Her yer kontrolümüzde ama Yüksekova'ya banka açmak için mangal gibi yürek gerek

~ 14.08.2012, Can ATAKLI ~

Aslında tartışmayı Başbakan Erdoğan alevlendirdi.

Emekli General, HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu’nun “Hakkâri elden gitti” sözlerine çok sert tepki verdi.

Başbakan “Türkiye’nin her yerinin kontrol altında” olduğunu söyledikten sonra Pamukoğlu’nu “seviyesizlikle” suçladı “General olsan ne olur” dedi hızını alamadı “Sen kimsin, çapın ne?” diye sordu.

Pamukoğlu’nun sözlerini “bir askere bu yakışmadı” diye eleştiren de oldu, ona katılan da.

Elbette teknik olarak Türkiye her karış toprağında egemendir, kontrol edemediği bir çakıl taşı kadar bile yer yoktur ama pratikte bazı bölgelerde özgür yaşamanın da ötesinde buralara gitmenin bile çok zor olduğunu biliyoruz.

Pazar günü bir okur mektubu yayınlamıştım. Okurum “Van’dan Hakkâri’ye sade vatandaş gibi koruma almadan gitmeye cesaret edebilir misiniz?” diye soruyordu.

Cevabı ben de vereyim: “Kimse gidemez, kimse buna cesaret edemez.” Fiili durum budur.

Şimdi bu tartışmaları bir kenara bırakalım ve “fiili durumla” ilgili çok çarpıcı bir örneğe geçelim.

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince diyor ki “Bizde mangal gibi yürek var.”

Özince bu sözleri bölgemizde yaşanan terör ve savaş dolayısıyla söylüyor. İş Bankası’nın Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatarak “Şimdiki riskler bize vız gelir. Bizde mangal gibi yürek var. Bizim yüreğimiz pır pır Selanik değil” diye süslüyor sözlerini.

Hemen ardından da İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali “Hakkâri Yüksekova’da bir şube açacaklarını” açıklıyor.

İşte “mangal gibi yürek” tanımı bu şube için söyleniyor bir anlamda.

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bir banka şubesi açmak için insanda “mangal gibi yürek” olması gerekiyor.

Oysa Yüksekova Türkiye Cumhuriyeti topraklarında. Devletimiz orada da herşeye hâkim durumda. Ama gelin görün ki, bir banka şubesi açmak bile riskli.

Ve Türkiye’nin en büyük bankasının genel müdürü o ilçeye bir şube açmayı övünerek, ne kadar kararlı ve cesaretli olduklarını belirterek açıklıyor.

Elbette İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı da Genel Müdürü de Başbakan’ı yalanlamak için yapmıyor bunu.

Hatta belki o sırada yurt dışında oldukları için (Batum’daydılar) Başbakan’ın bu sert sözlerini duymadılar bile.

Ama bu, şunu gösteriyor; “Türkiye’de herkes Güneydoğu bölgesinin tamamen kontrol altında olduğuna inanmıyor. En azından kaygılar giderilemediği gibi güvenliğin daha da çözümsüz hâle geldiğini biliyor, görüyor.” O nedenle de bir bankanın Genel Müdürü refleksle “Biz oraya gidebiliyoruz” sözünü bir tür ayrıcalık gibi sunabiliyor.

Bu sözlerde hiçbir politik anlam yok. Ama bilinçaltına iyice yerleşmiş bir kanaat var. Başbakan Erdoğan “Biz her yere hâkimiz” diyerek sesini yükseltebilir, ama zihinlere yerleşmiş bu acı gerçeği değiştiremez.

 

*****



Zekiler İmam Hatip’e

Can Bey: 10 Ağustos 2012 tarihinde Kuşadası’ nda merkezden yayın yapılan bir camide vaizin Kur’an, hadis, İslâm dini hakkındaki oldukça doyurucu sohbetini dinledim. Kuşadası müftüsü olduğunu zannettiğim zatın tüylerimi diken diken eden ve ister istemez “Allah Allah bu da ne demek oluyor ?” diye kendi kendime söylendiğim bir duyurusu ve ısrarlı isteği vardı. Duyuru ve istek aynen şöyle idi.

“Muhterem cemaat biliyorsunuz imam hatip olullarının orta kısımları açıldı. Şimdi sizlere düşen görev zeki çocuklarınızı bu okullara göndermeniz ve o okulları doldurmanızdır.”

Yani sadece zeki çocuklar imam hatibe, aptallar diğer okullara.

Bilmem böylesi bir propaganda yasal mıdır? Ve bunun giderek diğer şehirlerdeki camilere de yayıldığını biliyor musunuz?

