Bir de tutarlı olsak!

~ 26.12.2011, L. Doğan TILIÇ ~

Onlarca gazetecinin içeri tıkılmasını ifade özgürlüğü açısından pek dert etmeyen medya, bırakın dert etmeyi, daha ifade vermemiş gazetecileri “terörist” diye mahkum etmesinin üzerinden bir gün geçmeden militan bir ifade özgürlüğü savunucusu kesildi. Fransa’ya karşı!

Fransız Parlamentosu’nun kabul ettiği yasa düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırıymış! Breh breh breh!

Bu ülkede bunu demeye hakkı olan insanlar var. Ve o insanlardan birini, buna en fazla hakkı olan Hrant’ı, sırtından kalleşçe vurduk biz.

Dün onlarca gazetecinin içeri atılmasını dert etmeyen medyanın, şimdi Fransa’ya ifade özgürlüğü dersi vermesi bir tutarsızlık ve iki yüzlülük. Tam da, “Dinime söven bari Müslüman olsa” durumu.

İktidarın ifade özgürlüğü söylevleri de aynı ölçüde sahte ve eğreti duruyor.

“Şimdi ben şu soruyu soruyorum” diyerek sordu Başbakan: “Fransa’da düşünce özgürlüğü var mı? İfade özgürlüğü var mı?” “Cevabı da veriyorum” diyerek verdi: YOK!

Birileri de kalkıp, ki yapıyorlar, “Türkiye’de ifade özgürlüğü var mı?” diye sorsa ve öyle kestirmeden YOK demeden, cezaevindeki gazetecileri saysa; parasız eğitim istedi, başına puşi taktı diye gençliklerinden yıllar çalınan çocukları sıralasa; 301’in  (bakan onayı gerekse de) hala yürürlükte olduğunu anımsatsa ne diyeceksiniz?

Fransa’da ifade özgürlüğü var mı diye sormanın en etkin yolu, kendi ülkenizde ifade özgürlüğü konusunda kuşkunun kırıntısını bırakmamaktır. Aksi, en hafif deyimle tutarsızlıktır ve Fransa’da YOOOOOOOK diye bağırsanız da inandırıcılığı olmaz.

Dünyanın dört bir yanından gelen diplomatların yıllık toplantısında konuşurken, Ermenilere de seslendi Dışişleri Bakanı Davutoğlu; “Anadolu’dan gitmiş her birey bizim diasporamızdır. Büyükelçilerimiz, nerede bir Ermeni varsa, gideceğiz ve onlarla tek tek konuşacağız. Ortak tarihimizi konuşacağız. Kimin aramıza fitne soktuğunu, Fransa ve benzerlerinin aramıza fitne soktuğunu konuşacağız” diyerek.

Tutarlılık bunların şu ya da bu parlamentoda bir karar alınmadan akla gelmesi, yapılmasıdır.

Şimdi, dünyanın dört bir yanına gidip Fransa’nın Cezayir’de, Ruanda’da yaptığı soykırımları anlatacakmışız? Neden şimdi? Fransız parlamentosu şu malum yasayı onaylamasaydı, Fransa buralarda işlediği insanlık suçlarını işlememiş mi olacaktı? Eğer biri bir yerlerde bir suç işlemişse ve siz onu ancak siz karşı yapılan bir eylemde anımsıyorsanız, bu da en hafif deyimle tutarsızlıktır.

Bir katile, sana zarar vermedikçe katil dememek gibi bir şey bu. Dün kardeş olan Kaddafi’nin, Esad’ın birden kan emici katiler olması gibi bir şey ve böylesine baş döndürücü değişimlerle inandırıcı olmak zor.  

Bugün Fransızların Cezayir’de soykırım yaptığını söylerken, “Ama siz 1950’lerin ortalarından sonlarına kadar BM’de Cezayir’in bağımsızlığı için yapılan tüm girişimlerde Fransa’nın yanında yer almıştınız” diyenlere ne cevap vereceksiniz? “Doğru, ama 1985’de Başbakan olarak Cezayir’e yaptığı ziyarette Özal bu tavırdan dolayı Türkiye Cumhuriyeti adına resmen özür diledi” denebilir.

Tutarlı olmadıkça, hayatta da, iç ya da dış politikada da, ne söyleseniz boş. İfade özgürlüğü konusunda Fransa’ya yüklenmenin bir anlamı olması için, dönüp kendimize bakmamız ve ifade özgürlüğü sicili konusunda dilenecek bir özre de mesela cezaevindeki gazetecileri salarak başlamak lazım.

Bir de ilk adımı gelen ve dahası da gelecek yaptırımlar konusu var… Elçileri ilk uçakla geri çağırma konusundaki tutarlılığı Y. Özdil makaraya sarmıştı dün.

Önceki gün de hurriyet.com’da Z. Gürcanlı Türkiye’nin “yaptırım tutarlılığı”nı nefis bir haberle anlattı: Benzer bir yasanın geçtiği ve hala yürürlükte olduğu İsviçre’nin Dışişleri Bakanı, “Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl yaptığı, bu yılki de yarın başlayacak  ‘Büyükelçiler Konferansı’na konuşmacı olarak çağrıldı. Ankara’da, dünyanın dört bir tarafında görev yapan Türk Büyükelçilere hitaben konuşacak … birkaç yıl sonraki Türk Büyükelçiler Konferansı’nda Fransa Dışişleri Bakanı’nı konuşmacı olarak görmek sanırım sürpriz olmaz…”

(Birgün)

L. Doğan TILIÇ | Tüm Yazıları
Hits: 1387