9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları ve Halüsinasyon İçindeki Yönetimler

~ 08.08.2011, Yard. Doç. Dr. Çetin KAYA ~
Geçen günlerde 9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nı izledik. Çeşitli ülkelerde eğitim veren okullardan gelen çocuklar Türkçe şiirler okudular, şarkı ve türküler söylediler, kolbastı oynadılar. Ne var ki yabancı çocukların okudukları eserler teksesli olup çağdaş müzik dünyasına hiçbir katkısı olmayan arabesk, ağdalışarkı ve türkülerdi. Ortada ne bir çocuk orkestrası ne bir keman-piyano ikilisi ne de çoksesli bir çocuk korosu vardı. Dünyaya yayılmış bu okullarla ilgili olarak toplumun çeşitli kesimlerinden değişik görüşler ileri sürüldü. Toktamış Ateş, İlber Ortaylı ve Eser Karakaş adlı profesörler, editörlüğünü yaptıklarıBarış Köprüleri kitabında, bu okulları göklere çıkarmışlardı. Bir kısım düşünürler de, finansman kaynağı belirsiz olan böylesine büyük yatırımlarla yapılan bu tip paradoksal eğitimin bekleneni vermediğini iddia ettiler. Bir başka kesim yurttaşlara göre de yabancı ülkelerde eğitim veren bu okullara yapılan yatırımlarla, Anadoluda binlerce okul modern kütüphanelere, piyano ve müzik öğretmenlerine, spor tesislerine kavuşabilir ve yurdumun yüz binlerce yetenekli çocuğu çoksesli korolarla, pırıl pırıl genç sporcularıyla ve yarının bilim adamlarıyla Türkiyenin uygar yüzünü Avrupaya ve dünyaya yansıtabilirlerdi.
Kaliforniya Üniversitesinden Dr. Gordon Shaw ve psikolog Frances Rauscher gibi bilim adamları ve Hacettepe Üniversitesi Odyoloji Profesörü Erol Bilginin araştırmaları çoksesli müzik dinleyenlerin zekâlarında yükselme veuzamsal mantık becerilerinde gelişme olacağını kanıtlamışdır. Erdal Atabek bir yazısında toplumun klasik müzik eğitimiyle uygarlaşacağını vurguluyor. Çinli bir anneye göre çocukları mutlak olarak piyano ya da keman çalmaları ve günde 3 saat etüt etmeleri zorunludur. Bunun sonucu olsa gerek, bugün Çinde 60 milyon Mozart çalabilen Çinli piyanist bulunmaktadır. Bugün resim, heykel sanatına ve çoksesli müziğe soğuk bakanlarla, trafik kurallarına uymayanlar; Çinin ekonomide dev sıçrayışıyla, 60 milyon Çinlinin piyanoda Mozart çalması arasında bir korelasyon kuramayanlar, Doğan Kubanın değişiyle aynı kimlikte buluşuyorlar.
Ortadoğu siyaset bilimleri uzmanıBernard Lewise göre kalıcı bir demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından birisi de, yine çoksesli müziktir. Bilim adamlarının ve yönetim kuramcılarının ortak paydalarda birleştikleri nokta, temelinde çoksesli müzik olmayan bir kültürle demokrasinin içselleştirilmesinin mümkün olamayacağıdır. Geçenlerde İrlandada yapılan ciddi bir zekâ testi araştırmasına göre, Türkiyenin zekâ düzeyi, Avrupa ülkeleri arasında sondan ikinci olarak belirlenmiştir. Bu veriler gösteriyor ki, Türk toplumu ciddi ve köklü bir kültürel transformasyondan, sabırla geçirilmeden, Atatürkün işaret ettiği çağdaş uygarlık düzeyine varmamız ya da ABye asil üye olmamız ancak bir halüsinasyondan ibaret kalır. La Fontain masallarına taş çıkarıp, sırıtarak ABye girmezsek girmeyelim. Tahran, şu, bu ekseninde yerimizi alırız. Zaten AB de batıyor!.gibi Enver Paşavari coşmalar, ülkemizi yine çeşitli felaketlerin kucağına atabilir. Bu çok önemli nedenle, günümüz devlet yöneticileri popülist ve İslamcı içgüdüleriyle hareket etmeyi terk etmeli ve genç kuşaklara evrensel aklın doğruları ile yerel duyguların sentezinin yaratacağı büyük sinerjiyi yansıtmalıdırlar. Çünkü gelişmiş ülkelerin yöneticileri, çoksesli müziğin toplumların uygarlığa taşınmasında önemli bir rol üstlendiğini çok önceden fark ettiler. Büyük Karl (Charlemagne), Karolenj Rönesansını başlattı. Fransada, henüz12. ve 13. yüzyıllarda iki sesli olan koro şarkılarını dört sese çıkarma girişimleri başladı. Emanuel Bach, Büyük Frederikin saray orkestrasında 30 yıl hizmet verdi. Ne var ki Avusturya elçisi Busbecq, Kanuninin sarayındaki orkestrayı kovduğunu ve bütün müzik aletlerini kırdırıp yaktırdığını belirtir. Kanuninin bu akıldışı davranışları, bugün devlet adamlarımıza ve toplumun önemli bir kesitine yansımıştır. Günümüzde devletin tepe noktalarındaki sorumlu kişiler tiyatro, bale ve operaya karşı olduklarını açıkça beyan etmişlerdir. Bu düşünce tarzı, Atatürk Kültür Merkezinin halen dahi bedevi ayak oyunlarıyla kapalı tutulmasının nedenleri arasındadır. Oysa bu evrensel olguları anlamasalar dahi, ülkenin yüksek menfaatları konu olunca, bu olguları desteklemek devlet adamlığının icaplarındandır.
Kaynakça: Tony Buzan, Raymond Keene, Dehanın El Kitabı, s:130-131; Bernard Lewis, Ortadoğu, Sabah Yayınları, s: 99; s:195-209; John Freely, Osmanlı Sarayı. Remzi Kitabevi, 2002. s. 83-84; Mehmet Ali Kılıçbay, Biz Zaten Avrupalıyız, İmge Kitabevi, s.226; Harold Lamb, Kanuni Sultan Süleyman, Kaktüs Yayınları, İstanbul, 2007. S.287; 27.01.2011 tarihli Wall Street Journal; Muammer Kaylan, Kemalistler, İslamcı Hareket ve Laik Türkiyenin Geleceği, Remzi Kitabevi, 2006. s.397; (Bernard Lewis, What, Whent Wrong, Phoenix, 2002, s:150-152; Perry Chase, Jacob Von Laue. Western Civilization, Houghton Mifflin Company, 1989, s:389; J. M. Roberts, Avrupa Tarihi, 2010, İnkilap Basımevi, İstanbul. S. 274-275; Zeynep Göğüş, Hürriyet; Ruhat Mengi, Vatan, 17.05.2009; Ali Çuimen, Tarihi Değiştiren Askerler. Sistem Matbaacılık, 2008, s.168-169; Aytaç Yalman, Hürriyet, 31.10. 2004

(Cumhuriyet 08.08.2011)

Yard. Doç. Dr. Çetin KAYA | Tüm Yazıları
Hits: 1708