19. yüzyılda Sultan Abdülhamit’in Yıldız Sarayı Hümayunu Başkitabet Dairesi’nden Matbuat Müdürlüğü’ne gönderilen bir talimatname, 21. yüzyıl basın sansürcülerine “sultaya susta durdurmak” zanaatini 10 derste öğreten bir kullanma kılavuzudur.
Talimatname’de, Serkâtip Hazreti Şehriyari Tahsin Paşa, gazetelere buyurur:
Öncelikle Padişah’ın kıymetli sıhhatine, imalatın vaziyetine, ticaret ve sanayinin inkişafına ilişkin haberlere yer verile... Maarif Nezareti’nin (Eğitim Bakanlığı) ahlaken uygunsuz bulduğu hiçbir roman ve makaleye yer verilmeye... Tek sayıda bitmeyecek kadar uzun edebi ve ilmi makaleler konulmaya...“Mabadı (devamı) var”, “mabadı yarına” gibi deyimler kullanılmaya... Makalelerde sansürlenmiş intibası uyandıracak boşluklar bırakılmaya... Vali ya da mutasarrıf gibi şahsiyetlerin aldığı rüşvet, yediği para, karıştığı cinayet veya ayıplanacak başka iş yaptıkları ortaya çıkınca, yazılmaya... Vilayet ahalisinin hükümdara bildirdikleri yolsuzluk dilekçeleri zinhar yayınlanmaya... Yabancı hükümdarlara karşı bile olsa, suikast ve kalkışma haberlerine yer verilmeye... Son olarak da, bazı kötü niyetli şahısların alakasız neticeler çıkarabileceği bu talimatnameden de söz edilmeye!..
***
Bu ve benzeri pek çok talimatnameyle sansürlü basın, hatta “burun”, “yıldız”, “hal”, “veliaht” gibi yasaklı kelimeler listesi, jurnalcilerin marifetiyle mapuslarda “çeteci” diye çürütülen gazeteciler dönemi, 1878’den 1909’a kadar hüküm sürdü bu topraklarda.
Geldik 2011’e, hatta dayandık 2012’ye.
Koyun yukarda basitleştirdiğim talimatnamenin birinci maddesine Sayın Başbakan Erdoğan’ın değerli sağlığını, tavan yapan üretimi, ticaret ve sanayimizin küresel krize nanik yapan gelişimini...
Geçin ikinci maddeye. Ahlaka aykırı roman ve makale yasağı dursun. Üstüne bir de Güvenli İnternet talimatnamesinin Evrim Teorisi’ni savunan “evrimianlamak.org” sitesini çocuk profiline zararlı kapsamında yasaklayıp, beyni boşaltılan o zavallı profile yaratılış safsatasını kakalamasını, ekleyin.
Uzatmayayım, talimatnamedeki her maddenin “çağdaş” uygulamasını kendiniz bulabilirsiniz.
Jurnalcilik zaten tam gaz. Gazeteciler “çetecilik”ten içerde. Keza sürü sepet düşünen, yazan ve öğretenler, tutuklu. Dışardakiler de ifade yasaklı. Burun değil de bağırsak, Yıldız değil de Pensilvanya, hal değil de HES, veliaht değil de Fethullah, demek netameli. F tipi, hâşâ!..
Basın ve iletişim özgürlüğünde nasıl da bir yüzyıl geriye ilerlemişiz!
Korkak ve zalim bir psikopatı, Hanlar Hanı Sultanımız, cennet mekân Abdülhamit Han diye özleyen kulluğun; fikri hür, vicdanı hür yurttaşlığı savunan Atatürk’ten niçin nefret ettiği açık değil mi?
Kulluk, korkuya dayalı bir istibdadı, özgürlükçü bir istikbale yeğlermiş meğer.
Atatürk’ün 1923’te çizdiği aydınlanmacı gelecekten geriye doğru ilerleyerek vardığımız yer, 2012’nin ufkunda Abdülhamit’in baskıcı karanlığı.
Abdülhamit döneminde telefon olsaydı, bugünkünden daha mı az dinlerdi jurnalciler? Daha mı çok korkardı ahali, düşündüğünü konuşmaktan?
Ama baskının olduğu yerde direnç de olmalıdır, korku ne denli yaygınsa, cesaret de o denli gereklidir, değil mi?
***
Şöyle bir bakın medyaya, hangi basın sindi, hangi basın sindirilemedi. Söyleyeyim: Gazeteciliği para için ve çok para karşılığında yapanlar sustu. Paralı basın susturuldu. Susmaya direnenler, Cumhuriyet gazetesi gibi bu meslekte ilke ve ülküyü paranın önüne koyanlar.
Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal, doğruları ve yanlışlarıyla sansüre direncin en uç örnekleri. Kaç kez basıldılar, çalışanları tutuklandı, darmadağın edildiler. Direniyor, çalışanları. Neden? Çünkü zengin olmak için yapmıyorlar gazeteciliği. İnandıkları ülkü uğruna mücadele ediyorlar.
Bir de reytingi, tirajı yüksek medyanın haline bakınız. Sansürü, sansürcünün elini eteğini öperek, utanç verici bir yalakalıkla kabulleniyorlar. Çünkü ne ilke, ne ülkü, ama çok paraları var. Korku dağları bekler.
‘G’ NOKTASI
HALUK ŞAHİN, gazetecilik mesleğinin hem yüzakı bir ustası, hem de tartışılmaz bir hocasıdır. Say Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Can Çekişen Bir Meslek Üzerine Son Notlar”, dünyada hırpalanan, ama Türkiye’de hepten yok edilen özgür basın hakkında tarihe not düşen bir saptama. Dostluğuyla gurur ve en saygı duyduğum birkaç düşünürden biri olan Haluk Şahin, kendi özeli, geçen yıl Radikal’den uzaklaştırılma nedeni ve biçiminden yola çıkarak ilkeli gazeteciliğin niçin tasfiye edildiğini vurucu gözlemlerle açıklıyor.
Bilinci kiralık ve kalemi satılık olmayan her gazeteci adayı ve basında doluyu boştan, darıyı saptan ayırmak isteyen aydınların mutlaka okuması gereken bu kitap, hem 40 yıldır süren heyecanlı bir maceranın, hem de hüzünlü bir mücadelenin öyküsü.
Haluk Şahin, akıcı ve içten biçemiyle olanları anlatırken, olacakları öğretiyor. O, bir cesurdur. Kitabı çok önemli, tekrar söz edeceğim.
“Diktatörlük, kazığa geçirmek cezasına benzer. Başı zevkli,
sonu çok acılıdır.”
GEORGES CLEMENCEAU
(Cumhuriyet)