iki dil, küresel bir ayar.

~ 27.12.2010, Mustafa ÇEBİ ~

İnsanlar dili değil; dil insanları yapar” der Goethe.

Schiller ise, şairin “büyülü” bir dil yaratması; kendi özgün dilini kurması gerektiğini…
Dil, nesneler dünyasının yabancılıklarından soyutlayarak çekip çıkardıklarını, anonim dolanıma sokarak yarattığı hayatın yükünü taşır.

Demokratik açılım” kavramı ile süren tartışmalar; parlamento kürsüsünden “Kürtçe konuşma” uyarı eylemleri ile doruk noktada..

BDP’nin ancak %5 lik bir güç ile Kürt halkını temsil etme yeteneği olduğu; ortamda sergilenenlerin ise; katılım, yoğunluk ve takvimi ile, halkın taleplerini değil; küresel sermayenin “işgal” öncelikleri olduğu; Cumhuriyetin, “egemenlik ve bağımsızlığımızın” tehdit altında olduğu kuşkuları da dorukta…

Demokratik proje, saçılıp, “açılamasa” da; “yurttaş kimliği ve hakları” üzerinden evrensel özgürlük yolculuğumuzu “kültürel gelişmelerimizi” sürdürebilmemiz tabiidir… Emperyalist GOP takvim, üslup, yöntem önceliklerini dayatarak; ulusal parçaların küresel takvime uydurulması örneğine Irak üzerinde tanık oldu dünya…

Küresel dayatma olduğunda: doğru nasıl doğru olur…

1.3 milyon Iraklı insanı  ülkelerine  saldırarak katleden  ABD, bu durumu “Özgürlük ve demokrasi” ile gerekçelendirmiş; dünyaya sunmaktadır… Dünya insanlarının içlerine haberlerden akıtılan bu anlaşılamaz acı dolu gerçekler…  Yeniden üretilmiş hikayeleri ile, iş düzenli sıradan yaşam akışlarına “nefret ve korku” baskılarıyla sindi.  Irakın işgali,  savaşın trilyon dolarla ölçülü finans büyüklüğü,  savaşın travmalarının birkaç nesil etkisi altında kalacak milyonlarca Iraklı insan… Ulusumuzun “Egemenlik ve bağımsızlık” hakkı, küresel konularda baskın lider kararlarıyla oluşturulmak istenen romantik stratejiler üretmeye, düş kurmaya kuşkusuz izin vermez…
“Özgürlükler ülkesi” ve  ”Hollywood” imaj sürekliliğini; mecralar üzerinden dünya halklarının, tüketim genetiği ve bilinçaltına kodlayan bu cazibede bir ABD, kuşkusuz sömürgeleştirme hayallerini üzerimizden geçirmeye doyamadığı mavi gezegenimize kana bulamaya kararlı olarak bakıyor ve bunu yapıyor.

Irak işgal edilmemiş olsa idi;  Irak Kürtleri daha mı az mutlu olurdu…

İşgalin “halkla ilişkileri” yüzünün kitle bilinçaltlarına gönderdiği mesaj: Kanlı diktatör mü daha iyi idi. Bu kırk katır, kırk satır seçenekli dost ve kanlı eller, dünyaya bu söylem üzerinden bir felaket değil;   “makul”,  güçlü çözümler sunan, korku ile de baskılanan, bir ruh haline indirgeniyor…

Oysa dünyanın her noktasından bu çeteci katil kampanyalara ve acılara her durumda karşı çıkılmalı ve savaşa engel olunmalı idi. Yaşayan dünyamız bilincinde, tüm bu “demokratik katliamlar” onaylandı ve tarihine kaydedildi…

