Birinci vazifemiz; Türk tipi yargıcı iyi tahlil etmek...

~ 14.02.2012, Ezgi BAŞARAN ~

Bugün 'yargısal aktivizm' deyimi ilk icat edildiği günkü gibi 'muhabbetle' anılmıyor. Çünkü işin, birkaç 'iyi aktivist' hakimle kalmadığı görüldü.

Bütün kamplar olarak, yargının bağımsız olmadığına kani olduysak ilerleyelim. Bağımsız değilse, tam olarak nedir?
Cevap ararken dışarıdan nasıl göründüğüne bakabiliriz. Dün Radikal’deki röportajda, Michigan Üniversitesi’nden Ortadoğu ve Türkiye uzmanı Prof. Mohammed Ayoob anlattı. Ona göre son birkaç yıldır yaşadığımız şeyin adı: Yargısal aktivizm (Judicial Activism).
Bu deyim, ilk kez tarihçi ve daha sonra Robert Kennedy’nin danışmanlığını yapan Arthur Schlesinger’in 1947’de Fortune dergisine yazdığı makalede kullanıldı.

**

Schlesinger, Amerikan Anayasa Mahkemesi’ndeki 9 yargıcın davalarda aldığı kararları göz önünde bulundurarak karakter analizi yapmış, sosyal değişime katkıda bulunmak üzere emsal davaları hiçe sayan, yasaları farklı biçimde yorumlayan yargıçları övmüştü. Schlesinger’e göre bu yargıçlar bravo denecek ‘yargısal aktivistlerdi.’
Amerikan anayasa mahkemesi yıllar içinde bazen muhafazakar ‘yargısal aktivistlerin’, bazen de liberal aktivistlerin kontrolündeydi.
O nedenledir ki, bugün ‘yargısal aktivizm’ deyimi ilk icat edildiği günkü gibi ‘muhabbetle’ anılmıyor.
Çünkü işin, yasada açıkça belirtilmese de, devlete karşı vatandaşın mahremiyetini, haklarını korumaya yeltenen birkaç ‘iyi aktivist’ hakimle kalmadığı görüldü.


**

Prof. Ayoob’la yaptığımız mülakat sırasında anladım ki, yargının bağımsızlığı, Türkiye’deki belli başlı davaların kanıt-sanık haritası pek kimseyi ilgilendirmiyor. Yargının bir sosyal dönüştürücü olarak kullanılması makul bulunuyor. Fakat… Evet, ‘Fakat’ diyor Prof. Ayoob, ‘MİT krizi bu yargısal aktivizmin abartılı bir sendrom haline geldiğini gösteriyor.’
İşte yani… Demokrasiyi savcı ve hakimin ruh haline, ideallerine bırakırsan, bekle bekle gelmez. Aaa bir bakmışsın, abartılı olmuş. Bir daha bakmışsın, ipin ucu görünmüyor.

** 

Referandumla değişen HSYK’nın yapısına ilk elden ‘bi ümit’ bakan bir çok hukukçu, ikinci elde kağıtları bırakıp masadan kös köse kalktı. ‘Eskiden ilik kemik kurutan, Demokles’in Kılıcı gibi tepemizde sallanan YARSAV vardı, şimdi başkası var. Sadece el değişti, kılıç baki. Peh!’ filan diyerekten.
O yüzden ‘kim kimi yemeye çalışıyor’ tartışmasının bir adım ötesine geçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu sözümden bu güç savaşını önemsemediğim sanılmasın sakın. Fakat AK Parti-Cemaat kavgasının rauntlarını saymaktan daha hayati olan, hümanizmden, felsefeden, hayat bilgisinden, bilimden nasibini almamış çeşitli hakim ve savcıların meşrebine göre uyguladıkları ‘aktivizm’le ne yapacağımızı konuşmak.
Aynı zamanda bir hukukçu olan gazeteci ve Radikal.com.tr yazarı Ali Topuz’un çok sevdiğim bir lafı var: ‘Türk yargıcı, Türk savcısı diye özel bir tip vardır.’
Hangi tarafa, ideolojiye, sosyal gruba mensup olursa olsun, artık birinci vazifemiz bu özel tipi tahlil etmektir.

(Radikal)

Ezgi BAŞARAN | Tüm Yazıları
Hits: 1423