Tutuklama Sorununu Çözelim mi?

~ 29.09.2011, Prof. Dr. Erdener YURTCAN ~

Savcılarımız ve yargıçlarımız tutuklamayı hassas adalet terazisinde ne kadar iyi tartarlarsa, o denli adalete ulaşacağız. Son söz: “Adalet güneşi doğuyor mu” demiştim ya, gelin bu güneşi tutuklamadan başlayarak doğurtalım, ortalığı aydınlatalım. Thomas Alva Edison bizi kıskansın.

Çok kısa süre önce bu sayfada yayımlanan Adalet güneşi doğuyor mu?başlıklı yazımda HSYKnin bir raporunu ele almıştım. Bu yazıda bir bölüm vardı. Şöyle demiştim: Tutuklama bu raporun baş köşelerinden birine oturmalıdır ve beni düzeltiniz diyerek haykırmalıdır. Şimdi tutuklamanın haykırışına kulak vereceğiz.

Tutuklama kavramının ceza adalet sistemi içindeki yeri bellidir. O bir yargılama önlemidir. Önlem, önlemekten gelir. Amacı çok nettir. Suçluluğu henüz sabit olmamış kişiyi tutukladığınızda, sanığın verilebilecek olan cezadan kurtulmak için kaçmasını önlemek istersiniz.

Bunun anlamı mahkûmiyet hükmünün kâğıt üstünde kalmasına engel olmaktır. Bir başka amaç da tutuklama yoluyla delillerin sanık tarafından karartılmasını ortadan kaldırmayı hedeflemektir.

Bu iki amaç için kuvvetli delillerin varlığı şarttır. Tutuklama önlemine başvurduğunuzda, deliller elbette güçlü olacaktır, çünkü suçluluğu sabit olmayan kişinin özgürlüğünü ortadan kaldırıyorsunuz.

Delilin kuvveti yargılamada gerçeği ortaya koyma gücüyle ölçülür. Bu konuda kriter bellidir: Kişi tutuklandığında, yargılama sonunda mahkûm olmalıdır. Bu açık bir sonuçtur. Batının uygulaması da budur. Bizde resim böyle değildir. Tutuklanan kişilerin büyük çoğunluğu beraat eder. Kaybolan özgürlüğü hiçbir şey geri getiremez. Anayasaya, hukuka aykırı tutuklamaları devlet tazmin eder, demek de sorunu çözmez. Para özgürlüğün yerini tutamaz.

Gereksiz tutuklamaya baraj

Tutuklama kavramı bu ülkede çok eski tarihlerden başlayarak sorun olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Geçmişte 1992 yılında CMUKta değişiklik yapıldı. İlgili maddeye gereksiz tutuklamaları önlemek için bir baraj konuldu. Bu baraj suçun cezasına bakarak alt cezanın 7 yıldan çok olduğu durumlarda, diğer şartlarla birlikte tutuklamanın yolu açıldı. Ayrıca çok açık bir metinle, tutuklamanın son çare olarak görülmesi gerektiği belirtildi.

2005 yılına gelindiğinde, CMUK yürürlükten kaldırıldı ve CMK yürürlüğe konuldu. Yeni yasa ne yaptı? Sorunun en kısa cevabı şudur: Tutuklama konusunda çok önemli hatalar yaptı.

Son çare normu

İlkin 7 yıl barajını kaldırdı. Sonra, son çare normunu anlaşılmaz bir hale soktu. Sonra, maddeye bir liste ekledi. Bu listede suçlara yer verdi ve tutuklamanın önünü açtı.

Uygulamacı, CMKye nasıl uydu? Kimse aksini iddia edemez, listeye baktı, olaya konu suç listede varsa, sanık tutuklandı. Hatta bu listede olmak tutuklamanın özü oldu.

Onun dışında yasada aranan tutuklama koşullarını kimse araştırmak istemedi.

Sonuç olarak tutuklama kararlarının sayısı inanılmaz boyutlara ulaştı. Geldiğimiz noktada bugün herkes tutuklamadan şikâyet ediyor. O kadar ki, parlamento çatısı altında görev yapan tecrübeli hukukçu milletvekilleri başı çekiyorlar bu konuda.

Sorunu nasıl çözeceğiz? Elbette yeni ve amaca uygun normlarla. Kısacası CMKyi tutuklama konusunda çekip çevireceğiz.

7 yıl barajını yeniden koyacağız. Tutuklama listesini kaldıracağız. Bu listenin kavrama zarar verdiğini kabul edeceğiz.

Tutuklamanın son çare olduğunu amaca uygun bir metinle yasaya yerleştireceğiz.

Tutuklamanın zararlarını gidermek için CMKye konulan adli kontrol (tutuklama yerine sanığa belirli yükümlülükler yükleme) kavramını yeniden düzenleyeceğiz ve sahaya süreceğiz, bugünkü silik görüntüsünden kurtaracağız. İyi normlar üretmek başarıdır. Fakat başarının büyüğü bu normları hayata geçirmektir.

Savcılarımız ve yargıçlarımız tutuklamayı hassas adalet terazisinde ne kadar iyi tartarlarsa, o denli adalete ulaşacağız.

Son söz: Adalet güneşi doğuyor mu demiştim ya, gelin bu güneşi tutuklamadan başlayarak doğurtalım, ortalığı aydınlatalım. Thomas Alva Edison bizi kıskansın.

(Cumhuriyet)

Prof. Dr. Erdener YURTCAN | Tüm Yazıları
Hits: 1840