SAYIN Bakan Egemen Bağış Kıbrıs görüşmelerinden söz ederken, “Uzlaşılmazsa masada çeşitli formüller var, biri de Ada’nın kuzeyiyle Türkiye’nin birleşmesidir” dedi ve kıyamet koptu.
Aslına bakarsanız, iyi de oldu. Hiç değilse, herkes konuyu bir kez daha düşünmeye başladı: Evet herkes, Kıbrıs’ın içiyle dışı ve bilumum seyirciler. En azından, yarım yüzyılı aşkın böylesine uzun bir bekleyişten helak olmuşların hepsi artık kesin karar zamanının gelmiş olduğunu anlamıştır.
Elbet, Bağış’ın söyledikleri, bir bakıma “masa” dışına çıkış demektir açıkça. Çünkü sürecin hiçbir aşamasında, birer devlet olarak, ne Türkiye Cumhuriyeti’nden böyle bir öneri gelmişti ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden.
Ara sıra, bazı zihinlerden benzer birtakım düşünceler geçmiş olsa da.
Zira, aslında “ilhak” anlamına gelecek olan böyle bir çözümün Ada’nın kuzeyindeki Türklere ve Anadolu halkına pek yararlı olmayacağı, hatta her iki tarafı elde edilebilecek bambaşka yararlardan yoksun bırakacağı kesindir.
Aynı ölçüde kesin olan bir başka doğru da şu: Çözüm ne biçimde olursa olsun, bundan sonra hiçbir güç bu iki Türklüğü, birbirine düşman etmek şöyle dursun, karşılıklı yardımlaşmadan, sımsıkı destek olmaktan ve dış dünyanın oyunlarına birlikte göğüs germekten vazgeçiremeyecektir. Böyle bir çözülmez bağ, 20 Temmuz 1974 sabahının şehitlerince çoktan düğümlendi.
Öte yandan, bu sütunda defalarca vurgulandığı gibi, Ada’da iki demokratik ve çağdaş devletin, anavatan uzantıları olarak yan yana barış içinde yaşamaları biçiminde bir çözümün savunulmasından başka akla yakın farklı bir çözüm gerçekçi olamaz. Yeter ki, bu öneri üzerinde çalışılsın, karşılıklı saldırmazlık paktı, iyi koşulluk antlaşması tasarılarıyla, birlikte işletilmesi kaçınılmaz ortak hizmet taslaklarıyla dört başı mamur bir Türk planı dünyanın gözleri önüne serilebilsin.
Bağış’ın çıkışı, bir anlamda bunları düşündürttüğü için yararlı olmuş bile sayılmalıdır. İnşallah, yine birileri çıkıp “Böyle akıl verenleri yanından uzaklaştır” diye seslenmez Sayın Başbakan’a.
(Cumhuryet)