Yumrukta

~ 15.12.2010, Nihat BEHRAM ~

Konuşmaya yeni başlayan çocukların iki benzer sözcüğü birbirine bulama özelliği bilinir. ‘Yumrukta’ sözü, yumrukla yumurtayı iç içe heceleyen bir çocuktan aşırdığım, gayet masumane bir sözdür. Kimse, bu sözü, içine ‘Yumurta yumruğa dönüşmeli, yumruk yumruklara ulaşmalı, yumruklar örgütlü güce kavuşmalı’ türünden bir anlam gizleyerek türettiğimi sanmasın! Neden başlığa çıkaracak kadar etkilendiğim konusunda ise üstüme gelmeyin! Hani, birisi çıkar da ‘Haksızlığın karşısında yumurtanın yumruk etkisi yaratması, giderek yumruğa ulaşması, yumruğun yumruklarla buluşması iyi olmaz mı?’ diye sorarsa, bunu da masumane bir soru sayar ve gerekirse ‘açılımı’ hakkında düşüncelerimi söylerim.

Görüldüğü gibi ‘açılım’ sözü benim dilime de dolandı! Ne yapayım, toplumun bir gerçeği. Şimdi hangi konuda gürültü olsa, toplum, ‘Bizim bu konuda çaba göstermemize gerek yok, nasıl olsa iktidar bu soruna da bir açılımla yetişir!’ diye düşünerek, iktidarbaşı’nın ağzına bakıyor! Güncel konu yumurta. Son derece kırılgan bir konu. Cilacılar, cilalama işlerinde bu konuda da boş durmadı. Sahneye tüple, tavayla çıktılar. Her zamanki en bilmiş, en pervasız, en pişkin edalarıyla, ‘Yumurtayı kafada değil, tavada kırmanız daha mantıklı!’ diye sırıttılar..

‘Cilacılar’ dediğim, liberaller. Onlar da şimdi kendi içlerinde kademe kademe. Kimisi iktidara tam hademe. Kimisi söyleyip söylememe arası bocalayarak sistemi övüyor, yani yandaş ama kekeme! Kimisi, Taraf’ın polis kökenli yazarları gibi, kendi içinde tutarlı: ‘solcuyum’ falan demiyor. “Siirt Emniyetinde görevliylen Türk milliyetçisiydim, şimdi liberalim!” diyor. Ne yapsın zavallı, sicili ‘solcuyum’ demeye elverişli değil! Makbul cilacının ‘solcu’luktan gelme olduğunu o da biliyor, ama, sicilinin sileceği yok! Yani günümüzün en makbul sağcısı ‘solcu’ sıfatlı olanı! İktidara hasat toplamada en mahir onlar! Çünkü eski solculuğun mirasıyla konuşmaya başlamanın etkisi farklı. ‘Halk, hak, özgürlük’ vurgusuyla kurdukları ilk cümleleri tumturaklıdır. Yüreğinde halk sevgisi olanı okşar. Pusu ikinci cümlede gizlidir. Girişte muz kabuğu olduğunu ancak ikinci adımda anlarsınız. Farkedip basmadıysanız ne âlâ, basıp da kaydıysanız geçmiş olsun!

