SONRAKİ TÜRKİYE VE YENİ YAKLAŞIMLAR

~ 29.12.2011, Av. Reha TAŞKESEN ~
            Yeni bir yıla girerken hangi noktada durduğumuzu anlamak bakımından bir durum tespiti yapmamızın ve geleceğe yönelik öneriler geliştirmemizin uygun olacağını düşünüyoruz.
 
            Ülkemizde zihinler oldukça karışmıştır. Her şeyin çok iyi olduğunu söyleyenler olduğu gibi, her şeyin çok kötü olduğunu söyleyenler de vardır. Ümitler ve kaygılar, beklentiler ve endişeler, mutluluklar ve hüzünler bir arada yaşanmaktadır.
 
            Yüksek düzeyde işsizlik var denildiği noktada, işçi arıyorum ama bulamıyorum denildiğine tanık olunabilmektedir. Ülke bölünme sürecine girmiştir diye düşünürken, hayır örgüt dağılma noktasındadır denildiğini işitebiliyoruz. Dış politika bakımından hatalar yapıldığına dikkat çekilirken, komşularımızla bütün sorunlarımızın çözülme aşamasında bulunduğumuz öne sürülmektedir. Neyin doğru ve neyin yanlış olduğu anlaşılamaz olmuştur.
 
            “Hukuk Devleti” oluyoruz denilirken hızlı bir şekilde hukuktan uzaklaşıyor muyuz? Demokrasimiz gelişiyor mu, yoksa dolu dizgin otokrasiye doğru mu gidiyoruz? Anayasal güvence altında bireysel özgürlüklerimizi doya doya yaşayabilecek miyiz, yoksa karanlığın bir saatinde alıp götürülecek miyiz?
           
            Kadınlarımız sokak ortasında öldürülmeye devam edilecek mi?
 
            Çocuklarımız cinsel istismara maruz kalmaya devam edilecek mi?
 
            Kimine göre evet, kimine göre hayır.
 
            Sonraki Türkiye nasıl olacak?
 
            Söylemlerimiz, dizilerimiz, filmlerimiz, yazılarımız hemen her şeyimiz geçmişimizle ilgilidir. Geleceğe sırtımız dönük, geçmişle hesaplaşmanın derdine düştük hepimiz.
 
            Siyasi partilerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, sendikalarımız, üniversitelerimiz, basın yayın organlarımız, aydınlarımız, yazarlarımız günlük, kısır ve sonuçsuz tartışmaların tutsağı haline gelmişlerdir.
 
            Sağ ve sol kavramlar unutulmuştur. Sol ise kendisini unutturmak konusunda çok başarılı olmuştur. Bazı zamanlar, sahiden sol var mıydı sorusu bile ortaya atılabilmektedir. İsterseniz biraz bu konu üzerinde beyin fırtınası yapalım.
 
            Sermaye/servet düşmanlığı yapılarak sol olunabilir mi?
 
            Türkiye ekonomisine ilgisiz kalınarak sol olunabilir mi?
 
            Türklük konularına/Dış Türkler konularına sırt çevirerek sol olunabilir mi?
            Din düşmanlığı yapılarak sol olunabilir mi?
 
            Osmanlı Devleti’ni reddederek sol olunabilir mi?
 
            Avrupa Birliği üyeliğine karşı durarak sol olunabilir mi?
 
            Kadın ve gençlik sorunlarına ilgisiz kalınarak sol olunabilir mi?
 
            Bu sorular daha da sıralanabilir. Yanıt ise, evet olunabilir. Türkiye’de böyle oldu. Yıllarca sol böyle bir sorumluluk algıladı. Yıllarca ağustos böceği gibi bağdaş kurarak, saz çalarak, türkü söyleyerek ve halay çekerek iktidar olacağını düşledi sol. Sol, bir yerde yoksul kalmaya özendirdi kitleleri.
 
            Dünya devletçi ve himayeci ekonomiden uzaklaşırken, özelleştirme rüzgarları eserken, sol inanılmaz bir tutuculukla bu kavramlara karşı çıktı. Yerinde kalmayı yeğ tuttu.
 
            Sonuç, sol neredeyse 60 yıldır tek başına Türkiye’yi yönetme olanağını bulamadı. Halk solu tercih etmedi. Sol seçilemedi.
 
            Sonraki Türkiye nasıl olacak?
 
            Bugün önümüzdeki resme baktığımız zaman gördüğümüz; gelecekte her şey olabilir, ancak sol iktidar olamaz gerçeğidir.
 
            “Yeni Yaklaşımlar” hizmet vermeye başladığından bu yana iki yılı geride bırakmıştır. Bu süre içerisinde siteye konulan yazılar kamuoyunun çeşitli konularda bilgilendirilmesi bakımından da önemli bir hizmet vermiştir. Bu anlamda “Yeni Yaklaşımlar” sitesinin aynı zamanda bir kamu hizmeti yerine getirdiğini söylemek de mümkündür.
 
            “Yeni Yaklaşımlar” sitesinin hangi duygu ve düşünceler ile yaşama geçtiği bellidir. Amacı da sitede açıklanmıştır[1]. Sitenin adı ve amacı istikametinde ilk makalemizi kaleme alırken de “değişim ve dönüşüm” kavramlarına dikkat çekmemizin doğru olacağını düşünmüştük[2]. Bu istikamette de yazmaya devam ediyoruz.
 
