Baro

~ 25.11.2010, Av. Ayhan ERDOĞAN ~

Birkaç yazıdır referandum ile Kara Avrupası hukukundan Anglo Sakson hukukuna evrilmenin hukuk aleminde meydana getirebileceği değişiklikleri ifade etmeye çalıştım. Ancak, bu dönüşümün karşısında avukatların ve meslek örgütlerinin neler yapabileceği hususunda söz etmedik.

Dönüşümün hedefini kabaca ‘yargıyı yürütmenin denetimi altına almak’ şeklinde ifade edebiliriz. Tabii ki, bir cümle olarak ifade edebildiğimiz bu özetin sosyal ve siyasal açılımı çok geniş olacaktır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin ataması ve akabinde HSYK üyelerinin seçimi sırasında yürütmenin yürüttüğü politika ifade etmeye çalıştığımız hedefi açıklamaya yetmiştir. HSYK’nın özel yetkili hakim ve savcıların tayini başta olmak üzere ağır ceza, başsavcı, komisyon başkanları ile seçim kurullarında sağlayacağı etkinlik ülkeyi tek parti cehennemine çevirebilir. Üstelik o partinin bir de özgürlükler anlamında ajandasında gerici ve baskıcı bir hedefi olduğu iddiası varsa iş şirazesinden tümden çıkabilir.

Özel yetkili hakim ve savcı atamaları ülkeyi f tipi bir polisle birlikte cehenneme çevirme ihtimalini düşünmek gerekiyor. Üstelik mevcut soruşturma ve kovuşturmalara bakılırsa bunun çok mümkün olduğu açıktır. Erzurum’da bir savcının Yargıtay’dan son talebi istihbarat dinlemeleriyle yargılamalarda hüküm kurulması olduğu ve basında yayınlandığı kadarıyla bu savcının talebine konu davayı da bu dayanakla açtığına dikkat etmek gerekiyor. Bu hususun ileride bir şekilde meclis gündemine gelebileceğine ve yasalaşması halinde mevcut bu Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmemesi halini hesaba şimdiden katmak gereklidir.

Bir örnekleme yapacak olur isek özel yetkili mahkemelerde görevli savcı ve hakimler ile f tipi polislerin birlikte hareket ettiklerine dair basında çıkan haberlerin yanı sıra kitaplar yayınlandığı ve çeşitli davalarda savunmalarda bu hususlara yer verildiği aşikardır. O halde sadece bu yapının toplumda muhalefeti sindirebilecek yetkinlikte olduğunu görmek gerekiyor.

Bu yargı ve polis yapılanmasının Silahlı Kuvvetlere yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarla askeri vesayetten bahsedenlerin alkışladığı bir sonucu elde etmesi karşısında öğrenci gençliğin, sendikaların, meslek örgütlenmelerinin başına neler gelebileceğini düşünmek bile istemiyor insan.

Mesele tabii ki Silahlı kuvvetlere yönelik operasyon yürütülmesi değildir. Mesele yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların hukuka uygunluğudur. Bırakın hukuka uygunluğu meri kanunlara aykırı yürütülen bu soruşturmalar ne yazık ki muhatabının daha önceki dönemde halka karşı çeşitli cunta ve darbecileri barındırması nedeniyle görmezden gelinmesine yol açmıştır. BU soruşturmaların hukukiliğine bakmaksızın desteklemenin bedelleri de bir süre sonra toplumun tümüne benzer uygulamaların yapılması şeklinde olacağı kaçınılmazdı ve sıra şimdi Kürt muhalefeti ile solculara gelmiştir.

Bu yöntemi kullanan iktidarlardan demokrasi bekleyenlerin unutmaması gereken husus iktidara gelirken kullanılan yolun iktidara gelindiğinde de kullanılacak yöntemi tayin ettiğidir. Değiştirmek için çıktığın yolda hedefe varmak için her yol mubah denildi mi, başardığında elinde sadece iktidar kalır. Düzen ise devir alınan iktidarın düzeni olacaktır.

Yargıdaki tayinler ile başlayan etkinliğin, tayin ve terfi ile disiplin soruşturmalarında kullanılacak olan müfettişlerin telefon dinlemeler kadar varan yetkileri korkutucudur. Özel yaşamı tehdit altında kalacak olan yargıç ve savcıların iktidarın özel olarak beklediği kararların aksine oy kullanmalarını beklemek artık hayal olacaktır.

Hal böyle olduğunda bu güne kadar yargı kararlarına her türlü saldırıda bulunan iktidarın bir anda yargı kararlarına inanılmaz bir hürmet göstereceğini şimdiden söylemeliyiz. O zaman iktidarın ve takipçilerinin şimdiden dillendirdiği Hukukun Üstünlüğü kavramıyla bu kararları eleştirenlerin karşısına çıkılacaktır.

Avukatlar ve baro bu aşamada daha önem kazanmıştır
Yargıç ve savcılar üzerinde kurulmaya başlanılan bu baskının karşısına durabilecek olan avukatlar ve tabii ki örgütlü oldukları meslek örgütleri olacaktır. Kurulacak her türlü baskıya karşı direnmeleri için yargıç ve savcıların yanında yer alan bir avukat topluluğu aynı zamanda kurulan baskının cenderesini kırmak için önemli bir araç olacaktır.

