George Clooney hayranları, geçen hafta Washington’dan gelen acı haberle yıkıldı: Ünlü aktör, ABD’deki Sudan Büyükelçiliği’nin önünde birkaç aktivistle birlikte gösteri yapmakta ısrar edince, polis tarafından kelepçelenerek gözaltına alındı.
Dünya şaşırdı. Pragmatist Türkler daha da şaşırdı. Nasıl şaşırmasınlar? Adamda ne istersen var. Para gani, şöhret küresel, parmağını şıklatsa dünyanın en güzel kadınları kollarına atlamak için yarışır; ne isterdi daha, Sudan Büyükelçiliği’nin önünde ne arıyordu?
George Clooney, dünya kamuoyunun dikkatini Sudan’da yaşanan iç savaşta Ömer el Beşir’e bağlı askerlerin işlediği “savaş suçları”na çekmek amacını güdüyordu.
Kimdir Ömer el Beşir?
1993’ten beri Sudan diktatörüdür. Ülkeyi sürüklediği açlık, yoksulluk ve iç savaşta, 300 bin kişinin canına mal olan “soykırım” yapmakla suçlanmaktadır. Hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından 2009 yılında çıkarılan bir tutuklama emri vardır. Mahkeme heyeti başkanı Luis Moreno Ocampo, Beşir tutuklanabildiği an, kendisini insanlığa karşı işlediği suçlar dışında, Sudan halkının kursağından çaldığı ve Lloyds Banking Group’ta zulaya attığı 9 milyar doları zimmetine geçirmekle de itham edecektir.
İşe bakın ki Ömer El Beşir, 2008 yılında Türkiye’de devlet töreniyle karşılanmış ve ülkemizi yöneten yumuk eller, o tarihte bile 108 ülkeye girişi yasak olan bu caninin kanlı ellerini sıkıp, iğrenç varlığını alayıvala ile ağırlamakta beis görmemişlerdir.
***
Diyelim ki 2008 yılında henüz UCM kararı ve karara NATO desteği yoktu. Ama El Beşir hakkında çıkartılan uluslararası tutuklama emrinin ardından, hazretin İstanbul’daki İslam ülkeleri konferansına katılması bekleniyordu ki, Başbakan Erdoğan, tam olarak 8 Kasım 2009’da, sonuçta gerçekleşmeyen bu gelişi, “Darfur’da soykırım yok. Bir Müslüman soykırım yapamaz” diye savundu.
Türkiye o gün bugündür Sudan’a ne sattı, hangi ihracatını arttırdı bilinmez…
Ama “bişiler” alıp verilmiş olmalı ki, Ömer el Beşir 2009 Şubat ayında Ankara’ya gönderdiği yardımcısı Muhammed Taha aracılığıyla, “Allah’ın Aslanı” diye nitelediği Başbakan Erdoğan’ı Davos’taki çıkışında Hamas’a verdiği destekten ötürü kutluyor ve BM Güvenlik Konseyi’nde diktatör Beşir hakkında alınacak olumsuz kararları engellemesini istiyordu.
UCM’yi tanımayan, ancak NATO üyesi Türkiye, bugün itibarıyla El Beşir’i yine dövlet töreniyle ağırlayabilir mi, Darfur’da soykırım yapılmadığını savunabilir mi, bilmiyorum.
***
Ama Beşir diye diye, bir de Beşşar geliyor aklıma: Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad.
Başbakan Erdoğan, Sudan diktatörü Beşir’i “Darfur’da soykırım yapılmadı” diye savunduğu günlerde, Suriye diktatörü Beşşar Esad’la aile boyu bir dostluk kurmuştu. Hanımlar beyler kol kola fotoğraflar çektiriliyor, birlikte tatile bile çıkılıyordu.
17 Eylül 2009’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Suriye arasındaki vizelerin kaldırıldığını resmen açıklıyor ve her yıl toplanacak ortak bir bakanlar konseyi kurulduğunu muştularken, Suriye Dışişleri Bakanı Muallim’e: “Türkiye sizin ikinci memleketinizdir. İstanbul sizin şehriniz…” diyordu.
Aradan iki yıl bile geçmedi. Suriye ile “dostluk”ta geldiğimiz nokta, sıcak çatışmadan önceki hırlaşma.
***
Hakkında çıkarılan uluslararası tutuklama kararına ve NATO’nun onayına rağmen Sudanlı Beşir’in soykırım yapmadığını savunan Başbakan Erdoğan, Suriyeli Beşşar’ı halkını katletmekle suçluyor.
Demek Müslüman soykırım yapmaz, ama halk katliamı yapabilir, diye mi düşünüyor acaba?
Çünkü Beşşar Esad, henüz “soykırım”la suçlanmıyor. Hakkında tutuklama emri de yok. Türkiye de hep aynı NATO’nun üyesi.
Öyleyse bu dostluklar, bu ihanetler neyin nesi, kimin kuklası Türkiye?
Eskiden tuvaletlere 00 yazılır, 100 numara, denirdi.
Sıfır sorun politikasında kim, ne zaman koydu öteki sıfırı bizimkinin yanına, ihanet doldurulan bu sifonu kim çekiyor bu dostlukların üstüne, a dostlar?
‘G’ NOKTASI
“Ve aşksız yobaz… işi gücü
Namazla cennet takasında
Tam dört asırlık Müslümanlık
Cansız etiket markasında
Kuran, kalbi kör ezbercide
Din, üfürükçünün muskasında”
NECİP FAZIL KISAKÜREK*
*Kısakürek’in ölümünden bir yıl önce, 1982 yılında yazdığı bu dizeleri, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın “ANILARIM” (Bilgi Yayınevi/2012) kitabından alıntıladım. Bu kitap, olağanüstü bir belge ve bilgi dizini. Örneğin Milli Mücadele başlangıcında, Derviş Vahdeti’nin “Bizim kavgamız toprak için değil, toprak nemize lazım? Memleketi ister Rusya, ister başka millet alsın, yeter ki dinimize dokunulmasın…” diye yazdığını da aynı kitap sayesinde anımsadım. Bellek tazelemekte bire bir, size de okumanızı öneririm.
“Terör, en kuvvetli siyasi silahtır. Benimle uğraşmak isteyenler, benden daha otoriter bir rejim kurmak zorundadırlar.”
ADOLF HİTLER
(Cumhuriyet)