Bilginiz olsun diye yazdım. Saygılarımla (R. A.)

Not: Yaşım 66 daha önceki iktidarları bir çok konuda çok eleştirdik, ancak böylesine ilk defa şahit oldum.

*****



İstanbul’a yağan yaz yağmuru ile yine yüzlerce otomobil yollarda kalmış. Bir öneri: Kar için nasıl zincir zorunlu ise yağmur için de şişme bot zorunluluğu getirilsin. (Gani Yıldız)

*****



Tuncay Özkan için İzmir’de doğum günü kutlaması

Ergenekon Davası nedeniyle hakkındaki suçlamayı ve elde edildiği söylenen kanıtları bile öğrenmeden yaklaşık 4 yıldır Silivri Hapishanesi’nde tutulan Tuncay Özkan bugün 46’ıncı yaşını kutluyor.

Kendisi hapishane koşullarında nasıl bir doğum günü geçirir bunu takdirlerinize bırakıyorum ama dostları Özkan için bugün İzmir’de sembolik bir tören düzenliyor.

Tuncay Özkan’a Özgürlük Girişimi konuyla ilgili bana da şu bildiriyi göndermiş:

“Özgürlüğün Doğumuna Davetlisiniz:

Tuncay Özkan, Silivri zindanlarındaki esaretinin 4. yılında (46 ay-203 hafta), hücre dedikleri; aslında yavaş yavaş öldürülmeye çalışıldığı mezarında, aşkla bağlı olduğu sevdikleri ve sevenlerinden ayrı 46. yaşına girecek.

Çok sevdiği İzmir’de, İzmirli dostları ile birlikte 14 Ağustos 2012 Salı günü (bugün) saat 16.00- 21.00 arası, yalnız bırakılarak ölüme terk edildiği hücresinde unutulmadığını göstermek için Alsancak Kıbrıs Şehitleri caddesinde doğum gününü kutlayacağız.

Doğum gününde, ‘’Tuncay Özkan’a ÖZGÜRLÜK’’ demek isteyen tüm dostlarını bekliyoruz.

YER: Kıbrıs Şehitleri Cad.Türkan Saylan Kültür Merkezi Önü Alsancak- İzmir.

*****



Başbakan “Meclis de benim” diyor

TBMM bugün olağanüstü toplanacak. Ama Ankaralı gazetecilerin “aç/kapa” dediği yöntemle hiçbir şey yapmadan dağılacak.

Çünkü iktidar partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olağanüstü toplanmasının teröre prim vereceğine inanıyor.

Bu nedenle milletin tek ortak görüşme, bilgi alışverişi yapma müessesesini fiilen devre dışı bırakıyor.

Başbakan’ın “PKK terör eylemi yaptı diye tatilde olan Meclis’i toplamak terörün ekmeğine yağ sürer” sözleri kulağa ilk başta mantıklı ve doğru gelebilir. Ancak çok dikkat çekici bir noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Başbakan’ın kullandığı üsluba bakınca o gerekçenin pek gerçekçi olmadığını görüyoruz. Demokrasiyi kendine göre uygulayan Başbakan “Meclis de benim” diyor aslında.

Çünkü; Başbakan Meclis’i toplantıya çağıran Kemal Kılıçdaroğlu’na ağır sözler sarfederken aynen şunu söyledi; “Meclis’i toplayacaksın da ne olacak. Söyleyecek bir şeyin varsa, işte Başbakan burada gel söyle.”

Bu, demokrasiyi sulandırmaktır.

Elbette bir muhalefet lideri gerek duyduğunda bizzat Başbakan’a da gidebilir. Ama burada konu muhalefet liderinin Başbakan’a ne söyleyeceği değil, Başbakan’ın TBMM aracılığı ile halka ne söyleyeceğidir.

Gerek artan terör olayları gerekse Suriye’deki gelişmeler halkın kuşkularını artırıyor.

Çünkü bilgi akışında bir aksaklık var ve halk ne olup bittiğini tam anlayamıyor. En iyi anlatılacağı yer ise TBMM’dir.

Anladığım kadarıyla “Bu Meclis nasıl olsa benim emrimde değil mi? O halde Meclis de benim” diye düşünen Erdoğan, Meclis’in toplanmasını kendi karizmasına çizik atılması olarak görüyor ve bundan kaçınıyor.

İleri demokrasiye “geçtik” demekle “geçilmiyor” işte.

 

(GazeteVatan)

Can ATAKLI | Tüm Yazıları
Hits: 1496