Faşizmi Anlama Kılavuzu (2)

~ 04.03.2011, Tülin ÖNGEN ~

Görünüm gerçeği yansıtmaz. Çünkü gerçekliğin bilgisi tözde (eşyanın görünmeyen yüzü) gizlidir. Bir olgunun doğası ve oluşumu hakkında fikir sahibi olmak için  tözünü bilmek gerekir. Bu da, ancak soyutlama işlemiyle gerçekleşir. Faşizmin bilgisine de böyle ulaşılır; çeşitli deneyimlerin verilerini toplayan, birleştiren, yeniden derleyen, sınıflandıran ve tanımlayan  soyutlama süreçleriyle. Dolayısıyla faşizm, birer zihinsel inşa ürünü olan kavram setleri, kuramsal kategoriler ve daha genel sistemler referansları olmadan anlaşılamaz.

Yüzyılın başındaki Alman ve İtalyan  faşizmleri özgün modellerdir. Bugün bir benzerinin olmaması, faşizmin geçmişte kaldığını ya da yeni modellerin söz konusu olmadığını göstermez. Genel modelin izlerini taşıyan her uygulama faşizmle nitelendirilmeyi hak eder..

Kuşkusuz her diktatörlük faşizmle eş tutulamaz. Burjuva despotizmin pek çok siyasal tipi vardır; faşizm, askeri diktatörlük, bonapartizm ve sezarizm, klasik tiplerdir. Her birinin kendine özgü gelişim koşulları ve işleyiş tarzı vardır. Ayrıca kendi içlerinde de farklılaşırlar. Alman nazizmi İtalyan faşizmine benzemez, az gelişmiş ülke faşizmleri de ne onların ne de  birbirlerinin aynısıdır. Benzer durum siyasal demokrasiler için de geçerli değil mi?

Uygulamalar arası fark, kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişiminden kaynaklanır. Bu yüzden faşizmin gelişim koşulları da yalnız  ülkeden ülkeye değil, aynı toplumsal formasyon içinde dahi bir yapıdan ötekine değişir. Faşistleşme süreci,  altyapıda başka, üst yapıda daha farklı ilerleyebilir.

Faşizm ile kapitalizm ve emperyalizm arasında tarihsel ve yapısal bir ilişki vardır. Bu yüzden faşizm çözümlemelerinde kapitalizm ile emperyalizmin dönemsel özellikleri önem taşır. 19. veya 20. yüzyıl emperyalizmi ile günümüz emperyalizminin koşulları aynı değildir.. Bugün çevre ülkelerin bağımlılık derecesi çok daha yüksek, bu devletlerin manevra yeteneği çok daha kısıtlıdır. Devlet politikalarına, hatta rejim değişikliklerine bile büyük ölçüde bölgesel ve küresel güç odaklarının iktisadi ve siyasi çıkarları yön vermektedir.

******

Faşizm, “bir burjuva hükümetin ötekiyle yer değiştirmesi gibi basit, sıradan bir gelişme değil, devlet biçiminin değişmesidir” (Dimitrov, Enternasyonal’ın 7. Kongresindeki konuşmasından). Olağanüstü koşullarda ortaya çıkan bir ‘olağanüstü’ devlet biçimidir. Özel bir konjonktürde; sınıfsal güç dengesi/ dengesizliklerinin çok kritik bir anında gelişir.  İki tür konjonktürde geliştiği saptanmıştır:  Biri, burjuvazinin saldırıya, işçi sınıfının savunmaya geçtiği (Poulantzas’a göre), öteki ise, tarafların birbiriyle yenişemeyip, katastrofik bir siyasal ortamın doğduğu (Gramsci’ye göre) durumlardır. Her ikisinde de işçi sınıfının bölünmüşlüğü, örgütsüzlüğü, siyasal birlik ve temsiliyetten uzak  olması önem taşır.

Faşizmin gelişiminin bir başka ön koşulu, burjuvazi içi  çelişki ve çatışmaların yoğunlaşmasıdır. İktidar bloğunun çözülmesi, egemen sınıflar ile siyasal partiler arasında bir temsiliyet sorununun ortaya çıkması,  sınıf içinde ve sınıf dilimleri ile temsilcileri arasında meydana gelen kopuşlar yüzünden ilişkilerin artık eski yöntemlerle sürdürülemez hale gelmesi ve  bu gerilimin devlet katına yansıması gibi.  Özellikle devlet organları arasında ve bunlarla yönetici sınıf  arasında eşgüdüm ortadan kalkar ve  bir otorite boşluğu doğarsa faşizm kaçınılmazdır. Bu durumda hakim bloktan bir sınıf ya da sınıf dilimi diğerlerine kendi üstünlüğünü dayatıp, iktidar bloğunu yeniden kurarken, yönetici sınıf da, polis, istihbarat birimleri, paramiliter milis güçleri, yarı resmi şebekeler (paralel devlet) ve baskı grupları aracılığıyla devlet çekirdeğini yeniden tahkim eder.

