AKP Müslüman Demokrat Bir Parti Olabilir mi?

~ 25.07.2012, Deniz KAVUKÇUOĞLU ~

Başbakan, iktidara geldikleri ilk yasama dönemini kendileri için çıraklık, ikinci yasama dönemini kalfalık, üçüncü yasama dönemini de ustalık evresi olarak niteliyor. Bizler, kendi tanıklıklarımızdan bu dönemlerin ortak özelliğinin muhaliflerin özgürlüklerinin kısıtlanması, üzerlerindeki antidemokratik baskıların artarak uygulanması olduğunu biliyoruz.

12 Haziran 2011 günü yapılan genel seçimlerde AKPnin toplam oyların yüzde 49.9unu alması Başbakanın özgüvenini artırdı. Seçim akşamı yaptığı balkon konuşması bir bakıma bunun bir yansımasıdır. Şöyle diyordu: Milli birlik ve kardeşlik sürecine hız verecek, annelerin gözyaşlarını durdurmak için çok daha büyük bir gayretle çalışacağız. Bölgesel ve küresel meselelerde çok daha aktif olacağız. Ret politikalarını, inkâr politikalarını biz bitirdik. Barışın tesisi için daha büyük çaba harcayacağız. Bölgemizde hak diyeceğiz, hukuk diyeceğiz, özgürlük ve demokrasi diyeceğiz.

Tam tersi oldu; Güneydoğudaki savaş daha da şiddetlendi, annelerin gözyaşları daha fazla aktı. Şiddetin karşı şiddeti doğurması eşyanın doğasındadır. Kürt sorununda yeniden askeri çözüm seçeneğine yönelinmesi PKK içindeki şahinlerin örgüt içindeki ağırlıklarının artmasına yol açtı. Güneydoğu’da insanlar barıştan umutlarını kestikçe Kandil güçlenmeye, dolayısıyla ölümler de artmaya başladı.

Başbakanın bölgede diktatörlerce yönetilen ülkelere yönelik hak, hukuk, özgürlük, demokrasi istemleri ilk başlarda geniş çevrelerce olumlu karşılanmıştı. Ne var ki bu taleplerin gerçeğe dönüşmesinde seçilen yolun bu ülkelerin içişlerine karışma, silahlı isyancıları yüreklendirme, onlara doğrudan yardım gibi araçları kapsadığı görüldü. Bu yol ve bu yolda başvurulan araçlar AKPnin komşularla sıfır sorunsiyasetini istenenin tam tersi bir sonuçla noktaladı. Yalnızca savaşma noktasına geldiğimiz Suriye ile değil, Irak ve İranla da ilişkilerimiz ne zaman düzeleceği bilinemeyecek bir ölçüde bozuldu. Ustalık döneminin ilk yılında anlaşıldı ki AKP hem içeride hem dışarıda hak, hukuk, özgürlük, demokrasi gibi kavramların somutlaştırılmasında şiddeti hâlâ bir seçenek, hatta birincil yol olarak görüyor.

***

Eğer siyaseti ciddiye alıyorsak AKPyi siyasal bir yapılanma olarak mercek altına almak, incelemek, anlamak zorundayız. AKP, seçmenlerin yarısını kendine çekip iktidar olmuş önemli bir güçtür. Önümüzdeki yıllarda da bu gücünü büyük ölçüde koruyamayacağına ilişkin ortada herhangi bir belirti yoktur. Dolayısıyla daha uzun bir dönem birlikte yaşayacağız.

Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet gibi AKP de İslamdan beslenen, mütedeyyin, muhafazakâr seçmenlere seslenen bir partidir. Son yıllarda izlediği politikalarla milliyetçi-muhafazakâr kesimlerin bir bölümü için de çekim merkezi olmuştur. Doğal ki iktidardaki her partide olduğu gibi AKPnin seçmenleri/yandaşları arasında siyasal çizgisini benimsemese de salt kişisel çıkar beklentileri nedeniyle onu seçen, destekleyen, sözcülüğüne soyunan, küçümsenemeyecek sayıda insan vardır. Bu kesimler AKPyi iktidara getirmiştir.

İslam, hayatın her alanını ve insanın tüm davranışlarını belirleyen bir ideoloji, bir dünya görüşüdür. Her kitaplı din gibi İslam da bir dogmalar bütünüdür. Dogmalar ise tartışılmazdır; ya inanılır ya da inanılmaz. Hıristiyanlıktan farklı olarak İslam, felsefi ya da toplumbilimsel, kendisine aykırı düşen hiçbir düşünceyi/öğretiyi kaldırmaz. Bundan ötürüdür ki dünyada hiçbir İslam ülkesinde demokrasi düşüncesi kendisine bir yer bulamamıştır. Türkiye tek istisnadır.

Tanık oluyoruz ki uzunca bir zamandır İslam dünyasında tek demokratik ülke olmanın bireylerine tanıdığı ayrıcalıklar, hak ve özgürlükler birer ikişer kırpılıyor. Gidin, Orta Anadolunun herhangi bir kentine bakın, ramazan ayında oruç zamanı açık olan tek bir lokanta göremezsiniz. Ya da İstanbulda Beyoğluna çıkın, yüzlerce yeme içme mekânının kapısının önüne çıkartılmış tek bir masa bulamazsınız. Bir yerde mahalle, öbür yerde yönetimsel baskı aynı noktada buluşmakta, gerekçesi de dine saygı olmaktadır. Bu tür yasaklamalarla bireylerin özgürlüklerinin kısıtlanması da şiddetin bir türüdür.

Değerli okurlarım, sıcakların etkisiyle olacak son günlerde yazılarımı bir türlü bağlayamıyorum. Tefrika gibi devamı haftayaoluyor; bu da öyle oldu. Yazının başlığındaki soruyu pazar günkü yazımda yanıtlamaya çalışacağım. Lütfen bağışlayın...

(Cumhuriyet)

Deniz KAVUKÇUOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1306