HUKUK KÜLTÜRÜ

~ 14.12.2010, Av. Sabri KUŞKONMAZ ~

Hukukun rasyonalitesi

Başlık kimseyi yanıltmasın; dile getirilmek istenen, hukuk kültürünün varlığı değil, yokluğudur. Böylece en sonda söyleyeceğimizi baştan söylemiş olduk!
Bir şey daha; söz konusu ettiğimiz, olması gereken değil, olan, yani pozitif hukuk dediğimiz, yürürlükteki hukuktur.

Hukukun bir üstyapı kurumu olduğundan şüphe yok. Mevcut üretim biçimi/üretim ilişkileri diyalektiği içinde bir üst yapım kurumu. Başka bir deyişle, mevcut sistem olan kapitalist sistemin dışındaki bir hukuktan söz etmiyoruz.

Tam bu noktada, Türkiye’de Cumhuriyet sonrasının modernite “girişiminde” hukuk reformlarına sıra geliyor.

Avrupa kapitalizmini, Reform, Rönesans ve Sanayi Devrimi sacayağının dışında düşünmek olmaz.

Avrupa kapitalizmini bu sacayağında ele aldığımızda, Kartezyen rasyonalite de bir başlık olarak karşımıza çıkar. Özet bir deyişle ve genelleme ile Avrupa rasyonalitesi, kapitalizmin rasyonalitesidir. Bu aynı zamanda tarihsel, sosyal ve kültürel bir süreçtir. Bu sürecin içinde poztif hukuk da yer alır. Hukuk kuralları ve kurumları ve özneleri de yine bu kültürün içinde yer alır.

Bir reform/modernite sürecinde, hukuk metinlerini bir ülkeye alırsınız. Ancak, tarihsel miras, birikim, süreç o metnin içinde ülkeye taşınmaz. Bizim deneyimimizde de olan budur.
Osmanlı’da uygulanan Mecelle başta olmak üzere hukuk kuralları ve yargı sisteminin devam ettirilmesi gibi bir düşüncem elbette yok. Zira, hukukta reform sürecinde, eski sistem zaten sürdürülemez hale gelmişti. Bu ayrı tartışma

“Burda” anlamına gelen “B” İşareti geçersizdir

Benim deneyimlerime göre, yargıçlar avukatları hiç sevmezler. Bana öyle geliyor ki, yargıçlar, avukatların kendilerinin sırtında para kazandığını düşünürler. Aralarındaki ilişkinin, eşitlerin ilikişkisi değil, hiyerarşik bir ilişki olduğunu düşünürler. Her hiyerarşik ilişkide de bir hegemonik yan vardır elbet.

Bilinçlerde yer eden bu hiyerarşik ilişkide, kendilerinin de bir hiyerarşik basamakta olduğunu düşünürler. Özellikle Devlet Güvenlik Mahkemeleri zamanında bunun çok açık örneklerini görmüşüzdür. Kendilerini, devletin memuru ve devletin koruyucusu olarak algılarlar. “Kamu” kavramı halkın tamamı olarak değil, “devlet” olarak kabul edilir.
HSYK seçimleri de bilinçlerdeki bu hiyerarşik “terbiyenin” bir yansımasıdır bir yönüyle. Buna, bir genelleme ile, itaat kültürü de diyebiliriz. Tabi her genelleme gibi bu genellememizin de yanlışları, istisnaları vardır elbet.

Kamu adına yargı görevi gören yargıçlar, hiyerarşik astları olarak gördükleri avukatlar için duruşma kapılarına, -“Burda anlamında gelen “b”işareti geçersizdir- yazmayı bir erk kullanımı doğallığında görürler. Yani, kendileri duruşmaya yarım saat geç başlasa da, avukat, duruşma saatinde kapı önünde nöbet tutmalı, hiç bir yere ayrılmamalı, çişi bile gelmemelidir.

Kapılara da dizi dizi talimatlar sıralanır; “Soru sormak için girmeyin”, “Havaleyi kalemde yaptırın.” Hepsi aynı şedit hiyeraşik erkin doğaçlamalarıdır. Mevzuaatta bu ayrıntılar yoktur çünkü.

Ama o yargıçlar, işlediği suçtan yıllarca sonra yakalanan bir sanık önlerine geldiğinde, bu denli ayrıntılı hüküm cümleleri kurmazlar. Örneğin, bu kadar yıl neredeydin, kiminleydin, seni kim korudu, gibi soruları sormazlar. Kemal Türkler’in katil zanlısı Ü. O.’ya sormadıkları gibi… Öyle ya, zanlının yakalandığı/yaşadığı Kuşadası’nda kimlerle ilişkisi olmuş, kimler onu korumuş, kollamış, o sürede ne iş yapmış, hiç mi hiç önemli değildir.

Hep eleştirdiğimiz pozitif hukukun doğduğu yerde, bu pozitif hukuka uygun bir hukuk kültürü ve bu kültür içinde yurttaş sorumluluğu oluşmuştur. Bu sorumluluk, oradaki yargıçlarda da vardır.

Hukuk metinleri ne denli yetkin olursa olsun, itaat kültürünü, hiyerarşik devletçi anlayışı, yeni geldiği topraklarda kendiliğinden ortadan kaldırmaz. Bu yüzden de, derin devletin öldürttüğü Kemal Türkler Davası, “devlet yargıçları” elinde zamanaşımına uğrar.

Hukuk kültürümüz budur vesselam.

(Birgün 06.12.2010)

Av. Sabri KUŞKONMAZ | Tüm Yazıları
Hits: 13016