Küreselleşme İçinde Kutuplaşmalar

~ 03.10.2011, Erol MANİSALI ~
- Dünya bir yandan küreselleşiyor,
- Öte yandan, küreselleşmeyle beraber yeni tür kutuplaşmalar, derinleşerek ortaya çıkıyor.
Küreselleşme iktisadi ağırlıklı olarak yürüyor; buna karşın siyasi ve askeri olarak kutuplaşmalar beraberinde ortaya çıkmaya başlıyor.
- Çin, Hindistan ve Rusya hızla, dünya ekonomisinin ayrılmaz parçaları oluyorlar. Dış ticaretleri ve sermayeleri küreselleşiyor. Dış ekonomik ilişkilerin milli gelirlerine oranı hızla yükseliyor.
Çin, bugün üniter yapısını ve gücünü, dünya ekonomisiyle bütünleşmesi sayesinde sağlıyor. İhracatı artıyor, dışarıdan yatırım alıyor hatta büyük hacimde sermaye ihraç edebiliyor. Dev nüfusunu bu sayede bölünmeden ayakta tutuyor.
Rusya dışarıya doğalgaz satamasa daha da küçülüp parçalanırdı. Hindistan hızlı gelişimini, dünya ekonomisiyle bütünleşmesine borçlu.
Güney ve Orta Amerika ülkeleri de aynı şekilde Brezilya’dan Venezüella’ya, Meksika’dan Şili’ye gelişmelerini ve ayakta kalmalarını dışa açılmaya borçlular. 50 yıldır kapalı kalan Küba bile ilk defa açılmaya başladı.
Kutuplaşma hangi alanda?
Ekonomik olarak ortaya çıkan bu hızlı küreselleşmeye karşı dünyada siyasi, askeri ve kültürel kutuplaşmaları, ayrışmaları ve bölünmeleri yaşıyoruz.
- ABD, Rusya ve Çin arasındaki silahlanma ve silah satma yarışı sürmektedir. Brezilya, İran, Japonya, G.Kore gibi ülkeler de bu yarışta yavaş yavaş kendilerini göstermeye başladılar.
- İktisadi küreselleşmeye karşın siyasi ve askeri bölünme ve gruplaşmalar yaygınlaşıyor. Ortadoğu ve Akdeniz siyasi ve askeri olarak ABD, AB ve NATO’nun himayesi altına sokuluyor. Afganistan ve Irak’ın işgali, Arap Ortadoğu’sunda yaşanmakta olan Arap Baharı (ve işgaller), NATO’nun bu operasyonlar içinde üslendiği yeni misyon, “küreselleşme değil, yeni paylaşım ve küresel bölünme hareketleridir”.
Kültürel alanda bölünmeler
- Avrupa (ve AB) 1990 sonrasında, “Avrupa Avrupalılarındır” politikasına döndü. Bundan en büyük zararı Türkiye gördü ve halen de görmektedir.
- Asya ve Afrika’da yeni “Hıristiyan-Müslüman bölünmeleri” yaşanmakta. Sudan din (ve petrol) esasına göre bölündü; yarın Mısır aynı sorunla karşı karşıya kalabilir, Irak etnik esasa göre büyük ölçüde bölündü.
- Mezhepler olarak da Ortadoğu bölünme halindedir. Şii-Sünni ayrışması ve çatışması öngörüldüğü gibi yürüyor. Arap Ortadoğusu’nda Sünnilerin üstünlüğüne dayalı bir yeniden yapılanma yürütülüyor.
Suriye bunun son örneği:
- 1990’lı yıllardan itibaren Müslümanlar eskiye oranla “daha öteki” olarak görülmeye başlandılar. 11 Eylül olayları bu konuda süreci tetikledi ve “din-mezhep, ırk ve kültür ayrımcılığı” derinleştirilerek sürdürülüyor.
Amerika ve Avrupa’da kimi futbol hakemleri bile sahada istavroz çıkarmaya başladılar.
Dünyadaki ekonomik küreselleşmeye karşın “etnik alanda da ayrıştırma, bölme eylemleri yaygınlaştı”. Ortadoğu bölgesi bunun sonuçlarını en derin bir biçimde yaşamaktadır. Türkiye de bundan payını fazlası ile alıyor.
Sonuç olarak dünyamızda ilginç ve çelişkili bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz;
- Ekonomik alanda yoğun bir küreselleşme ve bütünleşme yaşıyoruz; dünyanın sadece Batı’daki büyükleri değil Asya ve Latin Amerika’daki büyükleri de bundan fazlası ile yararlanmaktadırlar;
- Buna karşılık ekonomi dışındaki her alanda, antiküresel gelişmeler yaşıyoruz; siyasi alanda bölünmeler artmaktadır; sıcak savaşlar sonucu bölünmeler yaygınlaştı; ülkeler işgal ediliyor ve bölünüyor; askeri harcamalar artmayı sürdürüyor; dini ve kültürel alanlarda ayrımcılık büyüyor; etnik olarak bölünmeler keskinleşiyor.
Bunların hepsi de, dünyanın küreselleşmesine aykırı gelişmelerdir. Son örneğini Türkiye’de yaşadık. NATO’nun füze kalkanı radar ağına karşı tepki gösteren İran, Rusya ve Çin ortak politika yürütmeye ve önlem almaya karar veriyorlar.
Askeri (ve siyasi) ayrışma sürmüş oluyor. Bu ayrışmalarda en fazla zarar gören ülkeler hep arada kullanılanlar olmuştur. Yakın tarih bu determinizmi en açık bir biçimde doğruladı.

(Cumhuriyet)

Erol MANİSALI | Tüm Yazıları
Hits: 2423