'Faili meçhul' utanç..

~ 23.01.2012, Ertuğrul KAZANCI ~
İlerici ve toplumcu düşünce sahiplerini hedefleyen saldırıların temelinde, ulusal aydınlanmanın yolunu kesmek vardır. Çünkü bilimsel esaslı aydınlanmada; halkçılığa dayalı devrimci anlayış bulunur. Saydamlığı kurabilen “Kemalist” devlet işleyişine bir göz atınız. Hiçbir faili meçhul hâl, bir tek gizlide kalmış cinayet var mıdır?

                                                                                  Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu
     Bir devlet için en büyük umarsızlık; halkın güvenlik gücüne ve adalet cihazına yönelik inancı tartışmasıdır. İster; çıkar amaçlı veya tepkisel ya da töre ve husumet gibi öznel dürtülerden kaynaklansın, isterse de; siyaset, bilim ve kültürel alanlarda halktan yana yer tutanlara yönelik saldırılar olsun, mutlaka açığa çıkarılmalıdır. İzleme, inceleme ve soruşturmalarla yargılamalar, kamuoyuna güven vermelidir.
     Yurttaşların üzüldüğü, kınadığı ve çözümünü ivedilikle istediği ‘faili meçhul’ olaylar, Türkiye’de aşılamamıştır. Kimliği bilinmeyen kişi veya örgütlerce işlenilen suçlar, kamuoyunda onulmaz yaralar açmıştır. “Takipsizlik” ve “ zamanaşımı” da kimi kez olumsuz yasal zeminler olabilmiştir. Faili meçhullerdeki sır perdelerinin kalkması ise kamu vicdanının genel dileğidir.
      İrdeleme:
      Sübjektif dürtülü olanların dışındaki faili meçhul olayların, ilerici dünya görüşüne sahip kişiliklere ağırlıkla yöneldiği bir gerçektir. Siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel derinlikli toplumcu sivrilmeler, karşıdevrimci ortamlarda yankılar uyandırmaktadır. Çünkü bilimselliği esas tutan aydınlanmada; devrimci nitelikli halkçılık bulunur. Bireysel kaygıların kenara itildiği kamusal yararlı amaçlar söz konusudur. Ama böylesi bir çırpınmanın onurlu tutumunu sergileyenlere biçilen gelecek, bazen can alıcı eylemlerle orantılıdır.
      İnsanlık tarihine yönelik nesnel yaklaşım; sömürüye dayalı, saldırgan, bireyci veya zümreci tavırlı emperyalizmi ve onun totaliter uyduculuğunu, toplumsallığın can düşmanı görür. Hurafe ve safsataların eşlik ettiği fantastik motiflerle örülmüş etkinliklerin hüküm sürdüğü koşullarda toplumsal huzur yoktur.
     Aydınlanma, kötü eksenli egemen gücün yadsıdığı asli öğedir. Aydın bir halkla uğraşmak da zordur. Baskıcı yöntemler sökmez. Bağnazlığı destek ederek yol almak ise kolaydır. Emperyalizme yaslanmış kulvarda, iç ve dış payandalarla birlikte kotarılacaklar arasında faili meçhul işler de önemli yer tutmaktadır.
    Demokratik rejimin doğal yanı, şiddete dayanmayan düşüncelerin kayıtsızca savunulmasıdır.“Hoşa giden-gitmeyen’ ayırımı yapılmadan ve ‘aykırılık’ sınıflandırmasına girilmeden karşıtlıklara dayanıklılık gösteriliyorsa, orada demokratik olgunluk var demektir. Yoksa emperyalist ve ona yandaş totaliter ülkelerin dünyalarındaki yöntemlerle düşünce kaynakları kurutulmaya kalkılıyorsa, çekilecek çileler bulunmaktadır.
     Faili meçhul utancın bir ülkenin başına gülle gibi düşmesindeki sorumluluk, halk düşmanlarına aittir. Onlar; ayırımcı, çıkarcı ve ezici iç ve dış odaklara bağımlıdır. Bu nedenle devlet; ne emperyalist ne de onun buyruklar alan antidemokratik yandaşı olmamalıdır. Çünkü böylesi ülkelerde halk artık zavallı bir yığın ve içinden çıkan aydınlar da hedef tahtasıdırlar.
     Acılar ve devlet:
     Faili meçhul cinayetler; içler acısı birer öykü, birer felâkettir. Örneğin, aile çevremizde yaşadığımız faili meçhul facia, yıllardır içimizi burkar:1980 Temmuz’unda İTÜ Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü üyesi ve TMMOB Bursa Mimarlar Odası İl Temsilcisi Ahmet Özkan’ın katledilmesiyle sarsıldık. Özkan, yakınımızdı. İlerici ve toplumcu dünyanın bilimsel görüşlerinde payı bulunan siyasal çaplı kişilik, hedef seçilmişti. Tehditler alıyordu. Yerel yönetim uygulamaları üzerinde, Belediye Başkanlığı görevinde de bulunmuş olan eğitimci babamla daha bir-kaç gün önce bilgi alışverişine tanık olduğum Özkan, kurşunlandı. Olay, 32 yıldır fail meçhuller dosyasında kaldı.
   Ülkemizde; İpekçi, Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok, Hablemitoğlu, Türkler, Dursun, Karafakioğlu, Gaffar Okkan, Abdurrahman Köksal, Ümit Doğanay, Çetin Emeç, Doğan Öz, Bedrettin Cömert ve nice değerlerin yaşamlarına yönelik faili meçhuller aydınlanabildi mi? Eşref Bitlis konusu ne oldu? Cavit Orhan Tütengil’ in yargıdaki dosyası yitirilmedi mi?
     Devlet; halk organizasyonudur. Bu içerikte, kamusal yaşamın esenlik dolu düzene sahip olması esastır. Devletin sorumluluğu; halkın dirliğini koruyup, kollamaktır. İdeal bir devlet, ilerici ve toplumcu ölçütlerde olması gereken kamu düzenine kastedenleri bulur, çıkarır.
     Bırakınız idealini, sadece insani öğelere dikkatli devlet yönetimleri için bile en çarpıcı olumsuzluk, ülkesindeki faili meçhulleri çözememektir. Hele devletlerin yönetimi güven vermeyen hükümetlere geçerse meçhullüklere gizemli şallar da atılabilir. Devletin ‘ceberut’ bir yönetsel eğilime düştüğü veya hukuk dışı işlerle birlikte anılmasına da rastlanabilir.
      Faili meçhul hâllerin, emperyalizmin bu ülke ve halkın işlerine karıştırılmaya başladığı dönemlerden başlayıp, sürüp gitmiştir. Kapitalist dünyanın kap-kaççı maddesel “tamahları” toplumu etkilemiştir. “Devlet adına iş gördüğü” öne sürülen suç sınırlarında dolaşmış özel dairelerin ortaya çıktığı bilinmektedir. Temel hak ve özgürlükler alabildiğine yaralanmıştır.
     Sonuç:
     Halkçı-devrimci özgüvenle yoğrulmuş saydamlığı kurabilen “Kemalist” devlet işleyişine bir göz atınız. Hiçbir faili meçhul hâl, bir tek gizlide kalmış cinayet var mıdır? Aydınlık ve demokratik Türkiye ancak; Atatürk ilke ve esaslarına bağlı kamu düzeni anlayışıyla özdeştir.
Ertuğrul KAZANCI | Tüm Yazıları
Hits: 1662