Mülk tarumar, halk paramparça!

~ 23.09.2012, L. Doğan TILIÇ ~

Yerden silahlar fışkırmaya başlayıp, derin devlet yapıları üzerine gideceği iddia edilen davalar açıldığında, kuşkulu da olsam, gerçekleşmesini dilediğim bir küçük olasılığa işaret etmiştim: “Solun yıllardır dillendirip durduğu kontr-gerilla, Özel Harp Dairesi ve derin devlet gibi kavramlara açılan kapılardan biri olabilir. O kapıdan kararlılıkla gidilebilirse; Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, 1 Mayıs 77, 16 Mart, Susurluk, Malatya, faili meçhuller ve Hrant Dink gibi çok sayıda katliam ve cinayetin perdesi de aralanabilir.

O olasılığın yerinde yeller esiyor şimdi!

Ben Ergenekon’u da “ciddiye almıştım”, Balyoz’u da! Ancak, ne AKP’nin bir demokrasi gücü olduğuna ve bu operasyonlarla devlet içindeki antidemokratik yapıları ayıklayacağına sağlı sollu iman edenler, ne de savcılar, yargıçlar “ciddiye aldı”.

Ciddiye almış ve sonuna kadar gidilmesini istemiştim, çünkü bir sosyalist olarak yıllardır solun başına örülen iğrenç çoraplardan, karanlık cinayet ve işkencelerden bu yapıların varlığını biliyordum. Sonuna kadar gidilmesini istemiştim, çünkü dün darbeler yapılmıştı ve bugün de “AKP iktidarı ile bir şeriat rejimine gidildiğini, şeriat geldiğinde bir daha ondan kurtulunamayacağını, bu yüzden gelse de zaten 2-3 yılda giden askeri bir darbeyi AKP’ye karşı desteklemek gerektiğini” düşünenler vardı.

Düşünmek suç değil tabii, ama bu düşünceden hareketle eyleme geçenler olup olmadığını işi “ciddiye alarak” araştırmak şarttı.

Gelin görün ki, iktidarın bir demokrasi gücü olduğuna ve bu operasyonlarla devlet içindeki antidemokratik yapıları ayıklayacağına iman edenler, yargılamalar dâhil bu süreçte yaşananları toptan öpüp başlarına koydular. Öyle yaptılar, çünkü iman edip inananların ciddi araştırmalara, tanıklara, kanıtlara ihtiyacı yoktur. İnanç en güçlü kanıttan daha güçlüdür!

Darbelerin ve derin devlet yapılarının üzerine ancak güçlü bir kamuoyu desteği ve şeffaflıkla gidilebilirdi. O yapıların üzerine gittiğini iddia edenler ikisine de boş verdi.

Biraz sonra, “Adalet mülkün temelidir” yazılı bir salonda Balyoz davasının kararı açıklanacak.

Bu satırlar o karar görülmeden yazıldı. Karar ne olursa olsun, adalet çoktan tarumar oldu ve halk da paramparça olduğundan sonuçtan birileri hoşlanırken, birileri isyan edecek. Gerçi şu kutuplaşmış halimiz “toplum” diye bir şey bırakmadı, ama geride ne kalmışsa o “toplum”dan, onun vicdanı da rahat olmayacak. 

Sağlıksız süreçlerden sağlıklı sonuçlar çıkması ancak “rastlantı” olur. Balyoz sanıkları darbe ile suçlandılar. İddianame darbeyi biri dönemin Genelkurmay Başkanı olan iki generalin önlediğini söylüyor ve avukatlar bu kişilerin mahkemede dinlenmesini talep ediyor. Ama hayır buna gerek görülmüyor. İnanılır gibi değil!

Balyoz’u bilinen titizliği ile gazeteci Sedat Ergin izledi “ciddiye alarak”.  İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilk tur savunmalar ardından, yargılama süreçlerinin olmazsa olmazı “delil değerlendirme” aşamasını atladığını, savcının deliller tartışılmadan esas hakkında mütalaasını sunduğunu yazdı. Hukukçular günlerce bunu tartıştı. Ama bu oldu!

Aynen ODATV’de olduğu gibi, Balyoz’da da “digital deliller”, CD’ler, flashdikslerdi sanıklar hakkındaki suçlamaların temeli. Yine orada olduğu gibi, İTÜ, ODTÜ, Yıldız Teknik Üniversitesi ve ABD’deki iki ayrı uzman kuruluştan altı bilirkişi raporu getirdi savunma. O raporların tümü “digital deliller”in sağlıklı olmadığını söylüyordu.

Delil değerlendirme aşaması atlandığından bunlar “ciddiye alınıp” tartışılmadı. 

Geldik bu güne. Karar bu yazı gazeteye gönderildikten biraz sonra açıklanacak. Ancak, olan oldu bile. ODATV’de de, burada da; adalet tarumar oldu!

Yargıçların ardında, adalet dağıtılan salonlarda yazan şu ünlü söz var ya; “Adalet mülkün temelidir”. Oradaki mülk, para pul, ev araba değil (!), devlet! Derin devletin üzerine gitme iddiasıyla açılan davalar, adaleti tarumar eden süreçleriyle halkı paramparça ederken, hukuk devletini de yok ediyor. Başka bir şey olduğu yok! 

(Birgün)

L. Doğan TILIÇ | Tüm Yazıları
Hits: 1200