AİHM kararı ışığında Başdenetçi tartışması

~ 05.12.2012, Sedat ERGİN ~

AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) web sitesine girip “kararların icrası” (execution of judgements) bölümüne göz gezdirirseniz, Türkiye’nin uygulamadığı mahkeme kararlarının uzun bir listesiyle karşılaşırsınız.
 

Bu listedeki kararlardan biri “14/09/2010 DINK /Turkey” başlığını taşıyor. Yani 19 Ocak 2007 tarihinde öldürülen gazeteci Hrant Dink’in dosyasında saptanan hak ihlalleri nedeniyle AİHM’nin Türkiye’yi mahkûm ettiği karar...

* * *

AİHM, bu dosyada Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üç ayrı maddesini ihlal ettiğine hükmetmiştir. Bunlar, Sözleşme’nin “yaşam hakkı”na ilişkin 2’nci maddesi, “ifade özgürlüğü”ne ilişkin 10’uncu maddesi ve “etkili itiraz hakkı”na ilişkin 13’üncü maddesidir.
“Yaşam hakkı”ndan verilen ihlalde, devletin Dink’i hedef alan suikast planlarından haberdar olduğu halde önlem almaması, ayrıca bunda ihmali olan kamu görevlilerini etkili bir şekilde soruşturmaması rol oynamıştır.
Ancak kararın ağırlık noktalarından biri, Dink’e, Agos gazetesinde çıkan bir yazısından dolayı Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi çerçevesinde “Türklüğe hakaret” suçundan verilen mahkûmiyet kararının 11 Temmuz 2006 tarihinde Yargıtay tarafından onanmış olmasıdır.
AİHM’nin 10’uncu maddeden verdiği bu ihlalin muhatabı Yargıtay Ceza Davaları Genel Kurulu’dur. Kurul, bu kararı 6’ya karşı 18 oyla almıştır.
Bu kararın altında imzası olan isimlerden biri, o tarihteki Yargıtay 5’inci Ceza Dairesi üyelerinden Nihat Ömeroğlu’dur.
Ömeroğlu, geçen hafta TBMM Genel Kurulu’nda AK Partili milletvekillerinin oylarıyla Türkiye’nin yeni ihdas edilen başdenetçiliği görevine seçilmiştir. Bu görevinde, “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceleyecektir.”

* * *

AİHM’nin bu kararı, Türkiye’nin Başdenetçisi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin Avrupa hukuk ölçüleri karşısındaki konumunu okuyabilmemiz açısından önem taşıyor.
Aslında ayrıntılı gerekçeye bakıldığında, AİHM’nin Yargıtay kararını Dink’in öldürülmesine giden süreçte bir dönüm noktası olarak gördüğü anlaşılabilir.
AİHM’nin saptamalarından biri şöyle: “Mahkeme, Dink’in Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi gereğince mahkûmiyetine hükmedilmesinin, onu kamuoyu önünde, özellikle de aşırı milliyetçi gruplara karşı, tüm Türk kökenlileri aşağılayan bir birey olarak gösterdiğini tespit etmiştir.”
Strasbourg’daki mahkemeye göre, “Dink’in mahkûmiyet kararının Yargıtay tarafından onanması tek başına ya da ilgiliyi aşırı milliyetçi militanlara karşı koruma önlemlerinin yokluğu olgusuyla birleştiğinde, Sözleşmenin 10/1 maddesinde korunan ifade özgürlüğüne müdahale niteliği taşımaktadır.”

* * *

AİHM’nin dikkat çektiği bir başka sorun, Yargıtay’ın “Türklük” ifadesinin kapsamını tanımlamasıyla ilgilidir. Şöyle diyor mahkeme: “Yargıtay bu ifadeyi Türk etnik kökenli kişilerin sahip oldukları değerleri ve gelenekleri içerecek şekilde yorumladığı ölçüde, Anayasa’daki tüm Türk yurttaşlarını etnik ya da dini aidiyetlerine bakılmaksızın kapsayan ‘Türk’ tanımıyla çelişir bir durum ortaya çıkmaktadır.”
Bir başta anlatımla, AİHM, Yargıtay’ın bu yorumunun Anayasa’nın “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” şeklindeki 66’ncı maddesi ile çeliştiğini vurgulamış oluyor.
Mahkemeye göre, Yargıtay’ın getirdiği tanım ayrıca “Türklük kavramını Türklere aidiyetle sınırlayarak, uluslararası antlaşmalarla tanınan ya da tanınmayan her türlü dini, dilsel ve etnik azınlığı Türklük tanımından dışlıyor.”
Görüleceği gibi, AİHM, Yargıtay’ın Türklüğü doğrudan etnik aidiyet üzerinden tanımlamış olmasını da problemli bulmuştur.
Türkiye’nin başdenetçisi Ömeroğlu, bu içeriğe sahip bir AİHM kararının gölgesi altında görevine başlamaktadır.

(Hürriyet)

Sedat ERGİN | Tüm Yazıları
Hits: 1381