Hem rakıya çok kızıyon.. Hem de ona güveniyon!

~ 25.09.2012, Selahattin DUMAN ~

Yanlış anlaşılmasın.. Balyoz kararlarının daha mürekkebi kurumamışken “muhaliflik” yapmıyorum.. Şuursuz olabilirim ama o kadar da değil.. Sadece gözünün yağını yidiğim hükümet adamlarını anlamaya çalışıyorum..

Hekimoğlu Market’in müsteciri durduk yerde “Abi rakı almıyor musun? Birkaç tane vereyim..” dediğinde uyanmalıydım..

Bunca yıl yaş yaşamış, o kadar hükümet adamı tanımış, tanıdığı hükümet adamı sayısının birbirleriyle çarpımı kadar “zam” görmüş bir adam olarak basiretim bağlandı..

“İstemem..” dedim..

Sadece demekle kalmayıp beni rakı ticaretine kışkırttığı için de işletmeciye ters bir bakış attım..

Adam meğer iyilik yapmaya çalışıyormuş.. Gazete haberlerini dikkatle takip ettiğinden iki vakte kadar rakı dâhil cümle müskirata zam geleceğini kestirmiş..

Üç beş şişe rakıdan gelecek avanta adamı kurtarmaz ama o yine de müşterisine iyilik yapmaya çalışıyor..
 

 

***



Ertesi akşam markete yine uğradım..

Evde hamdolsun her şey var da Eti firmasının çıkardığı “Benim...” bitmiş..

“Benim...” dediğim bir rulo çikolatalı bisküvi.. İki kat çikolataya kaplı bisküvinin ortasında da hangi nesneden yaptıklarını anlamadığım bir minder koymuşlar..

Krema desen değil, lastik desen değil..

Mereti ağzına attın mı çenende amortisman yayları varmış gibi lastikleniyor nesne.. Dışı da Hindistancevizi kaplı.. Ye Allah ye.. Doyamıyorsun..

Eti şirketinin akıldaneleri besbelli ki bu meredi, ne kadar “diyet programı” varsa, cümlesini sabote etmek için çıkarmışlar..

Bisküvi değil, diyetisyenlere karşı mücadelede kullanılan tahrip kalıbı sanki..

MAL KALMAMIŞ..

Her gün “Bu son..” deyip iki üç paket yiyorum, vücuduma yüklediği kiloların sebep olduğu vicdan yükü yüzünden de aralıksız yürüyorum..

Günlük yürüyüş ortalamam yedi buçuk kilometrenin altına düşmediği hâlde kilo alıyorum.. Allah beni ıslah etsin ama diyeceğim bu değil..

Markete gittiğimde orada karşılaştığım manzaraya getirecektim lafı..

Dükkânda durum şöyleydi.. İçkilerin durduğu raflar boşalmıştı.. İşletmeci bir sürü malın fiyatını zaten indirmiş.. Kendi kendime “Yaz sonu temizliği” diye düşündüm..

Boş rafları işaret edip “Kapanış hazırlığı mı bu?” diye sordum.. Güldü.. “Kapatmıyoruz abi, kışın da açığız..” dedi..

“Millet zam geleceğini duymuş da..”

Bu da bizim ahalinin bir hikmeti işte.. Kendine dair aldığı kararların içinde zamanlaması tek doğru olan zam öncesi mal kapışmadır..

Nasıl bilir, nereden hisseder, çözemedim.. Bir şekil sensörleri var herhalde.. Yaradılıştan kıçlarına monte edilmiş.. Zam geleceği vakit, bi-hiss-i kabl-el-vuku koşuşturup, o malı yağmalıyorlar..

Hükümet adamlarının zamdan önceki birinciye gelen tedbiridir.. O sabah zam kararı alırlar, fakir fukaranın üç beş kuruşu cebine kalmasın, fikriyle o kararı karılarından bile gizlerler..

Ne zaman ki zam haberi ajans bültenlerine düşer, o zaman derin soluk alırlar..

