Geç kalmış vicdan...

~ 16.07.2012, Uğur VARDAN ~

Bazı sınavlar zamana karşı verilir. Davutoğlu'nun Ersanlı'ya verdiği destek de zamana yenik düşen ve iş işten geçtikten sonra verilen bir sınavdı sanki.

Büşra Ersanlı artık serbest. Hukuk sistemimiz bir ayıptan kurtulmak için 8.5 ay bekledi. Ama ‘Büşra Hoca’nın da dediği gibi sevinmek ne mümkün; çünkü diğer ‘teröristler’ hâlâ içeride... Ersanlı’nın 255 gün süren tutukluluk serüveni sadece hukuk sistemimizin garabetliği açısından değil, AKP açısından da ilginç bir sınavdı. Ulu Başbakan’ın ustalık döneminin biricik şaheseri olan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Ersanlı’nın tutuklanmasının ardından meseleye şöyle yaklaşmıştı:

“30 bin profesör var, bini tutuklansa neyse ama bir kişi için kopartılan kıyamet de ne?” Süreçte Ahmet Davutoğlu da ilginç bir sınavdangeçmişti. Dışişleri Bakanı, hatırlanacağı gibi akademik hayatta yolları yakinen kesiştiği meslektaşı için, geçen hafta Paris’teki ‘Suriye’nin Dostları’ toplantısından dönerken uçakta, “Büşra Hanım, 28 Şubat’ta da çok demokrat bir tavır almıştır. Kendisinin terörist olduğuna inanmıyorum” şeklinde görüş belirtmişti. İşe bakın ki Büşra Hoca da mart ayında t24.com.tr’ye verdiği söyleşide, “Ahmet Davutoğlu’nun neden açık bir şekilde beni desteklemediğini anlamıyorum” demişti.

Doğrusu Büşra Ersanlı’ya destek ilk günlerde gerekliydi. Hele ki Şahin’in akıllara ziyan açıklamalarına karşın Davutoğlu’nun, bırakın eski bir çalışma arkadaşı için, hiç tanımadığı bir bilim insanı için bile yapılmayacak bu saptamaya karşın hem mesleki formasyon hem de aydın vicdanı açısından topa girmesi gerekiyordu. Ama AKP çatısı altında toplanan vicdanlı ya da âkil adam görüntüsündeki isimler hep böyle yapı-
yor. Ya önce havayı koklayıp iş işten geçtikten sonra demokratlıklarını hatırlıyorlar ya da Başbakan’ın açıklamaları doğrultusunda ‘Biat kültürü’ne istinaden ‘Uygun adım’la çark ediyorlar.

Aslında meseleyi daha basit ele almak da mümkün: Malum, hayatın kendi teamülleri vardır ve genellikle bu teamüller sizi sezgisel olarak doğruya taşır. Mesela Ahmet Şık meselesinde, birçok gazeteci dostu olarak Ahmet’e yönelik suçlamalara gülüp geçtik. Ortada kötü yazılmış bir senaryo vardı ve her bir rol, her bir karakter inandırıcılıktan uzakta, fazlaca sırıtıyordu. Hoş, senaryo daha iyi yazılsa ne olacaktı, o bizim arkadaşımızdı ve biliyorduk ki o böyle şeyler yapmazdı. Davutoğlu da Büşra Hanım konusunda, siyasetçi kimliğini bir kenara atıp kendi vicdanının sesine göre davranabilirdi. Bilim insanı biraz da böylesi riskleri taşır. Ama o ne yaptı, eski çalışma arkadaşına, üstelik kendisinin de altını çizdiği üzre ‘28 Şubat sınavı’nı yüzünün akıyla geçmiş bir insana, aylar sonra sahip çıktı.

Davutoğlu’nun ‘Sıfır sorun’ dersinden çaktığı malum. Keşke ‘Vicdan dersi’nden de ‘bütünleme’de değil, normal öğretim yılı içinde geçseydi
(Not: Dünkü Milliyet’te Ersanlı, Aslı Aydıntaşbaş’a Davutoğlu hakkında benzer açıklamalarda bulunmuş, aklın ve vicdanın yolu birdir diyorum).

Benim içkim, benim tercihim...
Aynanın sırları bir bir dökülüyor. Çok değil, iki yıl önce, ‘Herkesin hayat tarzına saygı’ diyerek ‘Yetmez ama evet’ gönlünü ve oylarını fethedenler, “Pardon ama bizi yanlış anladınız ya da şöyle söyleyelim, siz de fazla safmışsınız” noktasından sesleniyor artık. ‘Mahalle baskısı’, her yeni günde baskı üzerine baskı yaparak tiraj rekorları kırarken hâkim ideoloji adeta ‘28 Şubat’çılarla aynı güzergâhta ilerliyor. Son vaka ‘Efes One Love Festival’de sonanda adeta bir ayakoyunu hissi-yatı veren içki satışının yasaklanması kararı oldu. Piyer Loti ismine “Şimdilik dokunmuyoruz, bu meseleye sonradan döneceğiz” diyen zihniyet, asıl galibiyeti Efes One Love’da aldı (Bu Efes ismi de eski Yunan’daki ‘Ephesus’tan gelmiyor mu? Mahalle baskısının içkiden önce bu isme itiraz etmesi gerekirdi ama neyse!). Neyse, bu dönem böyle yaşanacak. Rövanş üzerine rövanş, arkasına AKP Federasyonu’nu alan her takım destan yazıyor. Hoş heykelden tiyatroya, kadın bedeninden içkiye her konuda dizayn edilmeye ihtiyacımız vardı, üstelik ‘Tek dişi kalmış canavar’dık, oramız buramız yeniden tanımlanıyor, bir güzel tamir ediliyor.

Bana sorsanız, “Bazıları öte dünyayı ve Kevser şarabını tercih edebilir, bazıları da bu dünyayı ve içeceklerini, ne var bunda!” derim... Derim de bir işe yaramaz, bunu da iyi bilirim... Bildiğim bir şey daha var; o da bütün bu ‘Mahalli çıkışlar’ın ‘Ya sev ya terk et’in versiyonları olduğudur...

(Radikal)

Uğur VARDAN | Tüm Yazıları
Hits: 1359