Atatürk'le farkınız budur!

~ 23.06.2012, Ruhat MENGİ ~

Kim ne yaparsa yapsın bu ülkeyi “her köşesi işgal altında” iken bile gözünü kırpmadan, benzersiz bir kahraman olarak kurtaran, adeta bir sihirbaz hüneri ve zekasıyla onu özgür, demokratik bir ülke haline getiren, dünyayı önünde eğilmek zorunda bırakan Atatürk’ü unutturamaz, bunun zerresini bile başaramaz..

Bunun en basit nedenini şu anda yaşamaktayız.. Sınırları, vatan topraklarını bekleyen askerlerini o topraklarda ağır silahlarıyla, kafileler halinde rahatça cirit atan terörist sürülerinden koruyamayan, bunu başaramadığına ağlayacağına şehitlere ağlayan Genelkurmay Başkanı Necdet Özel bu örneklerden biridir.

NEDEN AĞIR KAYIP??

Ağlama seansından sonra bir de açıklama yapmış ve sanki 8 yeni şehitten sonra kendisinin ve “bizden izinsiz kuş uçamaz, her kararı biz veririz, tüm kurumlar da bizim emirlerimiz ve yönetimimizle işler” diyen Hükümet’in şart ileri sürecek halleri varmış gibi şart koşmuş.. “Kandil’e girerim ama 3 şartım var”..

Neymiş şartları bakalım;

1- Uluslararası toplumun tepkisi göze alınmalı!

2- Siyasi irade operasyon için net karar vermeli!

3- Verilecek ağır kayıplara karşı halk hazır olmalı!

Bazı gazetelerin bu sözleri “ezber bozan” olarak yazması inanın benim hayatım boyunca edindiğim tüm ezberi kökünden bozdu, çarpım tablosunu bile unuttum arkadaşlar.. Sondan başlayayım, neden Avrupa’nın en büyük, dünyanın 8’inci büyük ordusu ve en yüksek bütçeye sahip, milletin vergileriyle en son teknolojiyle donatılmış TSK ülke topraklarını teröristten temizlemek için ağır kayıp veren taraf olacak önce onu açıklasın Bay Özel.. Neden kendi ordusunun binde biri sayıya sahip olmayan bir terör örgütüne karşı daha işe başlamadan bunu söyleyerek milletin moralini bozduğunu açıklasın..

BİRAZ TARİH OKUYUN

Sonra biraz Atatürk’ün ve usta, büyük zaferler kazanmış diğer komutanların yaptıklarını, planlarını, taktiklerini incelesin.. Acaba Atatürk daha ilk adımı atmadan “ağır kayıplardan söz etmiş mi”, aklına getirmiş mi yoksa dev ordular karşısında bir avuç asker ve vatandaşla omuz omuza çarpışarak ve onlara ağır kayıplar verdirerek ülkesini temizlemeyi mi düşünmüş? Acaba Kurtuluş Savaşı’na en imkansız ortamda başlarken “uluslararası toplum ne der” demiş mi, yoksa uluslararası toplumu “kendi topraklarına tecavüz edildiğine ve savunmanın hak olduğuna” mı inandırmış?

Türk toplumu onlarca yıldır gencecik evlatlarını PKK terörüne kurban verirken “uluslararası toplum” kılını kıpırdattı mı, AB’sinden ABD’sine öylece seyretmekten başka bir şey yaptı mı ki Necdet Özel hemen onları öne sürüyor?

MGK’DA NE KONUŞUYORSUNUZ?

“Siyasi iradenin operasyon için karar vermesi”ne gelince.. Siyasi irade Suriye’den önce Türkiye’de yiten canları, topraklarında yüzlerce teröristin cirit atmasını düşünse ve buna öncelik verip karakollarda yeterli güvenlik sağlansa, sınırlar yeterince kontrol edilse, Uludere’de 34 kişi nasıl görüldüyse (orada da yanlış görüldü ya) 300 kişi de görülebilseydi

8 askerimiz daha şehit olmaz, Genelkurmay Başkanı da ağlamak zorunda kalmazdı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Örgütün eylem yapacağı, bireysel suikastların yanında askere yönelik eylem yapacağı konusunda bilgimiz vardı” dedi. Madem ki askere karşı eylem biliniyor, Dağlıca’da bir kez daha şehitler vermemek için neden gerekli önlem alınmadı? 10 değil, 50 değil, tam 300 teröristin karakol civarında günlerce hazırlık yaptığı nasıl görülmez? Açıklaması yapılmayacak mı bu ihmalin, sorumluluğu kim üstlenecek?

Ayrıca, “siyasi iradenin operasyon için kararı” MGK’da tartışılacak konu değil mi, bunun yerine neden milletle tartışılıyor?

Demek ki “terörü durdurmak için ülkenin Güneydoğusu’nu, Doğu’sunu ve hatta Akdeniz Bölgesi’nin bazı illerini” isteyen PKK (bunu daha önce açıkladılar) bu isteğin karşılanmasını hızlandırmak için şehirlerde teröre başlasa yine üzülüp ağlayacaklar ve “uluslararası toplum”dan söz edecekler. Bütün bu olanlar, yaşananlar, görülenler bazılarının hiç sevmediği Atatürk farkını açıkça ortaya koyuyor.

Bir kez daha, bin kez daha!
 

 

*****



Şu ‘çözüm’ü söyleyebilseniz..

Yeni “şehit haberleri” geldiğinde “çözüm isteyenler” susuyor, mahcup bir geri çekilme yaşıyor, “çözüme karşı olanlar” söyleniyor ve haklı çıkmanın gururunu yaşıyormuş. “Şehit”le “barış” ve “çözüm” bir araya gelemez miymiş..

Yani kendileri dışında olanlar bir konu hakkında farklı görüş bildiriyor ve “hata yapıldığını, yapılmakta olduğunu” söylüyorsa onlar çözüm istemiyor, bunu anlatmakta.. İnsan kendini dev aynasında görmeye başlayınca böyle oluyor demek.. Oysa yeni şehit haberleri gelmesi, bu şehitlerin arkasının kesilmeyeceğini gösteriyor.

Eğer (bugüne kadar yapılan yanlışlar, silahlı terör örgütüyle pazarlığa oturmalar da bir kenara bırakılarak) iktidar ve ana muhalefet partileri “çözüm için bir araya geldik” diyorsa ve hala terör örgütü katliamlarına devam ediyorsa daha ne çözümünden bahsediyorsunuz ki?

Herkes her şeye rağmen memnun oldu, belki bir yol bulunur diye düşündü ama durum ortada.. PKK’nın başka kolları yapmış filan demenin anlamı yok, zira bu kolların da sonu yok.. İran’dan Suriye’ye, Irak’tan Avrupa’ya her yere yayılmış durumdalar.. Peki tarihte bir örneği var mı, bir ülkenin yüzlerce, binlerce genci arkadan vurulurken oturup seyretmesinin?

Bunları yazanlar şu “başkalarının akıl edemediği çözüm” nedir, onu da detaylarıyla yazsalar da öğrensek.. Bunca yıldır anlaşılamadı, Öcalan’ın açıkça yazdığı “yol haritaları”ndan, BDP’nin açıklamalarından öğrenilemedi, belki onlardan çıkar!

 

(GazeteVatan)

Ruhat MENGİ | Tüm Yazıları
Hits: 1281