Güzel Esin'imiz...

~ 19.11.2011, Ataol BEHRAMOĞLU ~

Esin Afşarı kaybettik...

Bugün (17 Kasım Perşembe) onu sonsuzluğa uğurladık...

Aslında sonsuzluk diye bir şey yok...

Her şey burada olup bitiyor...

Bu herkes için olduğu gibi, Esin Afşar için de böyle...

O güzel, o çocuk, o tatlı; o incecik bedeninde, kişiliğinde, çeliksi bir irade, tutku ve çalışkanlıkla sımsıcak bir yaşama sevincini birleştirebilmiş kadını artık görme şansımız olamayacak.

Kayıtlarda sesini dinleyecek, görüntülerini izleyebileceğiz.

Hepsi bu kadar...

Öyleyse sonsuzluktan kastımız ne?

Bu bizim avuntumuz...

Fakat bu avuntunun içinde hiç mi bir gerçeklik payı yok?

Sonsuzluk bence, kendi yaşamlarımızda ve başka yaşamlarda derinleşebildiğimiz ölçüde söz konusu olabilir...

Sıradan, derinliksiz bir yaşamın herhangi bir sonsuzlukla ilişkisi olamaz.

Sonsuzluk, yaşarken hissedebileceğimiz bir şeydir...

Esin Afşarın ölüm haberini aldığımda, içimden geçen iki sözcük,

Güzel Esinimiz...oldu...

Gazetede bu yazıya başlamadan önce masa komşum Kâmil Masaracıyla bu ölümü konuşurken, o da Esin için nadide çiçeksözcüklerini kullandı...

Başkalarında derinleşmek derken, söylemek istediğim buydu...

Esin Afşar, onu az çok yakından tanıyanlar için gerçekten de güzel Esinimiz, nadide (ender) bir çiçekti...

***

Cemil Reşit Rey konser salonundaki anma töreninde ağabeyi Oktay Sinanoğlunun konuşmasını izlerken de benzer şeyler düşündüm.

Esin Afşar bir rastlantı değil, bir sonuç.

Ağabeyi Oktay Sinanoğluyla birlikte, Cumhuriyetin ilk kuşaklarından, yurtsever bir ailenin çocuğu.

Babalarının ilk eşinden ağabeyleri Suat Sinanoğlu ise, DTCFde öğretmenimizdi.

Onun Türk Hümanizmiadlı kitabı, bütün yurtseverlerin, yüreğinde aydınlanma ışığı taşıyan herkesin başucu kitabı olacak değerdedir.

Atatürkçü aydınlanma düşüncesi ve bu düşünceden sapmalar konusunda ben daha aydınlatıcı bir kitap okumadım.

Oktay Sinanoğlunun konuşması ve Esin Afşarla ilgili başkaca söylenenler, bana Sinanoğlu ailesi ve çocuklarıyla, Esin Afşarın da onca sevdiği Nâzım Hikmet arasındaki benzerliği düşündürdü...

Nâzım, bizim ölçülerimize göre aristokratbir ailenin çocuğuydu.

Fakat bütün yaşamını, halkına, yurduna, bütün dünyada insana yaraşır bir yaşama kavuşulmasına adadı.

Tıpkı Sinanoğlular ve çocukları gibi...

Onlar böyle insanlardı...

Bu gelenek yakın zamanlara kadar da böylece sürdü...

Fakat bugün bambaşka bir ülkede yaşıyoruz...

Aydınlanma düşüncesi ayaklar altında...

Cumhuriyetin değerleri beş para etmez insanlar tarafından alçakça aşağılanıyor.

Dedeleri, nineleri, babaları, anneleri Cumhuriyet değerleriyle yetişmiş, Cumhuriyete gönülden bağlı kuşakların günümüzdeki çocuklarının birçoğu, ya suskunluk içinde ya da sivil darbecilerin buyruğundalar...

Böyle bir zamanda, Esin Afşarı yitirmiş olmamız, insanı daha da acı duygularla yaralıyor.

***

Şimdi söyleyeceklerim ise sadece sevgili Esin Afşara yönelik olsun.

Sevgili, güzel Esinimiz... Nadide çiçeğimiz..

Pariste, İstanbulda karşılaşmalarımız daha çok rastlantısal da olsa, senin iyilikle dolu yüreğini yüreğimde hep hissetmiştim...

Isıtan gülümseyişin, dobralığın, sevgili eşin Şenerin anma töreninde onca vakur ve özlü bir konuşmayla dile getirdiği seçkin, içten, benzersiz kişiliğin beni de her karşılaşmamızda etkiler, içimi ısıtırdı...

Sonsuzluk bir anlamda başka insan yüreklerinde sonsuzlaşmaksa, yaşadığım sürece yüreğimde sonsuzlaşan dostlarımın arasında olacaksın...

(Cumhuriyet)

Ataol BEHRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2510