Çıkartılan ve çıkartılacak yasaların anlam ve içeriğinin topluma iyi aktarmak ve bunlardan evrensel hukuka aykırı sosyal devleti göz ardı eden toplumsal siyasal ve çevre karşısında olanlara karşı toplumun önünü açan girişimlerde bulunmak artık avukatların ve meslek örgütlerinin başlıca görevi olacaktır.

Hukukun üstünlüğü adı altında çıkartılabilecek yasalarla sınırlı da değildir bu görev. Başta özel yetkili mahkemelerin yetkileri içindeki soruşturma ve kovuşturmalar olmak üzere mahkemelerin gerek usul yönünden gerekse esasa ilişkin kararlarının içeriğini tartışmaya daha fazla gayret etmek gerekiyor.

HES kararlarına karşı idari mahkemelerce verilen kararlara karşı yürütmenin gösterdiği tepkinin son aşaması olarak kurulları ve yargıyı aşacak yasa çıkartmak olduğu göz önüne alınırsa, artık meclisten usulüne uygun çıkmış metinlerin kanun biçimine bürünmesi karşısında Hukukun Üstünlüğüne inanıyoruz diyerek susan bir avukat topluluğu yerine bunlara karşı toplumu bilgilendiren ve bu yasalara karşı girişimlerde bulunanların başında avukatlar gelmelidir.

Hayata Dönüş adı altında işlenen cinayetlerin sorumlularını ortaya çıkarmak öncelikle yine avukatların işi olacaktır. Keza, Üniversite öğrencilerine, Halkevi üyelerine ve siyasi parti üyelerine sadece yürütmeye ve düşüncelerine karşı çıkarak demokratik protestolarına mahkemelerce ceza verilmesin karşı çıkmak savunmayı meslek edinmiş avukatların işi olacaktır.

Ancak, bu faaliyetler tek tek avukatların işi olmaktan çıkmak durumundadır. Esasen meslek örgütü olarak Baro bu konuda mücadelenin kalesi olmalıdır. Eğer baro bu konuda yeterli değil yada aksi faaliyetler içine giriyorsa, o zaman yapılacak olan baro içinde fikri birliktelikler oluşturmuş avukat gruplarının bu işi öncelikle ele alması ve toplumu, evrensel ve tarihsel hukukun kazanımlarını, ezilenleri ve bizde emanet olan toprakları yağmalatmadan savunmayı yapmasıdır.

Baro, artık sadece avukatların meslek örgütü değildir. Aynı zamanda baskılara karşı hak ve özgürlüklerin savunulduğu, özgür insana gidilen yolda toluma karşı her türlü baskı yasalarına ve kararlarına karşı yürütülecek mücadelenin başını çekecek bir kaledir. Bu nedenledir ki, İstanbul Barosu seçimleri başta olmak üzere Barolar önemlidir. ÇAG’ın kaybetmesi bu anlamda toplumsal muhalefet açısından da bir kayıptır.

Avukatlık mesleğinin referandum sonrası hukukun üretiminde yer alan ve yargının kurucu unsurlarından olması yerine teknik bir personel haline getirilmesi sürecine direnmek başta barolar olmak üzere avukatların görevidir. Örneğin “Türkiye’de Mahkeme Yönetim Sistemine Destek Projesi” adı altında avukatı adliye dışına çıkartan projeye karşı tutum alabiliriz. Bunun ilk örneğini bu projenin uygulanmasının iptaline yönelik Mardin Barosu adına Ankara İdare Mahkemesine dava açan Mardin Baro Başkanı göstermiştir. Bu proje şimdilik 5 il ve ilçede sürdürülmektedir. Proje gereği avukatların artık savcılarla, hakimlerle ve kalemlerle ilişkisi kesilmektedir.

Burada hedeflerden birinin de avukatın toplumsal konumunu vatandaş önünde yok etmek olduğunu görmek gerekir. Avukat sayısını arttırmak ve devlet kontrolündeki şirketler ya da belediyelerde yürütmeyle benzer düşünenlere dosya vererek avukat örgütlemek esasen bu baro seçimlerinde yaşadığımız işlerden olduğu için gelecekte benzer davranışın daha güçlü olacağını söylemekle yetinmeliyiz.

Adliyeden içeri giremeyen avukatın yargılamada varlığının şekli bir figüre indirilmesinin ön görüldüğünü hatta şimdiden buna benzer tutumları varlığının altını çizmek gereklidir. Baroların bu konuda göstereceği tepkiler önemlidir.

Savcıyı adliyeden çıkartamayan toplumsal sistem avukatı adliyeden çıkartarak olanları ve olacakları örtmeyi amaçlayabilir. Ancak bu oyunu yine avukatlar bozacaktır. Doğaldır ki, bu oyunu Hukukun üstünlüğü grubunu alkışlayanlarla kuvvetler ayrılığındaki kuvvetlerden Silahlı Kuvvetler ile HSYK’yı anlayan avukatlar bozmayacaktır. Bu görev yine ÇAG’ın kuruluşundaki dönemde olduğu gibi ülkenin genel durumundan kendine politik ve hukuksal görev oluşturan devrimci avukatlara düşecektir.

Av. Ayhan ERDOĞAN | Tüm Yazıları
Hits: 11169