Eğri oturdum doğru konuşacağım

~ 06.10.2012, Ahmet HAKAN ~

amam, Esad zulüm yaparken sessiz kalmamalıydın.
 

Tamam, Esad’ın öldürdüğü mazlumların sesi olmalıydın.
Tamam, dünyayı ayağa kaldırmalıydın.
Tamam, Esad’ın gitmesi için çaba göstermeliydin...
Ama bu politikayı oluştururken azıcık kıvam gözetmen gerekmez miydi?
Suriye ile sınırının uzunluğunu, Batı’nın kaypaklığını, Rusya’nın tutumunu, İran’ın durumunu falan gözetmen gerekmez miydi?
Bodoslama gitmek yerine basiretli olmayı tercih edemez miydin?

*   *   *

Görüyorsun işte! “Caydırıcı” falan değilsin...
Aylardır tehdit ediyorsun, sabrımız taştı diyorsun, yeter diyorsun...
Ama adamlar caymıyor.
Ne cayması! Uçağını düşürüyorlar, sınırına ateş açıyorlar, ilçelerine bomba atıyorlar.
Bunun bir adım sonrası savaş...
Hiç boşuna Esad’a hiddetlenme, sonuçta o kendinden bekleneni yapıyor.
Hiddetleneceksen, bir adım sonrasını göremediğin için kendine hiddetlen...

*   *   *

Sadece bir adım ötesini mi?
Yüz adım gerisini de, yüz adım ötesini de göremedin.
Dünyanın seni yalnız bırakabileceğini göremedin.
Baştan gaz veren ABD’nin bile kendini geri çekebileceğini göremedin...
İçsavaşın bir parçası oldun ama savaşın öyle kolayca bitmeyebileceğini göremedin.
Komşunun rejimini yıkmak için en birinciliğe soyundun ama o rejimin ayakta kalması halinde nelerin olabileceğini göremedin.
Hiç saklamadan muhaliflere silah yardımı yaptın ama bu durumun Batılı müttefiklerin tarafından bile yadırganabileceğini göremedin.
“Direnişçi” diye bir tanım yaptın ama “direnişçi” kimliği altında Suriye topraklarında kimlerin at koşturduğunu göremedin.
Öldürülen mazlumlar adına ayağa kalktın ama katliamın önüne geçemeyebileceğini göremedin.
Köşeye sıkışan ilkesiz Esad’ın ilçendeki sivillerin üzerine bomba atacağını da göremedin.

*   *   *

Madem bu denli hesapsız, kıvamsız, öngörüsüz bir şekilde dönülmez bir yola girecektin... Ne diye “Stratejik Derinlik” falan diye kitaplar yazdın ki?

İstanbul’da geçen yabancı film klişeleri

Kapalıçarşı’da cevelan...
Sultanahmet damlarında koşuşturmaca...
Pencereyi açınca birden Boğaz...
Haluk Bilginer’e verilen küçük bir rol...
Haliç köprülerinde araba kovalamaca...
Sokak satıcıları arasında yürüyen kahraman...
Araya sokuşturulan bolca Sultanahmet Camisi görüntüsü...
Deve ve fes olmasa olur ama ille de çarşaf...
Kahramana yancılık yapan iyi Türk...

Muharrem İnce hakkında 5 şey

BİR: Üç dakikalık süre içinde derdini bakkalın da, profesörün de gayet iyi anlayacağı şekilde anlatabilme yeteneğine sahiptir.
İKİ: Kendisine “Esad’ın adamı” denilmesi karşısında milim düşünmeden “Sen de Obama’nın adamısın” cevabını verebilecek kadar hazırcevaptır.
ÜÇ: “Esadçı” suçlamasını boşa çıkarmak için “Esad’ın canı cehenneme” denmesi gerektiğini akıl edecek denli zekidir.
DÖRT: Cama bakmadan da etkili ve hatasız konuşulabileceğini kanıtlayacak denli iyi bir hatiptir.
BEŞ: Elinde yeterli veriler olduğunda o verileri en iyi şekilde değerlendirerek bir ayar makinesi haline gelmeyi bilendir.

