Hipodrom Cumhuriyeti, açlık grevleri, hayat gerillacılığı

~ 30.10.2012, Melih Pekdemir ~

Bugün 29 Ekim… Cumhuriyetin 89. yıldönümü ve açlık grevlerinin 48. günü…

Bayram kutlamak yasaklanmış, açlık grevinde ölmek serbest bırakılmış…

Nitekim Başbakan Erdoğan üç gün önce, “Ankara’da, Hipodrom’da zaten devlet-milletiyle kaynaşıyor. Buyursunlar orada hep birlikte kaynaşarak bu görevi yapalım” demişti ya…

Hakikaten epey hınzırca bir laftı.

Hipodrom’da “görev” yapılacakmış. Hipodrom’da devlet ile millet kaynaşacakmış.

AKP’nin kendisi devlet oldu. Cumhur’a ise hâlâ “millet” deniyor. Devlet ile milletin kaynaşacağı Hipodrom da aslında atların ve binicilerin mekânı değil mi?

(O şimdi bir Kovboy!)

Eh işte, Hipodrom’da bugün de biniciler atlarına bineceklerdir. Madem devlet her daim milletin üstünde, öyleyse yine devlet binecektir milletin üstüne, dıgıdık dıgıdık bayram seyran kutlayacaklardır.

“Yaşasın Cumhuriyet!”

Yeter ki ganyan [kazanan], RTE olsun!

Diyeceklerdir.

***

AKP, malum, 2007 yılı itibarıyla o atın üstüne binmiş ve haldeki mutlak iktidarına dörtnala koşturmaya başlamıştı. Ve yine 2007 yılında Cumhuriyet’in 84. yılı vesilesiyle şöyle bir şeyler yazmıştım:

Cumhuriyet devlettir. Cumhuriyet bayramı “devlet bayramı”dır. Cumhur ise toplumdur, halktır; bugün bize cumhurların bayramı lazım. Çünkü cumhur, “cmhr” kökünden türetilmiş bir sözcük. “Cmhr”, ey Türkler ve ey Kürtler, “bir araya toplanma, topluluk oluşturma” demektir, “cmhr”, vallahi bir arada yaşayabilmektir.

Sosyalist kimliğimle değil ama yurttaş kimliğimle görüyorum ve biliyorum ki… sömürü düzeninin sınıfsal sorunları olmasa da, en azından Kürt sorunu, Cumhuriyet çerçevesinde çözülebilir; yeter ki çerçeve biraz esnesin, yeter ki fotoğrafa Türk ve Kürt bütün cumhurlar girebilsin. Mademki bu sorun vakti zamanında Kürt cumhurunu küstüren, isyan ettiren Cumhuriyetle birlikte ortaya çıkmıştır, çözüm imkânı da pekâlâ bu “sorun alanı” içinde bulunabilir. Çözüm, bu alanı şimdi “sorunsuzluk alanına” çevirebilmektir.

***

İşte böyle bir Cumhuriyetin 89. yıldönümünde 59 Cezaevi’nde Kürt cumhurundan 600’den fazla tutsak bayram değil açlık grevi yapmaya mecbur kalıyor. Ölüm Tacirleri başka bir seçenek sunmuyor.

Kürtlere, Türklerle eşit ve özgür koşullarda bir araya toplanmayı, topluluk oluşturmayı, eşit “cumhur” olarak bir arada yaşayabilmeyi yasaklıyor. Ölmeyi serbest bırakıyor.

Her şey gibi ölmenin ve öldürmenin de ticareti-pazarlığı yapılıyor. AKP’nin Ölüm Tacirliği tam da hayatın kontrgerillacılığı gibi bir şey... Ölüm tacirleri, hayat kontrgerillası olunca, bizim gibilere düşen de hayat gerillası olmak! Çünkü hayat gerillacılığı kısacık ve küçücük mutlulukları biriktirerek, parça parça, kopara kopara çoğaltarak upuzun ve kocaman umutların, özgürlüklerin peşinden koşmanın biricik yolu…

Kürt cumhurundan insanlarımız açlık grevleriyle ölüme dahi yatabilmeyi ancak hayat gerillacılığı sayesinde göze alabiliyorlar. Biliyorlar ki Kürt kimlikleriyle yaşamak yerine sadece kölece “yaşama” ihtiyaçlarını karşılamakla yetindiklerinde, Ölüm Tacirlerinin sunduğu tek seçeneğe, onların dayattığı şekilde yaşamaya mahkûmiyetleri sürecek…

Elbette doğarken hiç kimseye hangi milli kimliği tercih ettiği sorulmuyor, bu hadise “gayri iradi” gerçekleşiyor; ama bıçak kemiğe dayandığında özgürlük ancak “iradi tercihler” sayesinde, yani şimdi 600 Kürt kardeşimizin açlık grevlerinde başvurduğu hayat gerillacığıyla kazanılıyor…

48. gününde yüreğimiz ağzımızda, sessiz çığlıklarını paylaşırken,  25 yıl kadar önce 42 günlük ölüm orucuna yatanlardan birisi olarak onlara şöyle seslenmem gerekiyor:

Ey, açlık grevleriyle hayat gerillacılığı yapan kardeşlerimiz! Bilirsiniz ki, ölümü göze almış olsa dahi her gerillanın birinci vazifesi yaşatmak ve yaşamaktır. İnadına bir gün daha fazla ayakta kalmaktır. Artık kendinize daha fazla kıymayın...

***

Amma…

Şunu da unutmadık yani…

Ayakta kalmak için her şey mubah diyen RTE yıllar önce attan düşmemiş miydi?

Düşmüştü.

Günü gelir Hipodrom Cumhuriyeti Reisi bir Kovboy olarak da attan düşmez mi?

Elbette düşer…

Kendi deyimleriyle “Düşmez kalkmaz bir Allah!” ise eğer…

(Birgün)

Melih Pekdemir | Tüm Yazıları
Hits: 1228