            Bu noktada, “Yeni Yaklaşımlar” platformunun geride kalan iki yıl içerisinde başlangıç felsefesine uygun şekilde varlığını devam ettirip ettirmediğine de bakmamız da yarar bulunmaktadır. “Yeni Yaklaşımlar” değişime, dönüşüme, yeni düşüncelere, geleceğe kucağını açabilmiş midir; yoksa bir kısır döngünün içerisine girerek geleneksel olmaktan öteye gidememiş midir? Hem evet ve hem de hayır. Ziyaretçi sayısına baktığımız zaman tercih edilen bir site olma özelliği olduğunu düşünebiliyoruz. Ancak, geleceğe projeksiyon tutma noktasında ise maksadı tam karşıladığını düşünemiyoruz.
 
            Öncelikle hukuk mesleğinin geleceğe yönelik sorunları bakımından sitemiz bir tartışma ortamı olabilmiş midir, bir görüş ortaya koyabilmiş midir? Yanıtını okuyucularımıza bırakmakta yarar buluyoruz. Bu özeleştirinin yapılması gelecek bakımından yarar sağlayacaktır. Nitekim, “Yönetim Kurulu” bu anlamda bir araya gelerek süreci gözden geçirmiş ve kararlar almıştır.
 
            Konuşmadan, tartışmadan, üretmeden sorunlarımızı çözme konusunda başarılı olamayacağımız açıktır. Ancak, bunları da yapmıyoruz. Yapamıyoruz. Geleceğin resmini çizemiyoruz.
 
            2020 yılını yani sadece sekiz yıl sonramızı ya da 2030 yılını öngöremiyoruz[3]. Geçmişimizle övünmeyi, geçmişimiz ile adeta hesaplaşmayı daha önemsiyoruz da geleceğimize yönelik bir öneri ortaya koymaktan kaçınıyoruz.
 
            Dünya’da hoşumuza gitsin ya da gitmesin değişim ve dönüşüm rüzgarları eserken Türkiye yerinde duramaz. Durmadı da ve bir istikamete doğru devinim sürecine girdi.
 
            Sonraki Türkiye şekilleniyor. Sol ise vatan türküleri söyleyerek kendini avutmaya devam ediyor. Kendini unutturuyor yine. Varmış gibi hareket ediyor. Yokmuş gibi algılanıyor.
 
            Dış ve iç siyasi gelişmelerin, küresel ekonomik akışkanlığın, yaşanan ve yaşanabilecek sosyal patlamaların, güvenlik ortamının Türkiye’yi hangi noktaya getirebileceğini öngörebiliyor muyuz?
 
            Geleceğe yönelik bir eğitim, bir kültür projesi sunabiliyor muyuz?
 
            Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin dünyayı, bölgeyi ve ülkeyi 10 yıl sonra, 20 yıl sonra nereye getirebileceği konusunda bir öneri getirebiliyor muyuz[4]?
 
Yanıt kocaman bir hayırdır. Durumumuz da budur.
 
            Bırakalım dünyayı, bölgeyi, ülkeyi ve hukuka bakalım. Hukuk da değişiyor. Anayasa değişiyor, yasalar değişiyor, bu değişikliklere koşut olarak tüzükler, yönetmelikler ve yazılı ya da yazısız her şey değişiyor.
 
            Bu değişim ve dönüşüm her şeyi önüne katıp götürürken, kurumlar ve bu kurumlarda koltuk kapmış kişiler ise sadece değişmemek için direnmektedirler.
 
            2012’ye 5 kala gelişmelerin düşündürdükleri bunlardır. Yazdıklarımız ne suçlamadır, ne küçük görmektir ne de karalamadır. İçtenlikli bir özeleştiridir.
 
            Demokrasi, hukuk devleti, anayasal olarak güvence altına alınmış insan haklarına saygı, hızlı ve doğru işleyen bir yargı sistemi istemiyorum diyen var mı?
 
            Konuşmadan, tartışmadan, üretmeden başaramayız.
 
            Dinlemeden, uzlaşma kültürümüzü geliştiremeden de başaramayız.
 
            Bunları da yapamıyorsak, bir dost ortamında söylendiği gibi hiç olmazsa kendi kendimize “mental tatmin” yapalım.
 
            En iyi duygularla 2012 için sağlık, başarı ve mutluluk dileklerimizi sunuyorum.
 
 
 
 
                                                                                                          Av. Reha Taşkesen
Ankara, 26.12.2011


[1]Sitede amacı tanımlayan bütün cümleler içerisinde belki de en anlamlı olanı, “tüm hukukçuları ülke ve yargı sorunlarında ortak aklı bulabilecekleri bir iletişim, paylaşım ve tartışma ortamında buluşturmaktır” ifadesidir.
[2] RT, Yeni Yaklaşımlar, Değişim, 16.01.2010.
[3] RT, 1932 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın önemli komutanlarından General Mc Arthur’a Gazi Mustafa Kemal’in savaş sonrası hakkında ortaya koyduğu resim deyim yerindeyse tam isabettir. Gazi, 15-20 yıl sonrası için “Avrupa'da vuku bulacak bir harbin başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece Bolşevizm’dir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok harp etmiş bir millet olarak, biz Türkler, orada cereyan eden hâdiseleri yakından takip ediyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan şark milletlerinin zihniyetlerini mükemmelen istismar eden, onların millî ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır" diyebilmektedir.
[4] Cumhuriyet Pazar, Pentagon Ödüllü Türk Genci, 25.12.2011, Can Yıldızlı, çoğu dört kişiden oluşan 1147 takım ile tek kişi olarak yarıştı. Pentagon tarafından üretilen 23 sorunu çözme başarısını gösterdi. O geleceği öngören bir genç. Ancak, Can Yıldızlı’dan yararlanabilecek miyiz, ondan emin değilim.
Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 2343