Bu toprakların sırrı elbet bir gün çözülür

~ 25.08.2012, Selahattin DUMAN ~

Sırdan kastım, bu toprakların çıkardığı insanların kafalarının nasıl işlediğidir.. O sır çözüldüğünde.. İşte o büyük gün geldiğinde dünya için yeni bir dönem başlayacak.. İnsanımızın gizemi çözüldüğünde beşeriyetin yolu açılacak..

Bizim topraklardan çıkan insanın kafasının nasıl çalıştığı bilimsel bir sırdır..

Ne tıp bilimi ne de onun özel uzmanlık alanı psikiyatri bu sırrı çözebilmiştir..

Bu sır çözüldüğünde..

Yani “insanımızın kafasının nasıl çalıştığı” açığa çıktığında inanıyorum ki önümüz açılacak.. Başımıza gelen basit sorunlardan neden kurtulamadığımızı anlayacağız..

Elimde iki örnek var..

Onları anlatıp, bu örneklerde yer alan kafaların tipolojik olarak nasıl işlediğine bakalım..

BİRİNCİ VUKUAT

Geçtiğimiz temmuz ayı içinde yüz on iki işçi, çalıştıkları yerlerde meydana gelen iş kazalarında hayatlarını kaybetmişler..

Anlatacağımız olay ise ölümcül bir kaza geçirmesine rağmen hayatta kalan başka bir vatandaşımıza dairdir..

Olaydan sonra kaza mahallinde kaleme alınan tutanağa, başına gelen kaza için “plânlama hatası..” diye yazmışlar..

Mahkeme bu belirsizlik taşıyan ifadeyi kabul etmemiş.. Bunun üzerine vatandaş nasıl bir kaza geçirdiğini oturup kaleme almış..

Okuyoruz..
 

 

***



(...) Şu anda hastanede yatmama sebep olan kaza aynen aşağıda anlattığım gibi vaki olmuştur..

Bildiğiniz gibi duvarcı ustası olarak çalışıyorum..

İnşaatın altıncı katındaki duvar örme işimi bitirdiğim zaman bir miktar tuğla artmıştı..

Yaklaşık 250 kilo olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmem gerekiyordu..

Aşağı inip boş bir varil buldum.. Gövdesine sağlam bir ip bağladım.. İpi ucundan tutup altıncı kata çıktım..

Oraya bir çıkrık astım.. İpin ucunu o çıkrıktan geçirip yere kadar sarkıttıktan sonra yeniden aşağıya indim (...)

Buraya kadar her şey normal görünüyor.. Olay daha sonra kızışıyor..

HESAP TUTMADI

(...) Aşağıda yere uzanmış vaziyetteki ipin ucunu çekerek, çıkrık yardımı ile varili altıncı kata çıkardım..

İpin ucunu aşağıda bir yere bağlayıp varili sabitledim, kendim yeniden altıncı kata çıktım..

Tuğlaları varile doldurdum ve yeniden aşağı indim.. Niyetim ipi yavaşça bırakarak tuğla dolu varili aşağıya indirmekti..

Bu niyetle ipi çözdüm..

İpin ucunu sıkıca tuttuğumdan çözmemle birlikte kendimi havada buldum..

Normaldi.. Çünkü ben 70 kiloyum.. Varil ise 250 kiloydu..

Varil hızla aşağıya inerken sıkıca tutup, bırakmayı akıl edemediğim ip beni yukarı çekti (...)

İfadenin bundan sonrası “Öldürmeyen Allah öldürmez..” faslına giriyor..

(...) Ben havalandım, varil indi.. Yolun ortasında varille havada çarpıştık..

Sağ iki kaburgamın bu çarpışmada kırıldığını sanıyorum..

Varil yere vurduğunda ben altıncı kata, çıkrığa kadar çıkmıştım.. İpi tutan sağ elim burada çıkrık ile ip arasında kaldı.. İki parmağım bu sırada kırıldı..

