'Ayıplı Demokrasi!'

~ 06.12.2011, Serdar KIZIK ~

Demokrasi adına insan olanı utandıracak bir cenderenin içinde sıkışıp kaldı ülkemiz.

Hangi yana dönsek, hangi habere kulak versek, önce aklımız olmazdiyor, sonra yüreğimiz sızlıyor, vicdanlarımız kanıyor.

Ayıplı demokrasiden utanıyoruz...

Güven duyarak, geleceğe biraz olsun umutla bakarak yaşamak, çok büyük bir beklenti mi olacaktı 21. yüzyılda?

İnsan haklarını savunmak, fikir özgürlüğü istemek, muhalif olmak, eleştirmek, protesto etmek, hak aramak bu devirde hâlâ böylesi bedeller ödemeyi mi gerektirecekti?

ABD destekli, cemaat-AKP ortaklığı bu denli büyük bir öfke ve rövanşist anlayışla, evrensel hak, hukuk ve adalet ilkelerini bir yana koyup zorbalık mı yapacaktı?

Daha basılmamış kitaplar, parasız eğitim isteyen pankartlar, Marksist yayınlar, Deniz Gezmişleri anma toplantıları, protesto gösterileri, 2011de bedeli yıllara varan tutukluluk mı olacaktı?

Gencecik üniversiteliler tıpkı 12 Eylülde olduğu gibi aylarca hapislerde süründürülüp gelecekleri karartılacak mıydı?

Toplum karpuz gibi ortasından böylesine ikiye ayrılıp, bölünecek miydi?

Toplumda yargıya güven böylesine mi sarsılacaktı?

Demokrasi farklı sesler; herkese, her şeye dokunmak değil mi? Öyleyse niçin dokunanlar yanıyor?

İnsanlar özel yetkili mahkemeler eliyle yıllardır hapiste çürütülüyor, hatta ölüyor...

***

Hemen her davada tutukluluk bir önlem olmaktan çıkmış, neredeyse peşin cezaya dönüşmüş.

Herkes yargılansın, ama adil yargılansın, yıllarca zindanlarda tutsak bırakılarak değil.

Mustafa Balbayın, Haberalın, Ahmet Şıkın, Nedim Şenerin, Yalçın Küçükün, Perinçeklerin, Doğan Yurdakul’un, Soner Yalçın’ın, Tuncay Özkan’ın, bu yazıya adları sığmayacak daha onlarlarca yazar, çizer, bilim adamının fikirlerine karşı olabilir, hatta onları sevmeyebilirsiniz. Ama yıllarca süreceği belli ucu açık yargılamalarla hapiste, hücrede tutarak peşinen cezalandırmanın neresi adalet, neresi akla ve vicdana sığıyor?

Tutuklular kadar, onların yakınları, eşleri, çocukları ve dostları da acı çekiyor. Onları kim avutabilir, nasıl umut verebilir?

Bu kansız savaş tablosundan, insan oldukları için utanç duyanlar var artık.

***

Yukarıdaki sorular, bir belirsizliği giderme ve anlama çabalarını içermiyor aslında, bir çeşit durum tespitidir.

Aslında neyin, niçin yapıldığı, nasıl bir düzen kurulduğu apaçık ortada...

Cumhurbaşkanı uzun tutukluluk sürelerinden yakınıyor, Başbakan, bazı bakan ve milletvekilleri, muhalefet, hatta iktidar yanlısı kimi yazar ve televizyoncular da.

İktidarın bazı bakanları bile özel yetkili mahkemeleri eleştiriyor.

O halde, herkes durumdan yakınıyorsa!..

Neden bu durumu değiştirmek için yasa değişikliğine gidilmiyor?

Eski İzmir Barosu Başkanı Noyan Özkan uzun tutukluluk süreleri ve özel yetkili mahkemelerle ilgili sorunların giderilmesi için anayasa değişikliğine gerek olmadığını, yasal düzenlemelerle sorunun çözüleceğini söylüyor.

Bu konuda muhalefete büyük sorumluluk düşüyor.

***

CHP geçen hafta, Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ve arkadaşlarının imzasıyla CMKde değişiklik yapılmasını isteyen yasa teklifi verdi.

Geç kalmış bir teklif olsa da, buyurun bakalım!

Şimdi, yönetimde en tepelerden milletvekillerine kadar test süreci başlamıştır.

Kim samimi, kim değil?

İzmir mitinginde, iktidara, yargıya ve medyaya karşı söylem düzeyinde de olsa vites büyüten ve çıtayı yükselten, sorunları alt alta sıralayıp Ayıplı bir demokraside yaşıyoruzdiyen Kemal Kılıçdaroğluna da bu konuda büyük sorumluluk düşüyor.

Yoksa CHP, Cumhurbaşkanının geçen ayki Almanya gezisine istenen iki milletvekili ismini, Balbay ve Haberal olarak önermekle hangi ölçüde sonuç alabilir? Muharrem İncenin bu girişiminin Kılıçdaroğlu tarafından Duralım bakalım, yakında iki milletvekilimizle ilgili gelişmeler olacakdiye geçiştirilmesi de ayrı bir konu...

(Cumhuriyet)

Serdar KIZIK | Tüm Yazıları
Hits: 1284