Kavram ve Uygulama Olarak Üniversite...

~ 10.02.2012, Ahmet CEMAL ~

Bugüne kadar ülkemizdeki üniversiteler ve sorunları üzerine epey yazdım. Ancak insan yaptığı bazı yanlışların farkına çok geç de varabiliyor. Ben de, tam Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Mikail Bozun, yönetimi eleştiren kısa bir yazısı nedeniyle bir yarıyıl uzaklaştırma cezası alması üzerine yazacaklarımı düşünürken, üniversiteleri konu alan yazılarımda baştan beri yapmış olduğum önemli bir yanlışın farkına vardım.

Bütün o eski yazılarımda hep ülkemizdeki üniversitelerden söz etmişim.

Üniversitelerin sorunları üzerinde durmuşum.

Dolayısıyla, hep ülkemde üniversitelerin bulunduğu varsayımını çıkış noktası almışım.

Üniversitelerin Türkiyede kavram ve ad olarak varlığını, bu kurumların anlayış ve işleyiş bağlamındansa da gerçek anlamda birer üniversiteniteliğini taşıdıkları çıkarımına ulaşmak için yeterli saymışım.

Bir kavramı sadece bol keseden kullanmanın, o kavramın içeriğini gerçekleştirmeye de yeteceğini düşünmüşüm yani, öyle görünüyor!

Ama Türkiyede üniversite öğrencisikimliğini taşıyan, üstelik hakkıyla da taşıyan bir genç olan Mikail Bozun disiplin kurulu kararıyla bir dönem uzaklaştırılması, yüzüme okkalı bir şamar gibi inen bir olay oldu.

Neden mi?

Her şeyden önce Mikail Boz, üniversitelikimliğini iki açıdan tartışmasızbiçimde taşıyan bir gençti.

Ders ortalaması, onu fakültesinin birincisi yapacak kadar yüksekti. Yani bu genç, üniversite eğitimininbilgiyanını da çok önemseyen bir üniversite öğrencisiydi.

Öte yandan Mikail Boz, üniversitelikimliğinin çok çok önemli olan bir niteliğine, bu kimlik açısından kurucu öğesayabileceğimiz bir niteliğe de sahipti: Dünyaya eleştirel bakıyor, eleştirel düşünebiliyordu. Ve gerekli olduğuna inandığında, her türlü kaybı ve baskıyı göze alarak eleştirel bakışlarını kendi okuduğu fakültenin yönetimine de yöneltebilmişti.

Bu yanı, onu: Ben bir an önce diplomamı kapayım, gerisi beni ilgilendirmez! diyen bir çoğunluktan kesin çizgilerle ayırıyordu. Bu tutumuyla o, bu ülkede üniversiteli kimliğinin gereklerini yerine getirmenin sorumluluğunu, bedeli böyle bir kimliği yadsımakla ödenmiş bir diplomadan çok daha fazla önemsediğini gösterdi.

Olması gereken üniversite, düşünce ve bilim üretmekle yükümlü, bu nedenle de eleştirel düşünceyi her şeyin üstünde tutmayı ve savunmayı misyon edinmiş bir kurumdur. Dolayısıyla, eleştirel düşüncenin saldırıya uğradığı, susturulmak istendiği her noktada buna başkaldırmayan bir üniversite, gerçekte üniversite adına layık değildir. Anlayış olarak üniversite olmaktan uzaktır.

Olayın üzerinden neredeyse bir ay geçmesine rağmen, ülkemizdeki üniversitelerden bir ses yükselmedi! Anlaşılan o ki, Türkiyede akademisyenlerve üniversite yöneticileri, kendilerinin sahip olmadıkları eleştirme yürekliliğini sergileyebilen öğrencilerini yalnız bırakmayı, uğraşlarının bir erdemi (!) olarak görmeye başladılar!

Ben, yaşamının neredeyse kırk yılını üniversiteye vermiş bir hoca olarak, ödünsüz eleştirel tavrı ve düzeyli yürekliliği ile ülkesinde olması gereken üniversiteli kimliğine sahip çıkan Mikail Bozu içtenlikle kutluyorum!

(Cumhuriyet)

Ahmet CEMAL | Tüm Yazıları
Hits: 1608