Sözgelimi, 1 Mayıs Taksim’de kutladığında, “1 Mayıs’ı onun gerçek sahibi emekçilerin özgürce kutlamaları önemli bir gelişmedir” diye başladılar konuşmaya. Onaylamayıp da ne yapacaksınız? Ama, 2. cümle muz kabuğuduydu: “AKP’nin 1 Mayıs açılımı önemli bir toplumsal gelişme ve ferahlamadır!” 1 Mayıs’ı özgür kılmak için halkın faşizme karşı 30 yıl canı dişinde verdiği mücadelenin ne önemi var? Onlara göre halkın mücadeleyle aldığı bir şey yok, iktidarın ‘açılımla’ verdikleri var! Kürt sorunu mu? ‘Kürtler nice zalimane baskılara, katliamlara karşı savaştılar ve sonunda haklarını dillendirme, isteme, alma noktasına geldiler’ diye düşünmek sistemin cilacıları için değer taşımaz. Onların soruna bakışı ‘AKP açılımları’na güdümlüdür. Söze ‘Hepimiz Kürtüz!’ diye başlasalar da, 2. cümlenin hasadı faşizmin anbarına dönüktür. Kürtler, sözcüleri ve örgütleriyle ‘boykot’ çağrısı yaparken onların ‘evet’ciliği başka nasıl açıklanır? Kılıçdaroğlu’nun Y. Güney ve A. Kaya’nın mezarlarını ziyaretine “Siyasi şov yapıyor!” dediler. Görüyorsunuz ilk cümle ne kadar anlamlı. Ya peki 2. cümle: “Tayyip Erdoğan onları anarken daha samimiydi!”

Şimdi böyle bir tip türedi. Daha doğrusu, planlı programlı hormonlanıp üretildi, Konuşmadıkları, bulaşmadıkları, ilişmedikleri konu yok. Üstelik bilgiç mi bilgiç. Devrimciliği naylon kap kacakla eski eşya takası yapan eskicilik işiyle özdeşleştirdiler. Yıllar öncesinden solculuğu bıraktıkları, devrimci mücadeleden vazgeçtikleri halde, ‘sistem cilacısı solculuk’ türeyeli beri kanları alevlendi. Kaybedilmiş yılları hızla soyunma telaşıyla ‘solculuklarını’ tekrar sarındılar! Geçmişleri, birden bire kıymete bindi! Eh onun da bir ederi var: Küllerini üfleyin, kiminin cemaatle ilişkili ihalesi, kiminin bakanlıkta para bekleyen film projesi, kiminin medyada bol kazançlı meşgalesi gürülür.

Kıvrıla kıvrıla ilerleme konusunda kimse onlarla yarışamaz. Benim, ‘Bunlar yolumuzdaki engeldir, zehirin albenili ambalajıdır, halka kurulmuş pusunun üstündeki çalı çırpıdır, suikast silahının susturucu aygıtıdır, faşizmin oltasındaki yemdir, sistemin cilasıdır’ demekten dilim kurudu! Bunların, tuzluğu hıyara doğru değil de hıyarı tuzluğa doğru sallamasını, hâlâ ‘bilgisizliğe’ bağlayan, ‘gerçeği ne zaman görüp de uyanacaklar’ diye hayıflanan, her olaydan sonra ‘belki akılları başlarına gelmiştir’ diye umutlananlar var! Asıl şaşırdığım da bu.

Göremediği gerçeğin karşısında yanılmak, masumane bir yanılgıdır. Tamam, onu kazanmak, hatta bunun için çırpınmak gerekir. Ya peki bu zibidiler işlerinin erbabıysa? Yani, gerçeği görüp biliyorlar da, görevleri gereği böyle davranıyorlarsa? Birincisi ne kadar masumane bir durumsa, ikincisi de o kadar hainlik ve ihanet değil midir? İhanet kazanmayı değil kazımayı gerektirir. Tescilli hainin neyini kazanacaksın? Kazıma işine en azından sıfatlarındaki ‘sol’culuktan başlamak gerekmez mi? Sağcı, gerici, dinci bir partiye yandaş olduklarına göre ‘sağcıyım’ deseler sorun yok; ama hem faşizme destek ol hem de ‘solcu’ olduğunu söyle ve benden de ‘tolerans’ bekle! Ortada bir dil, akıl, ruh,duygu, ahlak, bilgi kirlenmesi var ki kökleşip nasırlaşmadan acilen temizlenmesi gerekir. Utanmadan bir de “sol içi şiddete hayır” diye ‘liberal sol’ etiketli faşistlere kalkan olma çalışması örgütlüyorlar! Faşizmin hizmetkârlığı, düzen partisinin yandaşlığı, ana karnındaki bebeği tekmeleyerek öldürecek denli zorbalaşmış sistemin kapı kulluğu ile solculuğun ne ilişkisi olabilir? Solculuk ölçüsü ‘etiket’ mi? Etiketse, iktidar partisinin elemanlarından, dinci-faşist medyanın borazanlarına kadar ortalık ‘asıl solcu, sosyal demokrat biziz’ diyenle dolu! Zaten liberal faşistler de onların kalkanı değil mi? Liberal faşistlerin protesto edilmesi ‘sol içi şiddet’miş! Dua etsinler ki insanların sabrı sözlü protesto ve kırılgan yumurtayla sınırlı!

