Akademisyenden 'savaş bakanı' olursa.

~ 19.11.2011, Yeni Yaklaşımlar ~

Batı solunun bazı temsilcileri Ortadoğu’daki gelişmeler karşısındaki tavırlarıyla “solcuyum” diyen herkesin yüzünün kızarmasına neden oluyor. Bunun ibretlik örneklerinden bir tanesini “solcu” akademisyen ve gazeteci Gilbert Achar verdi.

Gilbert Achar’ın Wikipedia’daki biyografisi şu cümleyle başlıyor: “Gilbert Achar (1951 Senegal doğumlu), Lübnanlı bir akademisyen, yazar, sosyalist ve savaş karşıtı.” Biz Achar’ı en çok Türkçe’ye de çevrilen “Kaynayan Ortadoğu; Marksist Aynada Ortadoğu”, “Barbarlıklar Çatışması: Yeni Dünya Düzensizliğinin Oluşumu” ve Noam Chomsky’yle söyleşilerinden oluşan “Tehlikeli Güç: ABD’nin Dış Siyaseti ve Ortadoğu” gibi kitaplarından, ZNet gibi solcu sitelere yaptığı katkılarından tanıyor ve Londra Üniversitesi’ne bağlı Doğu ve Afrika Çalışmaları Bölümü’nde (School of Oriental and African Studies, SOAS) Ortadoğu ve Kuzey Afrika üzerine dersler veren bir akademisyen olduğunu biliyoruz.

Ancak "solcu" akademisyen Achar’ın son dönemde çalışmalarını başka mecralarda da yürüttüğünü El Ekber gazetesinde yazdığı uzun bir makaleden öğrenmiş olduk. “Suriye: Militarizasyon, Askeri Müdahale ve Strateji Yoksunluğu” başlıklı makalesine şöyle başlıyor Achar:

“Suriye muhalefetinin 8-9 Ekim’de İsveç’in başkenti Stockholm yakınlarında yapılan toplantısına katılma imkanım oldu. Toplantıya Suriye’de ve ülke dışında faaliyette bulunan bir dizi erkek ve kadın aktivistle birlikte, Suriye Koordinasyon Komitesi’nden (Suriye Ulusal Konseyi – toplantı için Suriye’den geldi) önemli şahsiyetler de katıldı. En önemlisi ise Suriye Ulusal Konseyi’nin başkanı Burhan Galyun’un varlığıydı.”

Peki, “solcu” Achar emperyalist devletlerin ve Türkiye, Arap Birliği gibi taşeron güçlerin açık desteğiyle hareket eden bu bileşimin organize ettiği bir toplantıda ne arıyordu? Bunun cevabını da kendisinden öğrenelim: “Konferansı düzenleyenler beni, Suriye’nin mevcut durumunda dış askeri müdahale konusu üzerinde konuşmak üzere davet etmişlerdi.”

Bir “savaş karşıtı” nasıl savaş stratejistine dönüştü?
Achar bir savaş karşıtı; en azından kendisini öyle niteliyor, bu doğrultuda yazıp, çizdikleri var. Ancak emperyalizmi sadece açık işgallerde hatırlayan, Libya’da olduğu gibi işbirlikçi çeteler eliyle hareket ettiğinde ise bunu bir “halk devrimi” sanacak kadar aklı körelmiş bir Batı solcusu olan Achar, söz konusu toplantıdaki konuşmasına şöyle başlıyor:

“Konuşmama Suriye muhalefetinin dış askeri müdahale konusunda açık bir pozisyon tanımlamak zorunda olduğunu, zira bu pozisyonun müdahalenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği üzerinde büyük bir etkisi olacağını vurgulayarak başladım. Bugün Batı ve bölge devletlerinin doğrudan müdahale konusundaki isteksizliği, yarın Suriye muhalefeti adına yapılan müdahale talepleri arttıkça değişebilir.”

