Sanat ve devlet

~ 07.05.2012, Mustafa ÇEBİ ~

Neredeyse insanla yaşıttır sanat. Bir çeşit çalışmadır. Bütün toplumsal biçimlerin ortak niteliğidir çalışma.  Ernst fischer /Sanatın Gerekliği

Sanat, doğayı, insanın kendi isterlerine dönüştürme gücü olarak şekillenmiştir.  Sınıflara bölünmüş günümüz dünyasındaki tekillik ve yabancılaşmaya direnmede bu ‘büyülü’ sanat aracı; yaratıcı ve özgür olma arayışı ve yükümlüğünü sürdürmektedir.
En kısa yoldan var olma biçimidir sanat..
Bir devlet faaliyeti değildir…
Sanatın varlık nedeni hiçbir zaman bütünüyle aynı kalmaz. Sınıflara bölünmüş, bir iç çatışmayı sürdüren toplumda sanatın görevi başlangıçtaki görevinden birçok bakımlardan ayrılır. Bununla birlikte toplumsal durumlar değişse bile, sanatın hiç değişmeyen, bir gerçeği yansıtma niteliği vardır. İşte biz yirminci yüzyıl insanını tarih öncesi mağara resimleri karşısında ya da çok eski ezgileri dinlerken heyecanlandıran sanatın bu niteliğidir.

Geleneğin sonu
19.yy. da geleneğin uyumu yok olunca başarılı bir iş adamının (kapitalistin, siyasetçinin) gözünde sanatçı; dürüstçe yapmadığı bir iş için aşırı ücretler isteyen bir sahtekardan farklı değildir.
Sanatçılar sanat anlayışlarından ödün vermek istemiyor ‘aç kalma tehlikesiyle; kentsoyluları şaşkına çeviriyor; kafalarını karıştırarak eğleniyorlardı. 19.yy.; kendi adına düşünme korkusuzluğu ve inatçılığı gösteren, zamanın egemen kurallarını korkmadan eleştiren ve sanatı kendi olanakları içinde yaratanlara tanıktır.
Gelenekten kopuşa üzülenlerin 1789 öncesine dönmeleri gerekir. Bu mümkün değildir oysa! Günümüz siyasetçilerin, sanatçılara yapacaklarını söylemeleri; diktatör eğilimlerini sergiler ancak... 
Modern sanatçı bir şeyler yaratmak ister. Daha önce hiç var olmamış bir şey yapmak; bir nesne kopyalamak, bir süs parçası yapmak değildir. Daha anlamlı kalıcı ve gerçek bir şey!
Çocuğun tuğla parçaları ve kumla çalışması gibi bir süpürge sapının büyülü bir değnek, bir kac taş parçasını sihirli bir şatoya dönüştürmek gibi…

Böylesi büyüsel inanç tanrıya uzanan bir yol üzerinde olduğunu düşünenler olsa da; sosyal olayları çözerek eşitlik ve özgürlük için geniş halk kitlelerinin direniş ve arayışları olacağını düşünmek günümüze daha uygun düşmektedir.

Sanatçının görevi
Sanat diye bir şey yoktur. Aslında sanatçılar vardır. Yarım bir çözümlemeden tatmin olmadan içten bir çalışmanın çile ve eziyetini her türlü etkiye ve yapay başarıya tercih eden dürüst kişiler. Sanat büyük ölçüde seyirciye bağlıdır yine de.
İstiridyenin kusursuz bir inci üretebilmesi için yabancı bir cisme gereksinimi vardır.
Sanatçıya verilen görev yeni bir şey yaratmasıdır…  Yeni ve özgür olan sihirli bir şey!

Eğer yetersiz bir yaşayıştan kaçıyorsak, yaşayışımız neden yeterli değil
Neden karanlık bir salonun aydınlatılmış sahnesinde yalnızca oyun olduğunu bildiğimiz bir şeye soluğumuz kesilircesine kapılıyoruz.
Sanatın başlangıçta bir büyü olduğu; gerçek ama bilinmeyen bir dünyaya egemen olmaya yarayan tılsımlı bir araç olduğu sonucuna varabiliriz. Din de bilim de gizli bir biçimde tıpkı bir tohum gibi büyüde birleşiyordu.
Büyücülük görevi giderek toplumsal ilişkilere ışık tutmak, toplumsal gerçeklerin tanınıp değiştirilmelerine yardım etme görevine dönüştü.
Gelişiminin tüm dönemlerinde büyünün bir payı olmuştur sanatta.

Bertolt Brecht epik tiyatro izleyicisinden oyun sonrasında beklediği:
“Bu iş böyle olmaz. Katlanılır iş değil bu. Buna bir son vermeli” diyebilecek bilinci ve çözümlerini üretecek yolda kendini eğitmesini ister. Öyle ki çalışan erkek ve kadın tiyatroya;
… geçimini sağlaması gereken korkunç, sonu gelmeyen uğraşmalarını görüp eğlenmek ve kendi sürekli değişiminin şaşırtıcı acısına dayanmak için gelsin. Tiyatroda en kolay yolda kendini yaratabileceğini görsün.

“Mantıksal olan şaşırtıcıdır" der Brecht. Özellikle "olağan olandan" kuşku duyulmalıdır. İnsanlıktan çıkmış bir insanlık döneminde; her şey yolunda imiş gibi gösterilmek istenir söz birliği içinde...

Din, inanmaya koşulludur. Kuşku ve eleştiri algılarına karşı durur. Modern devlet, ‘dinin’ eleştiri karşısında rüştünü ispatlamasını bekler; yüzleşirken onu korumaz. Hamisi değildir dinin devlet. Bilimin yanındadır… Modern dünya; hayatı ve özgürlüğü savunabileceği yeni ve yaratıcı fikirleri ‘sanat ve sanatçılardan’ bekler; zorundadır. 
Devlet, ‘sanatçılara’ sunduğu, sanat üretim ortamı eleştirilerinden nasibini alır; yararlanır... Tüm sosyal ve siyasal kurumlar; sanatın ‘insan ve özgürlük’ akışında yıkanırlar; cisimlenmeye çalışırlar. Sanatçılar bu süreçte yenilenerek oluşurlar… Sanatçı için ‘yaptıklarının yalnızca kullanımı değil’ ‘Doğru olması hali’ önemlidir…
Sanatın tarihi; mimari, resim, heykel ve gösteri sanatlarını yöneten bu kullanım ve doğrunun ırmaklarıdır.

Mustafa ÇEBİ | Tüm Yazıları
Hits: 2198