Amerika vesayetli, uluslararası ortam ve partnörleri, yeniden “demokrasi” ikameleri oluşturmaktadır.  Gerici arap yönetimlerinin üzerinden halklarını sömürgeleştirerek, kaynaklarını kullanmakta ortamı terörize ederek; terörist algıları üzerinden dünyayı baskılamasını kabul edilir kılmak istemektedir.  Dış politik ortam ve yandaşları; kukla başkanları ile, “demokratik” meşruiyetler palavraları altında dünyaya “postmodern” icatlamalarına devam etmekte kararlıdır.  Tayin edici saygın “bu Ağabey devlet”; CİA ilişkili küresel okul ağlarındaki istihbaratçı öğretmenleri, wikileaks şifreli büyükelçi ve uzantıları ile, çıkarlarına örtüştürdüğü tüm kurumları,  ilişkileri ve aktörleri üretir;  Talabani, Barzani, Öcalan, IMF, dünya bankası, Nato, Cia, bilgi, bütçe ve halkla ilişkiler arkaplan destekleriyle yaşadığımız dünyayı besler; ondan beslenir.

Ulusal stratejik “bağımsız” politikalar

Sivil, aydın katkılar, Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan Kürt halkının merkezde olduğu bir yaşam döngüsünün ilişkileri değil; siyaset eklemeleri olarak konuşulmaktadır. Ancak konunun bu haliyle de konuşuluyor olmasında; dış dayatmalara gösterilecek direncin hareketlenmesi ve farkındalığı açısından yararı  olacağı da; kritik şiddet sınırları aşılmadıkça bir sorun olmayacağı  düşünülebilir.
Güneydoğu Anadolunun;  iş, eğitim, yatırımlar, sağlık; sosyal ve ekonomik öncelikleri arkalanarak; yerinden yönetim, parlamento, bayrak, dil ile ortama gelen “siyasi” alanların gündemi işgal etmesi bu kuşkular içinde de algılanmakta ve şekillenmektedir işte…

“Ana dil baskılanmasının özgürleşmesi” taleplerinin, siyaset ağzında hormonlaştırılmadan dillendirilmesi, halkın katılım önceliklerine  açık tutulması “kendisi içinde çalışan zamanlaması” oldukça da önemlidir. Bu hassas durumun ölçünmüşlüğü; etnik bir sınır değil; yurttaşların katıldığı özgürlüklerin tartışıldığı bir süreç olmaya yönelmek zorundadır.  Siyasi parti ve aktörlerinin önemli görevleri var. Ortamı oy kazancına indirgeyip; ötekileştirilmeli show lara dönüştürülmesinin riski yüksektir.  Etnik gerilimli siyasi bir ortamın;  haksızlığa uğramışlık ile seçmen karşısında vücutlanmasının;  geleceğimiz “egemenlik ve bağımsızlığımıza” verebileceği zarar ortadadır…

Ekonomik,siyasi ve kültürel bağımsızlığının farkında örgütlü bir ulusun;  politika ve politikacılarını da üretebilmesi  ve denetleyebilmesi gerekir. jeopolitik ve jeostrateji üretilmesinde halkın katılım gücü önemli.

Ülkemiz GOP eşzamanlı ve dayatmalı;  iyileştirmeli baskı projeleri altında kontrol edilmek, savrulmak isteniyor. Bu durumda ulusal projeler;  halkların birlikte yaşama iradesi; karşıt ve farklı fikirlere ve kardeşliklerimize tutunmayı bilmek zorundayız.  Tüm toplumsal yapıların örgütlenmesi; hak ve özgürlüklerini kuşanması ve temsil edebilmesi dışında “siyasetin” “Kendi yol arayış ve örgütlenme” öngörülerini arayabileceği başka bir yol yoktur.

Siyaset  toplumsal tüm kesimlerin örgütlenme talep ve sınırlarına müdahale etmeden; örgütlenme ve özgürleşme arayışlarını desteklemeli; önünü açmalıdır.
Uluslararası ortamlarda; “Egemenlik ve Bağımsızlığa dair” risk sınırları belirsiz pazarlıklar; gücünü halkın demokratik örgütlenme ve bunu ifade etmesinden almalıdır.
Bu sosyal erişkinlik ve siyaset; neoliberal küresel oyun ve oyuncularını dışlayıcıdır.

