DİNDAR, KİNDAR VE TİNERCİ

~ 24.02.2012, Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU ~

Merak ve şüphe, çok önemli insan nitelikleridir. İnsanın, hem kendi gelişiminin, hem de bilimsel gelişmelerin kaynağı olan bu özellikler sayesinde, düşünce ve inanç kalıpları kırılır, karanlık köşeler aydınlanır.
O nedenledir ki; insanlık tarihi, inanç kalıplarını sıkıca koruyan karanlık bekçileri ile, gecenin en karanlık anında bile yıldızlara düşsel yolculuk yapan asilerin, bitmeyecek savaşının tarihidir bir bakıma.
***
1969 veya 70 yılıydı sanırım. Babamla bir arkadaş ziyaretindeyiz. Ziyaret süresi dolup, ayrılacağımız sırada, babamdan oldukça genç ve kılık kıyafet bakımından daha modern görünümlü olan arkadaşı, elime bir broşür tutuşturarak;
Bunu 40 defa oku, sonra gel yenisini vereyim.” diyor. İlgisiz tavrımdan, söylediğini yapmayacağımı anlamış olsa gerek, “Ne kadar çok okursan, o kadar çok faydasını görürüsün.” diye bir de ödül vadinde bulunuyor.
Adını tam hatırlamıyorum. “Büyük Sözler” gibi bir adı vardı sanırım. Bir kez bile okumamıştım, o gün elime tutuşturulan “Risale-i Nur”u.
Okusam, belki..!
***
Başbakanın, dindar gençlik ile tinerci gençliği birbirinin seçeneği olarak gören, “Dindar olmasınlar da tinerci mi olsunlar?” sözünü duyunca, nedense yukarıdaki olayı anımsadım.
Sözlerin yarattığı etki ve muhalefetin, her zaman olduğu gibi şekli bir eleştiri ile geçiştirmesi nedeniyle, konu magazin malzemesine dönüştü bir bakıma. Oysa, gerek yalın haliyle başbakanın sözleri, gerek se bu sözleri, kendiliğinden ve kolayca söylemiş olmasının arkasındaki derin bilinç, irdelenmeye muhtaç bir konudur.
Bu karşılaştırma, rastgele bir seçim olmadığı gibi, doğru bir karşılaştırmadır da esasen. Çünkü, insanı kontrol altında tutabilmenin tek yolu, onun aklını ve beynini kontrol altında tutmaktır. Bunun da bilinen en etkili ve yaygın iki yolundan biri dindarlaştırma, diğeri ise uyuşturmadır. Yani başbakan, bilimle, akılla ve aydınlıkla savaşmanın iki yolundan biri olan, dindarlaştırma yolunu seçtiğini ilan ederken, diğer seçeneğin kötü olduğunu da belirtmeyi ihmal etmemiştir. Her ne kadar günümüzde, başkaca etkili yol ve yöntemler bulunmuşsa da, halen bu iki yöntem kadar etkili oldukları söylenemez. Bunda şaşılacak bir durum yoktur.
***
Görünen o ki; Demokrasiyi araç olarak kullanarak, egemenliği kayıtsız şartsız ele geçiren Cumhuriyet karşıtları, tasfiye ettikleri “ara rejim”in(*) baskıladığı tüm duygularını, “şehvetle” ortalığa boca etmektedirler.
Kendi davranışlarını bile kontrol edememe aşamasındalar artık. Nitekim, sağlığından endişe edenlerin yüreğine su serpercesine, hasta yatağından doğrulup, artık kıvama geldiklerini düşündüğü “gençliğe hitab”ında;
“Kininize sahip çıkın.” diye buyurdu, Zat-ı Şahane.
Bu buyruk;
Son aşamaya gelinerek, “Medine Sözleşmesi”nin feshedildiğinin ve “küffara kılıç sallama” gününün geldiğinin açık ilanıdır.
O nedenle, iktidar yalakalığı uğruna, sakal bırakıp, cemaat toplantılarına katılan, karılarına ve kızlarına türban taktıran sahte dindarlara,
“Yeter ki sivil olsun.” diye tutturan romantik solculara,
“Piyasa serbestse sorun yok.” sanan liberallere,
Akşamları evde çilingir sofrası kurabildiği, nişanlısı ile sokakta el ele dolaşabildiği ve yaşantısına kimsenin müdahale etmediği için haline şükreden, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılara,
Kılıç menzilinde olduklarını anımsatmak isterim.
“Kindar bir dindar” için, görülecek çok hesap var…
Tinerci çocuklar…
Kobay olarak seçildiler.
----------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Anayasa Kimin İradesi- Av. Abdurrahman Bayramoğlu- Yeni Yaklaşımlar

Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2676