Baroların Varlık Nedenleri Üzerine

~ 18.12.2010, Av. Güldal DÜZEN ~

Ülke genelinde, barolarda Ekim ayı içerisinde seçimli genel kurullar yapıldı. Ankara Barosunun bir üyesi olarak katıldığım seçim çalışmalarında, kimi meslektaşlarımızın, özellikle de genç meslektaşlarımızın “baro” hakkındaki değerlendirmeleri, bana tanıdık bir tartışmayı yeniden anımsattı:

Baroların, “sadece avukatların ekonomik ve mesleki sorunları için mücadele etmesi” gereken meslek örgütleri oldukları yönündeki yaklaşım ile,

Baroların sadece meslek sorunlarıyla yetinmeyip, toplumsal sorunlar karşısında da “sesini yükseltmesi” gereken demokratik kitle örgütleri oldukları yönündeki yaklaşımın doğurduğu ikilik.

*
Baroların kuruluş amaçları, her şeyden önce, üyeleri olan avukatların “ekonomik ve mesleki sorunları ile mücadele etmek”tir. Bu birincil amacı yerine getirmeyen bir baronun “baro” olarak var olması zaten mümkün olamaz. Zira baro, bir meslek kuruluşu olması nedeniyle, ilkin, söz konusu mesleğin, yani avukatlığın ekonomik ve mesleki sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Bu, kendiliğinden ortaya çıkan, doğal bir kuraldır. Ancak bu asli görevin yeterli görülmesi, Avukatlık Yasasının bize yüklediği görev ve sorumluluklar çerçevesinde, eksik kalmaktadır.
Avukatlık Yasasının 76. maddesindeki: “ … meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.” şeklindeki düzenleme ile öngörülen, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü korumak yükümlülüğü, yukarıda belirttiğim eksikliği tamamlamaktadır.

Bu tablo karşısında, birtakım soruların ve bunlara ait cevapların açıklığa kavuşturulması zorunluluğu doğmaktadır:

Meslek kuruluşumuz olan baroların işlevi nedir?

Baroya biçilen “sadece avukatların ekonomik ve mesleki sorunları için mücadele etmesi” işlevi yeterli midir?

“Toplum mühendisliği” olarak avukatların toplumsal sorunlar ile mücadeleden soyutlanması düşünülebilir mi?

Kitlelerin bilinçlenmesinde, doğru bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesinde, avukatların görev ve sorumlulukları nedir?

Demokrasinin güçlendirilmesi, demokratik yöntemlerin ve demokratik sürecin en iyi şekilde işlemesinde baroların ne tür katkısı olabilir?

Prof. Dr. Muammer Aksoy, “Meslek örgütlerinin, Anayasanın açıkça yasaklamadığı (yasaklamayacağı) her araçla, görüşlerini duyurmakla yetkili ve görevli olduğunu” belirtmiş olmasına rağmen “bilgililerin ilgisiz” olduğu toplumlarda, demokrasi kültürü nasıl gelişecek ve sorunlar nasıl çözülecektir?
*
Demokratik düzenin, insanlık kültürünün yarattığı en iyi düzen olduğu iddia ediliyor.
Baroların yaşamsal önem atfetmesi gereken hukukun üstünlüğü kavramı, gerçek anlamda ifadesini tüm kural ve kurumları ile işleyen ve sürekli gelişen demokrasilerde bulabilir.
İçlere sindirilmiş demokrasi ortamı olmayan yerde hukukun üstünlüğünden söz edilemez. Demokrasi ilerledikçe hukukun üstünlüğü sağlanacak, hukukun üstünlüğü sağlandıkça demokrasi daha da gelişecektir. Bu iki kavramdan biri az ise diğeri çok olamaz.

Demokrasilerde bireyler, temel hak ve özgürlüklere sahiptirler. Bu hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin yeterli ve gerekli güvenceyi ise anayasal düzenlemelerle beraber etkin sivil toplum kuruluşları ile sağlar.

İleri demokrasi kültürlerinde beklenen, baroların sorunlar karşısında çözüm üretmesi ve toplumun demokratikleşmesine, demokratik ortamda da hukukun üstünlüğünün tam anlamıyla gerçekleşmesine katkı sağlamasıdır. Bu bağlamda, demokratik kültürü oluşturmak ve güçlendirmek için, en önde ve en büyük çabayı hukukçular göstermelidir.

Ülke sorunları çok geniş olarak her konuyu kapsar. Sorunlar ile mücadelede öncü güç, elbette, geniş anlamda siyasi partilerdir. Sorunların çözümü siyasettedir. Ancak siyaset, hep söylendiği gibi sadece siyasetçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Yasaların verdiği, yüklediği görev ve yetkiden kaçmak, sorumluluk almamak, ilgisiz kalmak ise yozlaşmayı getirir.

Demokratik düzen içerisinde getirilen sistemlerin, hukuki düzenlemelerin sonuçları uygulayıcısının (iyi/kötü) niyetine göre değiştiğinden, tüm ihtimallere karşı zafiyetin engellenmesi mücadelesinde görev ve sorumluluğumuz var. Bu görev ve sorumlulukta baroların etkin yapıları bir kazanımdır.
O halde; baroları işlevsiz kılacak, işlevini azaltacak beklenti ve talepler, ileri/özgürlükçü demokrasi ve hukukun üstünlüğü mücadelesini engeller.

Bizlerin, barolarımızın sorunlardan uzak, ilgisiz, sessiz durması demek, hukukçu anlayışına ters düşmek, kendimizi inkâr etmek demektir.

Sorumluluklarımızı yerine getirirken de siyaset ile etkileşim kaçınılmaz.
Faaliyetlerimizin siyasal görünümlü olması da kaçınılmaz.

Ancak kaçınılması gereken siyaset, siyasi parti siyaseti olan “yüksek siyaset”tir.

KUŞKUSUZ, AŞAĞIDAKİ SÖZLERDE HERKES BİRLEŞİYOR:

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ, İNSAN HAKLARINI SAVUNMAYA VE KORUMAYA EVET!

EVRENSEL DEĞERLERE, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE, SEVGİYE, DOSTLUĞA, KARDEŞLİĞE, ETİK KURALLARA EVET!

Herkes tanımda ve olması gerekende uzlaştığına göre fark nerede?

Fark:  anlamada, yorumda,  iradede, uygulamada.

Söylenecek sözü, ortaya konacak iradesi, yapılacak eylemi olanların belli bir siyasal görünüşe,  “o’cu, bu’cu” gibi etiketlenmeye ihtiyaçları yoktur.
16.12.2010
Av. A. Güldal DÜZEN

Ankara Barosu Avukatı

TBB Delegesi

Av. Güldal DÜZEN | Tüm Yazıları
Hits: 3837