Devletin yeniden örgütlenmesiyle siyasal roller ve ilişkiler de değişir. Kah ordunun (militarist faşizm), kah polisin (polis devleti), kah  da hükümetin (sivil faşizm) rolü ve gücü artar. Her üç durumda da güç, devlet içinde bir merkezde yoğunlaşmış, dolayısıyla kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti fiilen geçersizleşmiştir.  Güçlenen, seçimle gelen hükümet dahi olsa sonuç değişmez. Çünkü bu kez ‘çoğunluk tiranlığı” söz konusudur. Halkın algısının farklı olması da o kadar önemli değildir.  Çünkü yürütmenin toplumsal bedeni nasıl bir zar gibi sarıp, kuşattığı faşizmin son evresine kadar genellikle fark edilmez. Hatta halkın bunu bir kucaklaşma, iktidarla bütünleşme olarak algılayıp, hoşnutluk bile duyması olasıdır.

Faşizmin gelişim koşullarından biri de, egemen ideolojilerin krizidir. Bu, hakim sınıf ideolojilerinin öteki sınıf ideolojilerini soğurma yeteneğini yitirmesi (özel ideolojik kriz) ya da hem egemen hem de bağımlı sınıf ideolojilerinin aynı anda etkisizleşmesi (genel ideolojik kriz) biçiminde olabilir. Her iki şıkda da yeni tutkallara ihtiyaç duyulur.olduğu Milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi, dinci ve muhafazakar  türden gerici ideolojiler, faşizmin doğal harçlarıdır.

Faşist rejimde devlet ile toplum (sınıflar) arasındaki ilişkiler de değişir. Ancak bunlar, oldukça  karmaşık ve çelişkili olduklarından, genellikle farklı algılanır, yanıltıcı bir görüntü verirler. Özellikle sınıfsal özü çok güç ve geç anlaşılır. Nitekim çoğu düşünür bile, faşizmi bir orta sınıf ideolojisi ve onun çıkarlarının temsilcisi olarak değerlendirir (liberal tezler). Oysa gerçek değildir .

Öte yandan faşizm, tek başına finans sermayesinin diktatörlüğü (Komintern tezleri) de sayılamaz.  Çünkü en azından başlangıç dönemlerinde orta ve küçük sermaye gruplarının çıkarlarını eklemleyecek bir takım politikalar da güdülür. Aksi halde toplumsal taban genişletilemez. Ayrıca faşist parti, toplumun ortak çıkarlarını temsil ettiği yolunda bir görüntü  vermek durumundadır, ki  iktidara gelebilsin ya da hakimiyetini sürdürebilisin.  Bunun için ara sıra anti kapitalist-anti amperyalist söylemlere  ve taktiklere (‘one minute’ show) de başvurulur. Bunlar, sömürüyü, eşitsizliği maskelemeye yarayan birer demagoji oldukları halde kitleler üzerinde oldukça etkilidir.  Ne var ki iktidar güvenceye alındıktan sonra artık bunlara ihtiyaç kalmaz.

******

Faşizmin gelişimi doğrusal, evrimsel, kesintisiz ve çelişkisiz bir seyir izlemez. Pek çok karşı dinamikle bir arada  gerçekleşir. Öte yandan hiç bir zaman  kendiliğinden sonlanmaz ya da olağan yollardan iktidarı terk etmez.: Ya sınıf temelinde örgütlenmiş güçlü bir toplumsal muhalefetle devrilir ya da izlediği politikalar artık  yerli ve yabancı büyük sermaye grupları ile küresel güçlerin çıkarlarına ters düşmeye başlayıp, onlar desteğini çekince.

Faşizm öyle bir kaç paragrafla anlatılacak, bir konu değil. Çok kolay teşhis edilecek bir durum da değil.  Pek çok yeni ya da hybrid (melez) türünün geliştiği günümüz koşullarında ayırt edilmesi daha da güçleşmiştir.

Faşizmin gelişim evreleri ile bizim hangi evrede olduğumuz artık haftaya kaldı.


TÜLİN ÖNGEN

Birgün 04.03.2011

Tülin ÖNGEN | Tüm Yazıları
Hits: 3729