Çürük delillerle mahkûmiyet bekleme duygusu

~ 06.02.2012, Şükrü KÜÇÜKŞAHİN ~

SİLİVRİ’de süren davaları izleme fırsatını ilk kez cuma günü yakaladım.

Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın da yargılandığı 2. Ergenekon davasının salonuna girdiğimizde duruşma başlamış, yargıç hızlı hızlı konuşuyordu.
Belki de 10 yıldan fazladır hiç görüşmediğimiz Özkan, başıyla selam verdi.
Sonradan fark eden Balbay ise ayağa fırlayıp el kol hareketleriyle selam verince mahkemede katı bir disiplin uygulanmadığını anladım.
Birkaç basın mensubu ile kendilerine ayrılan sıraları dahi dolduramamış izleyicilerin fısıldaşmaları, sanıkların giriş çıkışları da sorun edilmedi. Tablonun sadece bu yanına bakmak gerçekçi olmaz tabii ki; asıl, sanıkların yüzlerine vuran sıkıntıyı, yaşadıkları gerginlikleri görmeli.
YALNIZLIK BÜYÜK SORUN
Mahkeme bir belgeyi aramak için ara verince ortam daha da gevşedi.
Tavanın her yerinden mikrofonlar iniyor, görüntü alınıyor olmasına rağmen Balbay ve Özkan bize doğru yönelip heyecanla konuştular.
Özkan, her zamanki gibi sert ifadelerle derdini özetlemeye çalışırken Balbay da cümlelerini mizah unsuruyla süsleme becerisini yine gösterdi.
Balbay, “Sen yazdın; eski Başkan’a yapılan suçlamalardan biri de Balçiçek İlker ile röportaj yaptırmakmış. Oysa o da böyle bir sohbetti. Umarım bu kez kimseye bir şey olmaz” diye söze başladı.
Çok şey anlattı, detaylara girdi; ama genel manzarayı aktarmakla yetineyim. Hükme gidilmiş, kamuoyu önünde gerekçe oluşturuluyor inancı içinde. Önemli bir muhafazakâr gazetecinin adını vererek ona nasıl sarıldıysa, askere de öyle davrandığını anlatarak, gazetecilik tarzının eleştirilmesine itiraz etmediğini; ancak buradan suç üretilmesini hiç anlayamadığını söyledi.
Tek kalanlar için yalnızlık ciddi sorun; Özkan, “İlk dilekçemiz ‘Bizi birbirimizden ayırmayın’ içindi. Onu söyleyip duruyorlar. Sonradan ‘Şu kişilerle de kalırız’ dilekçesi verdik, 6 aydır tık yok” diye isyan etti.
Balbay ise özetle, “Eskiden koğuş edebiyatı vardı, şimdi yalnızlık edebiyatı gelişiyor. Koşullar ağır; işkenceden, 12 Eylül’den beter. Muhatabım demirle beton. Onlardan daha sağlam olmak durumundayım, yaptığım da bu” dedi. 
WIKILEAKS’TEKİ ÖRTÜŞEN MESAJ
Bilgisayar kullanımı haftada 2 saat olduğu ve idare tek tuşla her şeyi silebildiği için de yazar çizer sanıklar, “Parmağa kuvvet” demiş; ama ilk günlerde parmaklarda oluşan yaralar nasır tutana dek, epey acı çekilmiş.
Balbay ve Özkan delilleri çürütme amaçlı örnekler verirken diğer sanıklardan da öyle destekler geldi ki soru sormaya dahi gerek kalmadı.
Balyoz duruşmasına geçince de avukatlardan aynı yakınmaları dinledik.
Duruşmaya ara verildiğinde kendimi, sanık ve yakınlarının bariyerlerin arkasına dizilerek bağıra bağıra iletişim kurmalarını; sigara paketi, çikolata gibi şeyler için ‘havadan ikmal’ yapmalarını izler halde buldum. 
Yalçın Bayer’le salon dışına çıktığımızda ise etrafımızı sanık yakınları sardı.
Davayı izlediğimiz için bize teşekkür etme gereği duymaları, ‘çok yalnız ve çaresiz kaldıklarını’ söylemeleri duygularını anlatmak için yeterli olsa gerek.
Onlar da birer avukat bilgisinde, bol örneklerle delilleri çürütmeye çalıştılar.
Dinlerken, ‘davanın beraatle sonuçlanacağına inançları tam’ diye düşünüyorsunuz; ama hayır, buna inanan yok gibi desem yeridir.
Çünkü, çok önceden yazılmış bir senaryonun oynandığını düşünüyorlar.  
Ertesi günü de WikiLeaks’ten, ABD elçiliğine brifing vererek bizi şok eden emniyetin, ta o gün “Dava hukuken çok güçlü, mahkûmiyetten eminiz” dediğini öğrenince, sanık yakınlarındaki bu duyguyu daha iyi anlar oldum.

 

(Hürriyet)

Şükrü KÜÇÜKŞAHİN | Tüm Yazıları
Hits: 1426