Şu, gencecik öğrencilerin körpecik, ışıl ışıl tepkilerine karşı sistemin sergilediği faşist zorbalık ve kustuğu kara öfkeyi bile eski ‘solculuk’ anılarıyla cilalamaya, gençleri ise ‘solcu abiliğin’ sükûnet çağrılarıyla hizalamaya kalktılar. ‘Kendi içlerinde kademe kademe’ dedim ama sisteme hademelik konusunda maşallah bankalar gibi birbirlerinden farkları yok. Polis kökenli liberal ile kökeni ‘sıkı solculuk’ olan sonuçta aynı düdüğü üflüyor!

Bu yazıya ilkin kavgada kaçmayışı yorumlayan bir başlık koymayı düşünmüştüm. Yazımın omurgasını, Dolmabahçe’ye yürüyen gençlerin, polisin zalimce saldırısına rağmen kaçmayıp, yürüyüşlerini sürdürerek zulme karşı direnişle taçlandırışları oluşturacaktı. Bence o yürüyüşün en önemli özelliği ve kazanımı buydu. Maskesi düşen faşizmin kara, zalim, saldırgan yüzünün görünmesi de bu direnişin bir sonucudur. Gençlerin eylemine ilişkin haberleri, hele ki polisin pençesinden birbirlerini kurtarmak için cesaretle öne atılışlarını izlerken, başlık olarak içime düştüğüm not ‘Kaçma, kazanacaksın!’ diye derinleşti. Keşke orada olsaydım diye çırpındım. İlerleyen günler içinde ise bir düş gibi ‘yumrukta’ya dönüştü.

‘Düş’ demem boşuna değil. Sözgelimi, şimdi uykuda olan Alevilerin de uyanıp öğrenciler gibi diklendiğini düşünün. Yüzbin Alevi, diyelimki ‘zorunlu din dersi’nin asimilasyoncu, faşist kuşatmasına karşı en insani hak ve talepleriyle yürüyor. Her canın iki eli olduğuna göre yüzbin kişi ikiyüzbin yumrukta eder. Sonra işçileri düşünün, en insani hakları gaspedilmiş halkı düşünün ve onların boyun eğmeden, kaçmadan haklarını aramak için yürüdüklerini… Enerjisinin, gücünün bilincinde, kararlı bir dikleniş, hak talebi, sivil itaatsizlik karşısında, hadi, ‘açılımları bekleyin’ diye ötsünler, hadi sahneye tavayla tüple çıksınlar, hadi çok bilmişlik havasını atsınlar, hadi devrimci değerleri eskici tezgahlarında üçbeş kuruşa satsınlar da görelim…

Girişte söyledim: ‘Yumrukta’ sözü, yumurtayla yumruğu iç içe heceleyen bir çocuktan esinlendiğim (yazının finali olduğu için bu kez ‘aşırdığım’ demedim) gayet masumane bir sözdür.

Öyledir: kazanmanın gücü kaçmayışta gizli, kaçmayışın giziyse yumrukta. Daha büyük düşlerse o gizin esinidir…

Nihat Behram / Aralık 10

(SolHaber 15.12.2010)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 1897