Aldığı karşılaştırmalı siyaset bilimi eğitiminden olsa gerek, Achar, Mısır ve Libya örneklerini Suriye’deki durumla karşılaştırarak devam ediyor. Libya için şu söyledikleri ilk bakışta bir “solcunun” Batı müdahalesinin sakıncalarına işaret etmesi olarak görülebilir. Tabi bu çok yüzeysel bir yorum olur. Önce
Achar’ın sözlerini aktaralım:

“Batılı güçlerin amacı Kaddafi rejimine karşı savaşın ana katılımcıları olarak kendilerini dayatmak, böylece bu savaşı yönetmekti. Kaddafi sonrası Libya için bir yol haritası çizmek istediler ve bu amaçla uluslararası bir komite bile oluşturdular. Libya Ulusal Konseyi’nin arkasından iş çevirerek Kaddafi ailesiyle bir anlaşmaya varmayı bile denediler. Sonuç olarak Libya’nın kaderi, Trablus’un kurtuluşundan önce Libya’dan çok Vaşington’da, Londra’da, Paris’te ve Doha’da çizildi. Batı devletlerinin Kaddafi sonrasında Libya’daki durumu kontrol etme arzularının, tam da beklediğimiz gibi, hayli hayalci bir tavır olduğundan emin olmak gerekir. Ancak bu durum, bugün Libya’da süren ve ister Batılı isterse bölgesel olsun, yabancıların karışmasıyla kötüleşen büyük kargaşayla beraber ortaya çıktı.”

İlk bakışta “Batı müdahalesi işleri kötüleştirdi” diyen bu sözler, Libya’da olanları hiç takip etmemiş birisine “soldan bir bakış” olarak görünebilir. Ama olayları biraz olsun izleyenler, Libya Ulusal Geçiş Konseyi’nin en başından itibaren emperyalist güçler ve onların taşeronları tarafından bir araya getirildiğini, silahlandırıldığını, eğitildiğini ve NATO desteğiyle bir “zafer” kazandığını biliyorlar. Dolayısıyla “Batı’nın işe karışması”ndan değil, bilfiil ve baştan sona gerçekleştirdiği bir işgalden söz edilebilir. Achar’ın analizi ise denklemi kasıtlı olarak yanlış kurmakta, Libya’da daha en başından itibaren bırakın bir “devrimi” bir halk ayaklanması dahi olmadığı gerçeğinin üzerini örtmekte. Bunu yapmaktaki amacı ise mevzuyu Suriye’ye getirmek…

Suriye “muhalefeti” hakkında yalan yanlış bilgiler
Achar “Libya’daki devrim” konusunda yaptığı dezenformasyonun ardından aynısını Suriye “muhalefeti” için yaparak devam ediyor:

“Suriye ayaklanmasının gücü, çok geniş bir yaygınlık kazanmış ve isyancıların silah kullanma hatasına düşmemiş olması gerçeğinde yatıyor. Silahlanmış olsalardı bu halk ayaklanmasının ivmesini düşürür ve rejimin onu daha kolay ortadan kaldırmasını sağlardı.

“Suriyeli isyancılar bugüne kadar gece yapılan protestolara ve Cuma mitinglerine (dinsel nedenlerle değil, Cumaların resmi tatil günü olması ve rejimin camilerde toplanmaya engellemesinin güç olması nedeniyle) dayandı ve bu sayede katılımcıların büyük kısmının kimliği açığa çıkmadı. Bir halk ayaklanması, ezici bir askeri gücün baskısıyla karşı karşıya kaldığında bu gerilla tarzı gösteriler uygun yöntemdir.”

Achar’ın sözlerinden Suriyeli “isyancılar” hakkında, bir kez daha, şu yalan yanlış bilgilere ulaşıyoruz : Suriyeli “muhalifler” silahsızlar, sadece barışçı gösteriler yapıyorlar; protestoların Cumaları yoğunlaşması ve camilerde örgütlenmesi sadece rejimin baskısını bertaraf etmek için, arkasında herhangi bir ideolojik neden yok.