Dil” varoluşun önemli aracıdır.  Modern bir sanatçı olan Yugoslav Marina Abromovic’in; “saatlerce göz göze laf etmeden bakışmalı” terapi denemeleri sıradışı örneklerdendir kuşkusuz. “Konuşa konuşa barış” olmuyor ise de; daha etkin aracımız yok henüz. Evrensel insanın “günlük tüketim ve meta kültür baskısı” dışındaki bu “gözgöze, sessiz” ilişki denemesi dil ve kültür ötesi yeni arayışlar olarak önemli. Sonsuzdaki organik tozlar olarak bakışabilmek, bir iç düşünme ve imgelem dilini aşarak yeni ilişki tasarımları ve ritüeller gerektirse, ütopik olsa da, “dili aşmak” dil ile maskelenmemek, etkileyici bir düş.

Yaşadığımız hayatı insansal noktadan anlama ve kavrama aracı olarak dilin, insan üzerinde yarattığı “baskı cazibesi” ortada.  Çevresindeki tüm belirsiz şeyleri; bir düzen algısı  içine sıralayıp belirginleştiren, anonimleştiren; birlikte kullanıma açan hayata da dönüştürendir dil.  Etkisini kaybederek ucuzlaşsa da; ortak  ve bireysel hayatlarımızı kendi üzerinden kavramlaştırabilen ve varedebilen bir büyü aracı hala… İnsanlarımızı oluşturduğu ortada… Kendi kültür dili ile düşünmek; kendinle ve çevresiyle iletişim kurma hakkı nefes almak gibi; tartışmasız bir hak.

Halkların kendi ilişkilerini yürütmede; “akıl ve sebep sonuç ilişkilerini” yürütmeden, dil ötesi büyülü bir sağduyuya sahip olduklarını biliyoruz…

Ne yapılabilir

Dil sembolü ile yürütülen çatışma ve yabancılaştırmaların; dışlayıcı siyasi bloklar ile, etnik dokuları ayrıştırıp örgütlemesi; küresel baskı dengeleri  ile ve öneminde düşünülmeli; siyasi sorumlulukları sergilenmelidir.

Bölge halkı, demokratik kitle örgütleri; yaşayan gerçek ve önceliklerini (ekonomik, sosyal, sağlık, kültürel) talep etme ve siyaseten temsil hakkını kullanmalıdır. Bu tabanlı ve çaplı ulusal takvimin, ülke geleneklerini, dengelerini zorlaması, oluşturmasında da bir sorun yoktur… Risk, küresel takvim ve ona bağlı seyir defterine eklenme dayatmaları ile ilgilidir…

Demokratik taleplerin siyaset üzerinden biçimlenmesi, takvimlenmesi; “olgun toplumsal seslerle” dengelenerek yürütülmesi;  bilinçlenen ve aydınlanan toplumlar çağı süreci içinde evrensel kültürü geliştiricidir. Kuşkusuz bu durum “ulusal egemenlik ve bağımsızlık” enerjimizi gözetecek; bunu çok önemli bir değer ve süreç olarak öngörecektir…

Türkiye coğrafyasına,  küresel gömlek giydirme istemi, bölge halkının bölünme ve dönüştürülmesi; dışarıdan egemenliğe gönüllü olan ”demokratlaşma arzusu”, bir teslimiyet çizgisi ile, “tarihin tanıklığında”  yan yana durmaktadır…

Siyaset enerjisinin  bu yoldaki ulusal bağımsızlık için gösterdiği görülür karşı duruşlar, cesaret verici olmalıdır.  Tümdengelen baskın şablonunun parçası olarak; tüm olasılıkları ölçümlenmiş, hesaplanmış; dayatılmak ve yaratılmak istenen ortamı halklarımızın yurttaşlık, sağduyu ve kardeşlik duyguları ile aşacağız…

Mustafa ÇEBİ | Tüm Yazıları
Hits: 2604