Savaş kuralı

Madem “savaş” gündemimizin birinci maddesi...
O halde bir prensip geliştirmenin vakti gelmiş demektir.

*   *   *

Prensip şu olmalı:
Kim “Türkiye büyük devlet, gerektiğinde düşmana haddini bildirir” diyorsa...
Kim “Vuralım” diyorsa...
Kim “Kıralım” diyorsa...
Kim “Savaşalım” diyorsa...
Savaşa o gitsin.
Tamam mı?
Anlaştık mı?

Tezkere

Başbakan “Tezkereyi kullanmayacağız” diyor.
Bakanlar “Tezkereyi kullanmak için çıkarmadık” diyor.
Milletvekilleri “Tezkere kullanılacak diye bir şey yok” diyor.
Hükümeti destekleyen yazarlar “Tezkerenin kullanılması söz konusu değil” diyor.
Ondan sonra da hakiki maksadı söylüyorlar:
“Biz tezkereyi caydırıcı olsun diye çıkardık.”

*   *   *

İyi de ağalar, iyi de beyler...
“Kullanmayacağız” diye yedi düvele ilan ettiğiniz tezkerenin, Hafız’ın oğlunda nasıl bir etki yapacağını sanıyorsunuz siz?
Bari “Belki kullanırız” falan deyin yahu...

Magazin ünlüsü için laf çakma rehberi

Diyelim ki “altın kestane” ödülü aldın ama kimse tınmıyor... Hemen sosyal medyadaki hesabına şöyle yaz: “Kazanan yalnızdır.”
Diyelim ki bir polemiğin içine çekilmek istiyorsun... Konuya dalman, bir şey söylemen falan gerekiyor... “Her lafa verecek cevabım var...” diye başlayan tirat fena halde demode... O halde ne diyeceksin? Şunu diyeceksin: “Arkamdan konuşanlar! Sizin için ancak konuşulacak konu olurum.”
Diyelim ki biri size “Neden dövme yaptırmıyorsun” dedi... Cevabınız şu olsun: “Bentley kullanıyor olsaydın üzerine sticker yapıştırır mıydın?”
Diyelim ki sosyal âlemde aforizmalarınla ortalığı karıştırmak istiyorsun... O zaman şunu mutlaka yaz: “Açılmak isteyene deniz, sığınmak isteyene liman, kopmak isteyene fırtınayım.”
Diyelim ki bir hadsizlikle karşı karşıyasın... Hemen çıkar çıkınından şu sözü: “Her şeyi bilmene gerek yok haddini bil yeter.”

THY’nin İstiklal Marşlı reklamı

Fikir orijinal olmayabilir ama çok güzel çekilmiş.
İnceden Türkçe Olimpiyatlarını çağrıştırıyor olabilir ama süper etkileyici olmuş.
Türk’ün Türk’e propagandası gibi algılanabilir ama hiç değilse çok kaba bir propaganda olmamış.
Azıcık yerel kaçmış olabilir ama hiç değilse kalitesiyle evrensel olmuş.
Türk Hava Yolları işçisine iyi davranmıyor olabilir ama güzel reklam çekiyormuş.

Üzülen Sevinen

ÜZÜLEN: Meclis’te 28 Şubat soruşturması yapan ve katılımcıları sorularıyla terleten Nimet Baş... Yaptığı çıkışın savaş hayhuyuna gittiğine epey üzülmüştür sanırım.

*   *   *

SEVİNEN: İçerideyken topladığı tüm itibarı, Alex kriziyle geri veren Aziz Yıldırım... Yaptığı çıkışın savaş hayhuyuna gittiğine epey sevinmiştir sanırım.

Hiç kimse

“Hiç kimse Fenerbahçe’den büyük değildir.”
İmza: Aziz Yıldırım

*   *   *

“Hiç kimse Fenerbahçe’den büyük değildir. Aziz Yıldırım hariç.”
İmza: Alex.

(Hürriyet)

Ahmet HAKAN | Tüm Yazıları
Hits: 1435