Kabadayılık

~ 23.03.2012, Ercan YEŞİLYURT ~

Kabadayılık, toplumumuzun eski, köklü ve saygın bir kurumuydu. Onlar beydiler, efendiydiler ve ağaydılar. Birbirlerine hürmet ederler, bu hürmete layık olmaya çalışırlar, bugünün ölçülerine göre cahildiler, fakat terbiyeli adamlardı. Büyüklerinin yanında kendilerine laf düşmezse ağızlarını açamazlardı. Kılık kıyafetlerine dikkat ederler, severler, aşklarında şakaları yoktu. Dost meclislerinde sabaha kadar içerler; fakat sululuk yapamazlar, kendilerini kaybetmezlerdi. Gülerler, oynarlar; masada esas mezeleri sohbetleriydi. Kazandıklarını yedirmekten, paylaşmaktan sonsuz bir zevk alırlardı.

Yaşadıkları toplumda, çıkan her türlü haksızlığa anında müdahale ederler ve adaleti efendilikleriyle, elleriyle, dilleriyle sağlarlardı. Hiç kimse onların adaletinden şüphe etmez, kimseyi mağdur etmezlerdi. Toplum onları adalet timsali diye görür ve kabul ederdi. Devletin kendilerine karşı yaptığı cezai uygulamaları, onların insanlığa olan sevgisini azaltmazdı. Hazmedemedikleri şey görevlilerin devletin gücünü kendi menfaatları için kullanmalarıydı.

Bu topluma Yılmaz Güney filmlerini sevdiren onun kabadayı duruşu, adalet duygusu vurgusudur. Bu filmlerde, toplum vicdanı olarak güçlü ve haksız olan herkese karşı koymasıdır. Bu duruşuyla Yılmaz Güney, toplum için kabadayılığın simgesi olmuştu. Bugünkü toplumda Yılmaz Güney o kadar sevilir miydi derseniz şüpheliyim, çünkü adaletin, adamlığın müşterisi kalmadı gibi.

Kabadayılık netlik gerektirir, bir şeyi söylemek istemez, söyler, lafının arkasında kimse bir şey bulamaz, nettir. O dünyanın kuralları kesindir, esneme yoktur. Cezalandırma bilinci kişiseldir, yaptırımları devlete bırakma bilinci tekamül etmemiştir. Devletin vereceği cezayı ve uygulacağı yaptırımın, insanları tatmin etmeyeceğini düşünür. Sonucuna katlanmayı göze alır, cezayı kendi uygular. Savunamayacağı şeyi yapmaz, yaptığı şeyi de sonuna kadar savunur. Kendilerinden emindirler. Olur ya birisi yanlışlıkla senin her numaranı biliyorum dese, anında ne numarası ulan” diye kıyameti koparır kabadayı. Mevcut toplumda ise acaba hangisini biliyor diye panikler insanımız. Eskiden hem Anadolu’da hem de şehirlerde kabadayılık diye bir kurum kendiliğinden var olmuştu. Bunun kaynağı insanların adalet talebi idi. Herkes bu adalete inanır ve kabul ederdi. Kabadayılarla ilgili birçok kitap yazıldı, birçoğunda da Dündar Kılıç Son Kabadayı kabul edildi. Bu şu demektir aynı zamanda, bu toplumdan artık kabadayı çıkmaz, nokta.

1980’den sonra türeyen, devletle karanlık işler için işbirliği yapan serserilerle bu kavramı karıştırıp kirletmemek lazım. Şimdiki kuşaklar yaşamadıkları için bilemezler, onların yaşadıkları gördükleri, her sorunu çözen en büyük kabadayı paradır çünkü. Artık her şey satın alınabilinir, eğitim de, sağlık da, mutluluk da. Toplumdaki genel kanıya göre hukuki sorunlar da artık parayla çözülüyor. Güçlü olan doğal olarak haklıdır”; genel kabul bu.

Gelişmiş toplumlarda kabadayılık olmaz, olamaz. İnsanlar sosyalleşmiş, kurallar hayatın her alanında hâkim olmuştur. Her şey kurala bağlı olduğu için düzenleme ve cezalandırma adalet dağıtma hakkının kamu görevi olduğu kabul görmüştür.

Demem o ki siyasilerin çatılara keskin nişancılar koyup meydanlarda hava atmaları kabadayılık değildir. Kabadayılık haklı olmayı gerektirir. Koruma gruplarıyla dolaşmak, yaşamak racona uymaz. Kabadayı, kazandığını paylaşırsa mutlu olur.

(Milliyet)

Ercan YEŞİLYURT | Tüm Yazıları
Hits: 3449