***



Birkaç şişe rakı, birkaç şişe şarap “eski fiyatından” satılsa ne olacak? Bir şey olmaz ama bunlara “devlet adamlığını” böyle belletmişler..

Bu dediklerimi marketçi de doğruladı.. Sabahtan beri gelenler “müskirat sınıfına giren” alkollü içeceklerden ne buldularsa alıp götürmüşler..

Ertesi gün baktık ki adamların şişe fiyatına kazancı on üç lira.. Aferin onlara! “İşten artmaz dişten artar..” lafının hakkı ancak bu kadar verilirdi..

İşin acayip tarafı ahalinin meşrebi..

Hem içki yasaklarına tepki vermiyor hem de “içkiye zam” lafını duydu mu marketlere koşup, reyon yağmalıyor..

GELGİT AKILLAR

Bu olguyu evvel-emir anlamamışımdır..

Acaba diyorum? Cennet’teki Kevser Şarabı akıtan nehrin “alkolsüz” olduğu duyulduktan sonra mı böyle bir psikolojiye girdiler?

Öte dünyada bunlar yok, tadını çıkaralım ruh hâli mi bu?

Ahaliyi boş verelim.. Aklı her daim “gelgit” olmuştur.. Ne dediğini, ne istediğini kendi de bilmez..

O sebepten başlarına daima çoban isterler..

Rusya’da 1917 ihtilâli olup da Bolşevikler başa geçtiğinde Sultan Abdülhamid tahttan indirilmişti ama hâlâ hayattaydı.. Komünist ihtilâli haber vermişler, inanmamış..

Yemin vermişler, detay vermişler, bin dereden misal göstermişler.. Abdülhamid hâlâ “Katiyen inanmam..” ısrarında..

“Bunlar bizi tek başına barışa zorlamak için çıkarılan propaganda yalanlarıdır..” diyor başka bir şey demiyor.. Bu arada gerekçesini de tekrarlayıp duruyor:

“Dünya’da iki millet vardır ki başlarında çoban olmadan yapamazlar.. Biri Rusya’nın ahalisidir, biri de Osmanlı ahalisi..”

Ahaliyi boşlamam bu sebeptendir.. Bunu söylediğim için bana kızacak varsa bir hafta öncesini hatırlatayım..

Amerika merkezli Alman Marshall Fonu bizim ahalinin hâlleri üzerine bir araştırma yaptı, sonuçlarını da açıkladı..

Bizimkilere, en çok neye karşısınız, diye sormuşlar..

“Amerikan karşıtlığı..” birinci sırada.. İkinci sırada da NATO var..

Peki, demişler.. “Sıkıştığınızda yardım istemek için aklınıza önce kimler gelir?”

Birincilik Amerika’da, ikincilik NATO’da.. Anladınız mı zam işine ahaliyi niye karıştırmadığımı?

***



Anladığım kadarıyla Türkiye kendisini “ekonomik büyüme rekorunu kırmaya” kaptırmışken, bütçesinin cırtlaması.. Hesap tutmamış, yıl sonu açığı 35 milyar lira çıkmış..

Deliğin kapanması için rakıya, şaraba zammı dayamaları bundandır..

Yani başımız belada, biz hükümet adamları olarak “rakıcıların performansına” güveniyoruz.. Sıkıştıkça zammı dayıyoruz..

Bu akla göre ne kadar çok tüketilse maliye o kadar kazançlı çıkacak.. İyi de günlük hayatta içkiyi içirmemek için niye yırtınıyoruz?

Belediyeler “içkili yaşam alanlarını” daraltmak için neden bin türlü şaklabanlık yapıyor.. Biri bana bunu açıklasın..

Aklıma bir ihtimâl daha geliyor.. Hani şu “Boğaz’ı seyrederken alkollü içkilerini yudumlayıp hükümete laf çakıştıran..” muhalifler..

Hazır muhalefet azıtmışken Hazine de sebeplensin diye mi düşündüler acep?

 

(GazeteVatan)

Selahattin DUMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1349