekiler gözünüze önemsiz gibi görünmeye başlıyor. Batıya gittikçe de tam tersi oluyor; görece daha adil kararlar, daha insani bir yaşama biçimi; ama şekil, şablon pek değişmiyor.
Baştaki iki olayla bu üçüncü olay farklı gibi görünse de üçünün kökleri aynı.
Bireylerin gelir düzeyleri arasında büyük farklılıklar olan bir toplumda, ki bu eğitim, kültür gibi diğer bütün farklılıkların da kaynağıdır; adaletten söz etmenin anlamını düşünmek gerekiyor. Yıllık geliri milyar dolarları aşan bir avuç insanla, günde bir doların altında yaşamak zorunda kalan milyarlarca insanın bir arada yaşadığı bir toplumda, bir dünyada yöneticilerden, yargıçlardan eşitlik ve adalet beklemek kendimizi aldatmak mı, ikiyüzlülük mü, cahillik mi, tecahülü arif mi (arifin cahilliği), insanlıktan çıkmış olmak mı gerçekten bilemiyorum.
Günümüz neoliberal sisteminde insanlar bölüşümden ne kadar pay alıyorlarsa sağlık, eğitim, barınma, ulaşım, kültür vs. hizmetlerinden de o kadar pay alırlar. Aynı şekilde adaletten alınan pay da bölüşümden alınan payla doğru orantılıdır. Adalet sistemi soyut laflar kalabalığı değil somut bir sistemdir; toplumun üretim, bölüşüm, yani üretim ilişkilerine sıkı sıkı bağlı bir sistem.
Bu ilişkileri görmezden gelerek sadece yargı kararlarını eleştirmek, adaletsizlik ve eşitsizliğin gerçek nedenlerinin üstlerini örtmekten başka bir işe yaramaz.

(Sendika Org-14/03/2011)

Cafer KARATEPE | Tüm Yazıları
Hits: 2138