Ah Bu Ana Muhalefet!

~ 27.01.2012, Özgen ACAR ~
Önceki gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Zaman gazetesinin 25. kuruluş yıldönümünde basın özgürlüğüne de değindiği bir konuşma yaptı. Özetleyelim dediklerini:
“(…) Hiç yüksünmeden, hiç gocunmadan ifade özgürlüğünün önünü açtık. Hiç kimsenin ifade özgürlüğünü engellemeyiz. Engellemek isteyenlere de müsaade etmeyiz. Sorunlar var ama kimse kusura bakmasın, bu sorunları biz üretmedik.
Ana muhalefet partisinin, bir kısım gazeteci ve yazarın dünyaya lanse ettiği olumsuz tabloyu Türkiye hak etmiyor. Kendi ülkesini şikâyet etmek ve bundan da haz duymak millet sevgisiyle uyuşmaz!(…)”
***
Dün gazetelerimizde, “Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün”, 179 ülkeye ilişkin “Dünya Basın Özgürlüğü Göstergeleri” de yer aldı.
“Özgürlükte” birinciliği alan Norveç’i, Estonya ve Hollanda’nın izlediği açıklandı. Türkiye ise bu sıralamada “benzeri askeri dönemlerde de görülmemiş büyüklükteki tutuklamalar, telefon dinlemeleri, tehditler” gibi nedenlerle 148. sıradaydı.
Türkiye’den daha iyi konumda Gambiya, Kongo, Namibya, Tanzanya, Moritanya, Zimbabve, Etiyopya, Uganda geliyor. Bizden kötüler arasında ise Afganistan, Irak, Libya, Ruanda, Somali, Yemen, Mısır, Suriye bulunuyor.
Peki, Türkiye’de basın özgürlüğü iyiye mi gidiyor? Aynı göstergelere göre Türkiye her yıl basamakları teker teker inmiyor, adeta tepetaklak dibe doğru yol alıyor.
Ters gidişin sorumluları ise Başbakan’a göre “ana muhalefet partisi” ile “bir kısım gazeteci ve yazar” idi! Tabii uluslararası basın örgütleri ana muhalefetin güdümünde oldukları için bu gibi şikâyetlere hemen kanıyorlardı!
***
“Basın ve ifade özgürlüğü” kavramları ile “basının yanlışlarının” karıştırıldığını da belirtelim.
İstanbul Narkotik Polisi başarılı bir uygulama ile Van’dan giren, PKK’ye silah olarak dönüşecek olan 21 milyon lira değerinde 355 kilo “eroin” ile yaklaşık 1.4 milyon liralık dövize el koydu.
Haberi izleyicilere aktaran TRT muhabiri sürekli olarak “uyuşturucu” sözcüğünü kullandı, ama bunun “eroin” mi, “esrar” mı, “kokain” mi, “hap” mı olduğunu bir türlü söylemedi.
Yine TRT muhabirleri, başkentte yüksek düzeydeki toplantıları sürekli olarak “basına kapalı geçen” sözcükleri ile aktarıyor. Dünyanın neresinde görülmüş bu tür görüşmelerin basına açık yapıldığı?
TRT haber sunucuları Fransa’daki soykırım yasası hakkında haberleri okurken Cumhurbaşkanı’nın “yasayı şiddetle kınadığını”, Başbakan’ın “çok sert tepki gösterdiğini” söylüyor. Tarafsız olması gereken haberci, öznel biçimde “şiddetle” kınadı, “çok sert” tepki gösterdi diyor da sonrasında ne oluyor?
‘Yüzsüz’lere ‘Yüz’ Fabrikası!
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, uluslararası başarılara imza atmayı sürdürüyor. Plastik ve Yeniden Yapılandırma Cerrahi ve Estetik Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan aynı anda iki önemli ameliyatı gerçekleştirdi.
Prof. Özkan bir ölüden aldıkları ile soyaddaşım Uğur Acar’a yüz ve Atilla Kavdır’a da iki kol nakli gerçekleştirdi. Hastaların iyiye gittikleri bildiriliyor. Özkan ve yardımcılarını kutlar, Uğur ve Atilla’ya sağlıklı günler dilerim.
***
Bu olay; kendini tiyatroya adayan rahmetli meslektaşım Sermet Çağan’ın 1963’te Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenen “Ayak Bacak Fabrikası” oyununu anımsattı.
Sermet bir gazetede okuduğu tek sütunluk bir haberden yola çıkarak “Ayak Bacak Fabrikası” oyununu yazmıştı. Haberde, bir köy halkının kendilerine “tohumluk”olarak verilen ilaçlı buğdayları açlık nedeniyle yiyip sakat kaldıkları bildiriliyordu.
Buğday, tarih boyunca Anadolu halkı için oldum olası temel gıda ürünüdür. Anımsadığım kadarıyla oyunda ağaların tohumları çürütüp sonrasında siyasacıların da yardımıyla köylülerin üretim araçlarına dinsel istismarla el koydurmaları ve kötürüm bırakmaları anlatılıyordu. Sömürdükleri köylülerin sakatlıklarını gidermek için de“ayak bacak fabrikası kurulacağı” propagandasını yapıyorlardı.
Sermet’in “toplumcu gerçekçi akımın” özelliklerini taşıyan, uluslararası ödüller kazanan, sonraları çeşitli kentlerimizde de sahnelenen bu “trajikomik” oyunu, Türk tiyatro yazarlığının önemli başyapıtlarından biri oldu.
***
Galiba bu gidişle Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi “ayak bacak fabrikasına” dönüşecek!
Ancak Prof. Özkan ve arkadaşlarını “ayak bacak” ameliyatlarından daha çok “yüz” nakilleri istemleri uğraştıracak. Sermet’in oyunundaki türden günümüzdeki nice“yüzsüz” siyasa ağasına Prof. Özkan bakalım doğru dürüst yüzleri nereden bulup yetiştirecek?
Türkçe ve İngilizcenin Cilvesi!
Bazı okurlarım “Q, W, X” harflerini neden kullanmadığımı soruyor! Kısaca, Türkçe “ABECE”de bu harfler yok…
Örneğin İngilizler, Amerikalılar “V” ve “W” harflerini değişik telaffuz ederler. “V” harfinin sesini alt dudağı ısırarak, “W” harfini de dudağı ısırmadan, üflercesine söyler. Türkçede biz, ister “V”, ister “W” olsun “ve” deriz.
İngilizcede “Ç, Ğ, Ö, Ş, Ü” gibi harfler yok. “Ö” harfi olmadığı için adımı “Ozgen Acar” diye yazıp “Azgın Akar” diye telaffuz ederler. Adımın “azgın”a dönüşmesi bir yana, genellikle “rent-a-car (araba kiralama)” tanımlaması ile karıştırıp bir “araba kiralama” şirketi sanırlar!
Ben yine de şanslı sayılırım… Geçenlerde Nev York Times gazetesinde Türkiye’de basın özgürlüğü hakkında bir haber okudum. Gülmekten kendimi alamadım!
İki yıl birlikte çalıştığım sevgili meslektaşım Ahmet Şık’ın soyadı gazetede çok değişik yazılmıştı. İngilizcede “Ş” olmadığı için soyadının ilk harfi “S” olmuştu. İngilizcede “İ” harfinin büyüğü, “I” nın da küçük harfi yoktur. “Şık” soyadı da “S*k” olmuştu!
 
(Cumhuriyet)
Özgen ACAR | Tüm Yazıları
Hits: 1451