Üniversite Nedir?

Bu soruya, zaman zaman arkasına bakmadan çekip gitmek isteyen bir akademisyenin sabrından taşan bazı sözlerle yanıt vermek istiyorum.
Üniversite Nedir?
Üniversite düşüncesinin 1971 güzünden beri kendisini bir gölge ve ışık oyunu gibi büyülediği; gerçekliğinin ışık ve gölge gibi düşlerini var ya da yok ettiği bu kişi şimdi, 2011 güzünde, derslerini vermeye yeniden başlarken “üniversite”yi nasıl yaşadığı, nasıl tasarladığı konusunda okurlarına biraz dert yanmak istiyor.
Kim kırk yıldan, yazılacak kırk satır çıkaramaz; kim her yazıldığında o kırk satırı yürekten anlayamaz ki? Hatırınıza bir çağrışımla, “kırk satır – kırk katır” tekerlemesi geliveriyorsa, o da boşuna değildir hani. Epeyce yeri vardır bu hikâyede.
Üniversite önceleyin halkın gözüne 1971’de beşyüzlük bir banknotun arka yüzüne, eski Harbiye Nezareti’nin cümle kapısının İstanbul Üniversitesi’nin cümle kapısı olarak resmedilmesiyle girmiş olmalı. Çıkarılması da darbeden sonra 1984’te aynı yolda silinmesiyle olmuştur. 2009’dan beriyse, yirmilik banknotların arka yüzüne Mimar Kemaleddin’le birlikte onun eseri ve bugünlerde Gazi Üniversitesi rektörlüğü olarak kullanılan bir binanın resminin yerleştirilmesiyle çekingen bir anımsanmayı yaşıyor.
Görülüyor ki, Üniversitenin devletin gözünde değeri bundan fazla değildir. Milyonlarca ailenin evladının girmeye ve diplomayla çıkmaya can attığı bir yer olmaktan başka bugün kimsenin bu garabete söyleyebileceği çok fazla bir şeyi yok gibidir.
Ama devletin gözünde Üniversitenin önemi olağanüstü boyutlardadır. Harcamaların hacmiyle, tanınan bu önem birbirlerini giderek daha yükseğe taşımaktadır. Nerdeyse üç milyonu aşkın müdavimiyle üniversite devletin kasasından hatırı sayılır bir miktarı sarf ederken, hinterlandı olan sevgili aileler de bu uğurda varlarını yoklarını feda etmektedir. Duygusal bağlanmaların maliyetini hesaba vurmaksa elbette olanaksız.
Üniversite deyince herkesin kafasının karışması boşuna mı! Hangi metaforu kullansam, uygunsuz olmayacaktır.
Peki, üniversite türlü nedenlerden menkul bu önemi yanında aynı derecede değerli bir şey midir? Bu ülkede üniversite nicelik ve nitelikçe yoğun bir kesim tarafından salt kendisi için yeterince değerli bulunsaydı, bu sözleri yazmak kimin aklına düşebilirdi?
Değerli bulanlar bir avuç bilimciyle, liseden safi bir inanç ve umutla gelen gençlerdir. Bunların bir kısmı çok geçmeden önemli bulanların safına geçerek, elde edecekleri avantajların hesabını yapmaya başlarlar. Üniversite dışından bir takım entelektüel de bu değerin yeterince bilinmesi için yılmadan yazıp çizerler, iktidar insanlarına anlatmaya, onları kandırmaya çalışırlar. Çünkü kütüphaneler yakan bu insanlara üniversiteler kurdurmak da olanaklıdır. Tarihte bunun örnekleri vardır. İktidar insanına dönüşmüş entelektüeller de geçmişlerine çok fazla ihanet edemeyerek bildikleri bu değere gereken önemi vermekten bazen kendilerini alamazlar.
Değerlerle erdemler sürekli bağlılık beklerken, bu bağlılık bizim için keyfi bir durumdur aslında. “Üniversite”yse özellikle üyelerinin belirli değerlere, erdemlere olan kesintisiz bağlılığıyla vücut bulur ve sürer. Bu bağlılığın kesintiye uğradığı yerde üniversite kesintiye uğrar. Şu halde üniversite yerine göre, gelip geçen, gelip kalan, kalıp geçen, hiç gelmeyen, hiç kalmayan, belki de bu nedenle zamanı hiç gelmeyecek, hiç geçmeyecek, hiç vazgeçilemeyecek bir şeydir. Bir “status quo” asla değildir.
Bir ülkede yurttaşlar üniversiteye ancak onun bir öz-değerinden dolayı önem verebiliyorlarsa; bu değerini koşulsuz ve daima tanıyorlarsa, üniversitenin üyeleri bu öz-değeri hayata geçirecek erdemlere bağlılıklarını koruyabiliyorlarsa, o ülkede üniversite vardır. Kant’ın insan ve onuru için söylediklerini, insanın sonul değerlerinin varlık kazandırdığı üniversite için de söyleyebileceğimi düşünüyorum.
Bu yazıdan, ilgisiz bir biçimde, bilimcilerin çalışmadığını, öğrencilerin öğrenmediğini söylüyormuşum gibi bir sonuç çıkarılmasın. Hitler’in de çok çalışkan bilimcileri, öğrencileri vardı. “Üniversite”si yoktu. Diktatörün doğuşuyla üniversitenin yok oluşu eş zamanlıdır. Düşünmenin direnmek, direnmenin düşünmek olduğu üniversite insanlık var oldukça hep yeniden doğacaktır. Bu yazımın yeni “TÜBA” oluşumu bağlamında okunmasını dilerim.
Çıkmıştı: Batı’ya Yön Veren Metinler, dört cilt, derleyen: Alev Alatlı, İstanbul 2010

(Cumhuriyet Bilim Teknik 23.09.2011)

Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ | Tüm Yazıları
Hits: 2194