Birkaç basit hatırlatma yaparak bunun ne düzeyde bir dezenformasyon olduğuna işaret edelim: Achar’ın da yazısında (yani konuşmasında) atıf yaptığı Riyad El Esad'ın iddiasına göre Özgür Suriye Ordusu’nun 17 bin silahlı militanı bulunuyor. Bugüne kadar binden fazla Suriye güvenlik görevlisi ise öldürüldü. Her gün ülkeye sokulan ve niteliği giderek çeşitlenen silah, mühimmat ve teknolojik teçhizat (uydu telefonları vb) yakalandığı haberleri geliyor. Ve eylemlerin en fazla öne çıkan gücü İslamcı bir örgüt, Müslüman Kardeşler…

Achar, yaptığı bu dezenformasyonun ardından bir yandan Suriye’ye yönelik bir dış müdahalenin bu momentte olumlu sonuç vermeyeceğini, diğer yandan silahlı mücadele olmadan “zafer” şansı olmadığını anlatıyor ve Özgür Suriye Ordusu şefi Riyad el Esad’ın El Şark El Avsat’a söylediği “Suriye rejiminin barışçıl bir biçimde yıkılacağını düşünenler hayal kuruyor” sözlerine hak veriyor.

“Devrim stratejileri”
Suriye’de siyasi iktidarın işçi sınıfının eline geçip geçmeyeceği, bu anlamda gerçek bir devrimin olanaklarının ve stratejisinin ne olması gerektiği sorunuyla ilgilenmeyen, “Doğu’da hareket varsa bereket de vardır” şeklinde özetlenebilecek, düpedüz oryantalist bir bakış açısıyla gelişmelere bakan Achar, Suriye’deki temel “stratejik mesele”nin şu olduğunu söylüyor:

“Suriye’deki en önemli açmaz, barışçıl kitle hareketiyle askeri muhalefetin ve olmadığı takdirde rejimin hiçbir zaman yenilemeyeceği ve hiçbir zaman devrilemeyeceği silahlı karşıtlığın genişlemesinin nasıl birleştirileceğidir.”

Soyut, zamandan ve mekandan bağımsız bir “devrim stratejileri” tartışması yapıyor olsaydık, bu söylenenleri tartışmaya değer bulabilirdik. Ancak bu durumda bile “sınıf bilincinden”, “sınıfın örgütlülüğünden”, emekçi halkın geri kalanıyla ilişkilerinden, ittifaklarından vs. söz ediyor olurduk.

Dahası zamandan ve mekandan, yani tarihten bağımsız bir tartışma yürütmüyoruz. Emperyalizmin ve onun her boydan taşeronunun denklemin içinde olduğu, sayısız gerici ve işbirlikçi gücün kendisini “isyancı”, “devrimci” diye sunduğu bir durumdan bahsediyoruz. Ama Achar’a bakacak olursak sanki otuzların ortasında İspanya’dayız ve Franco'nun nasıl devrileceğini tartışıyoruz.

“Suriye’ye doğrudan dış müdahale”, diyor Achar, “ister bir işgal biçiminde, isterse uzaktan, sınırlı bir bombardıman şeklinde olsun, Suriye ordusundan ayrılmaları durduracak ve ordunun çatışma sürecinde saflarını sıklaştırmasını, askerlerin, rejimin en başından beri söyleyip durduğu Suriye’ye boyun eğdirmeyi amaçlayan bir ‘yabancı komplosuyla’ karşı karşıya olunduğu iddiasına ikna olmalarını beraberinde getirecektir.”

Bu satırları okuyup “ne güzel, dış müdahaleye karşı çıkmış işte” denilebilir mi? Bu, iyimser bir ifadeyle, fazla saf bir değerlendirme olur. Çünkü Achar’ın söylediği bu değil… “Marksist” Achar, emperyalist müdahaleye karşı çıkmıyor; “şu aşamada dış müdahale işe yaramaz” diyor. Bunu söylediği kalabalık, yani Suriye Ulusal Konseyi’nin kendisinin bir “dış müdahale” olduğunu bilmezmiş gibi...

Batı solunun sefaleti kendilerini utandırmasa da akıl ve vicdan sahibi herkesi utandırıyor.

(soL – Dış Haberler)

Hits: 1371