Aşağıda yere hızla çarpan varilin dibi çıkmış, tuğlalar etrafa saçılmıştı..

Varil hafifleyince bu kez benim ağırlığım galip geldi, ben aşağıya inmeye başladım.. Varil de aynı hızla yukarıya çıkıyordu..

Yolun yarısında yine çarpıştık..

Sol bacağımın kaval kemiği bu sırada kırıldı.. Can havli ile ipin ucunu bıraktım..

Son gördüğüm şey boş varilin hızla tepeme doğru düştüğüydü.. Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum.. Gözümü açtığımda hastanedeydim..

Cenab-ı Hak’tan tüm kullarını böyle görünmez kazalardan korumasını niyaz ederim (...)

İKİNCİ VUKUAT

Bir başka örnek olay da “dede, baba ve torunun..” aynı anda askere alınamayacağını öngören yasaya güvenip, mahkemeye başvuran bir vatandaştan..

Niyet iyi.. Orta yerde yasal bir hak var..

Öğrenim durumu yüzünden henüz askerliğini yapmamış olan yirmi dört yaşındaki vatandaşımız mahkemeden durumunu soruyor..

***



(...) Yirmi dört yaşındayım.. Bir süre önce benden yirmi yaş büyük bir hanımla aşk evliliği yaptım..

Eşimin daha önceki evliliğinden yirmi iki yaşında bir kızı vardı..

Aramızda iki yaş bulunmasına rağmen doğal olarak benim üvey kızım oldu..

Annem öldüğü için dul kalan babam da bir süre sonra üvey kızımla evlendi.. Böylece hem babam hem damadım oldu (...)

Bizim vicdanen ve şer’en her hangi bir itirazımız yok.. Bakalım devamı nasıl gelecek?

(...) Babam üvey kızımla evlenip damadım olunca, üvey kızım da babamla evlendiğinden üvey annem oldu..

Bu arada hamile olan karım doğurdu ve bir erkek çocuk dünyaya getirdi..

Böylece ben baba olurken, babam da dedelik zevkini tattı.. Doğan oğlum, üvey kızımın kardeşi olduğundan, kardeşiyle evli babam da eniştesi oldu..

Öte yandan benden olduğu için “torun” statüsünde dünyaya gelen oğlum, babamın, yani dedesinin kayın biraderi sıfatını kazandı (...)

Şekil giderek karışıyor, kafanın kayışı kopmak üzere..

BUYURUN ÇÖZÜN

(...) Dünyaya gelen oğlum, üvey kızımın kardeşi olduğundan, üvey kardeşim de babamla evli olduğundan benim “dayım” sayılıyordu..

Birkaç ay sonra da babamdan hamile kalan üvey kızım doğurmasın mı? Onunki de erkekti..

Çocuk babamın oğlu olduğundan benim kardeşim, üvey kızımdan doğduğu için de torunumdu..

Evlilik yoluyla üvey babası olduğum kızımdan doğan torun teknik olarak benim kardeşim olduğu için, üvey kızım teknik olarak benim de üvey annem sayılıyordu..

Üvey kızımın doğurduğu çocuğun kardeşiyim..

Üvey kızımın babasıyım.. Dolayısı ile kendi kendimin dedesiyim (...)

***



Bütün teknik boşlukları doldurarak hem baba hem torun hem de dede olduğunu anlatan genç, mahkemeden bu durumun onaylanmasını isteyerek şu talepte bulunuyor..

“Yasamıza göre baba, oğul ve torun aynı anda askere alınamayacağı için, askerlik görevinden muaf tutulmayı talep ediyorum.. Saygılarımla..”

Ve mahkeme kararını veriyor:

“Davacının psikolojik rahatsızlığı ve ailesindeki dengesizlikler dikkate alınarak askerlikten muaf kılınmasına..”

 

(GazeteVatan)

Selahattin DUMAN | Tüm Yazıları
Hits: 2229