BALKONDAKİ ÇAMURLU BOT

~ 24.12.2010, Av. Sabri KUŞKONMAZ ~

“… Aradan çok uzun yıllar geçti. Cezaevleri sorunlarla doluydu. İçerdeki insanlar hakkında,  mevcut yönetim kesin bir hesaplaşma planı yapmış gibiydi. O cezaevinden bu cezaevine nöbete koşuyorduk. Türkiye PEN Merkezi ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi yazarlarla TYS Merkezi’nde açlık grevi yaptık. Gündüz avukat olarak, akşam yazar olarak bir çaba içindeydik… Ancak, durumlar hiç iç açıcı değildi.  2000 yılının Aralık ayında uzunca bir bayram vardı. Karım ve çocuklar Denizli’ye kayınvalideye gitmek istediler. Gittiler. Ben gitmedim. Cezaevlerinde, bayram tatilinde olaylar olabilirdi, ortalıkta kimsecikler bulunmayabilirdi… Ve 19 Aralık “Hayata Dönüş Operasyonu” yapıldı… İnsanlar öldü. Genç insanlar. Türkiye Cezaevlerinde F Tipi olarak adlandırılan özel yapılı cezaevleri dönemine geçildi.

Operasyon sonrasında ölen gençlerden bir kısmı için Gazi Cemevi’nde tören yapıldı. Oradan sonra, Habibler’in ilerisindeki “Cebeci Mezarlığı”nda gömülmeleri söz konusuydu. Çağdaş Hukukçular Derneği’nin çağrısı ile Gazi Mahallesi’ne gittik.

-Orada tanık olduklarım; öpmek için ölü oğlunun sağlam bir bedeni olmasını isteyen anne, yağmur altında, incecik omuzlarda beklerken ıslanan tabutlar… Bütün bunları birgün belki yazacağım. Cesaret edebilirsem; acıyı hafifletmeden, olduğunda ağır da göstermeden, sömürmeden…-

Ancak, o gün, uzun süren cenaze işlemleri, emniyetin insanları bekletmesi derken, Cebeci Mezarlığı’na varıldığında akşam olması. Ortalık bir çamur deryası idi. Fenerlerle, arabaların ışığında mezarlar kazıldı. Mezarların içi, dışı ayağımıza kadar gelen çamur bir bütün gibiydi. Sonra çocukları o çamur deryası içindeki mezarlara bıraktık. Bana öyle geliyor ki, ayağımın altındaki çamur ile mezardaki çamur ve hatta ölüler organik bir bütün gibiydi… Ölümle ve bedenler ayağımıza bulaşmış gibiydi.

Geç vakit eve geldim. Botlarım çamura batmıştı. “Hayata Dönüş” yalanı içinde derken onca insan ölmüştü. Hepsinden bir parça botu kaplayan çamurdaydı sanki.

2001 yılının Haziran ayına kadar, altı ay botlar balkonda durdu. Çamurlar kurudu. Bir kısmı döküldü… Neden sonra dokunabildim. Ve o toprağı saksılara döktüm…”

İnsanın kendi kitabından bu kadar uzun alındı yapması ayıp belki( Kırk Adımda Fulya, Heyamola yyaınları, 2010).  Ancak, iktidarın hala hesabını vermediği “Hayata Dönüş” katliamı suçu karşısında, benim bu ayıbım oldukça hafif ve naif kalır. Böylsi bir kişisel “meşruiyet” içinde kendimdem alıntı yaptım.

Kamu hukukunda, daha genel bir söyleyişle, kamusal işlerde devletin sürekliğinden söz edilir. Bu aslında, iyi bildiğimiz yalın gerçek olan, iktidarın sürekliliği demektir. Egemenlerin iktidarının aktörleri değişir. Eğer kökten bir iktidar değişimi sözkonusu değilse, devam eden aynı iktidardır. Bu açıdan, katliamı yapan iktidar değişmemiştir. Aktörler değişmiş olsa da. Mevcut iktidarın aktörleri ne denli çok demokrasi sözü etseler de, sonuçları ortada olan eski “meş’um” icraatların tüm kiri kendilerinin de yakasındadır.

Bu açıdan, iktidar edenler hala, kesin bir sorumluluk altındadır vesselam.

Haftanın dizesi; “Koca bir incir kendini örter utançla” (Cengiz Bektaş, Mor, Cem Y.)

(Birgün 20.12.2010)

Av. Sabri KUŞKONMAZ | Tüm Yazıları
Hits: 2095