Yurtta Barış, Dünyada Barış

~ 03.10.2011, Tevfik ÇAVDAR ~
Emperyal olma savındaki askerlerin dışında, hiçbir kumandan savaşı sevmez. Savaş bir yıkımdır, veba gibi, B.Ibanez’in işaret ettiği gibi “Mahşerin Dört Atlısı”ndan biridir. Unutmayalım ki Tanrı buyruklarının sözünü ettiği cennet de, cehennem de yaşadığımız hayatın içindedir. Evrensel temel çelişkinin belki de başında gelir.
Gerçek kumandan ölümü, yaygın sefaleti, tasavvur edilemeyecek acıları peşi sıra sürükleyen savaşı yeğlemez. Bunun en somut örneği, Çanakkale ve de Suriye cephesindeki insan kırımını gören Gazi Mustafa Kemal’dir. İçkiye ve sigaraya sarılması, kimbilir, cephelerde tanık olduğu nice acılardandır.
Askerlere karşın savaş tutkunu, kendilerini “emperyal” olarak niteleyen, politikacılardır. Örneğin her iki dünya savaşının baş aktörü W.Churchill ya da seleflerinden Lloyd George gibi. Bir de “Emperyal Bir Türkiye” düşünü kuran; briyantinli saçlı, gazeteci bozuntusu gibi savaşı düşlerinde bile görmeyen “nevzuhur”lar bu bâbda kalemşörlük yapma zırvalığına girişirler.
Savaş kanlıdır, yıkıcıdır, tam anlamıyla bir katliamdır. İkinci Dünya Savaşı 50 milyona yakın insanı ya kırmış ya da ruhen ve bedenen sakat bırakmıştır. Bu gerçeklere tanık olan Gazi, “Yurtta ve Dünya da Barış” sloganını kendi siyasına düstur yapmıştır. Hatay davasında bile savaşı aklına getirmemiş; diplomasinin tüm kurallarını kullanarak bu bölgeyi topraklarımıza katmayı başarmıştır.
Savaş, zamanımızda, sermayenin kendi çıkarı ve egemenliği için kullandığı bir araçtır. Charlie Chaplin, nam-ı diğer Şarlo bu gerçeği, kadınları öldüren bir seri katili yansıttığı Mösyö Verdaux” adlı filminde, caninin şu sözleriyle vurgulamıştır; “Ben sadece beş-altı kadını öldürdüm, savaşlarda ölen milyonların yanında bu sayının lafı mı olur”
Savaş nasıl bir “zaaf”ı yansıtırsa. Bu bağlamda NTV Yayını “Hitler Kitabı”nı kitabını okumanızı öneririm. Öfke de aynı zaafın başka bir dışa vuruşudur. Onun için atalarımız; “Keskin sirke küpüne zarar verir”, “Eceli gelen köpek cami duvarına işermiş” gibi öğütleri içeren nitelemeleri kerelerce yinelemişlerdir.
“Öfke ile kalkan zararla oturur” betimlemesi de bir başka gerçeği vurgular. Ne var ki tüm bu sözlere karşın “öfkeyi” kendine bir nevi biçem (üslup) haline getirmiş bir parti liderine sahibiz. İktidar gibi yetmiş milyon insanımızın can, mal ve onurunu savunmakla yükümlü (Bu üç olgu iktidarların görevi olarak, Tanzimat Fermanı gereği Abdülmecit dedesi tarafından kabul buyurulmuştur) bir siyasal erk liderinin böylesine öfkeli olmaya hakkı yoktur. İnsanlar kendilerine verilen sadakaya değil, sevecen ve de hakkâni yaklaşmaya değer verirler. Sevgi aynı zamanda toplumsal bir dayanışma duygusudur. Bireysel ve toplumsal dayanışma duygusu, ötekileştirme, dışlama eğilimlerinin yarattığı güvensizliği siler.
Yirmi birinci yüzyılın insana yönelik tehlikelerle dolu geleceğinin yarattığı kuşkuları da alır götürür. Umud sadece fakirin ekmeği değil insanlığın yaşama nedenidir.
İnsanlarımız, Güneydoğu’dan İstanbul sokaklarına kadar, şiddetin, tacizin kanlı-kansız nice örneklerine tanık olurken barışı simgeleyen en küçük belirtiyi bile heyecanla karşılamaya hazırdır. Benim yaşımdakiler Hitler’in öfke kusan konuşmalarını radyolardan duyarak, sinemalarda gösterilen “Dünya Haberlerinden”, “Sinyal” vb dergilerden göre, göre ürküntüyle büyüdük. Gece, karartılmış sokaklarda yürüdük. Bazı geceler, yabancı bir uçağı aramaya çalışan ışıldakları izledik. Onun için “Yurtta Barış, Dünyada Barış” deyimine tutkunuz. Savaş değil şiddet içeren, muhalefet dahil yurt içinde ve dışında hemen herkese haddini bildirme gösterisi olan “Öfke” bir konuşma biçemi olamaz.
Aziz Nesin Usta’nın kerelerce yinelediği gibi: nara atan mahalle kabadayısı korkusundan böyle bağırırmış. Sokak kabadayılığının kimseye faydası olmaz.

(SolHaber)

Tevfik ÇAVDAR | Tüm Yazıları
Hits: 1750