Anders Behring Breivik'in Türk Babası

~ 29.07.2011, Yurdakul ER ~
Norveçli katil Anders Behring Breivik’in ilk açıklamalarını, polisten sızdığı kadarıyla da olsa, izleyenler, "Ben bu filmi daha önce gördüm galiba" diye düşünmüş olmalıdır. Çok uzak değil aslında... Katilin karmakarışık kafası, 1500 küsur sayfalık sözde tezleri, bundan 32 yıl kadar önceki bir sahneyi ve onun ruh sağlığı benzer biçimde bozuk başoyuncusunu andırmıyor mu?
Mehmet Ali Ağca’nın marifetlerinden, Abdi İpekçi’nin öldürülmesi sonrasındaki kaostan söz ediyoruz. Ağca’nın Oral Çelik ile paylaştığı "büyük sır"dan. Bu adamlar İpekçi’den sonra da Papa’ya suikast düzenlemişlerdi göstere göstere ve bugün ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyor, sıkıştırıldıklarında da "Şifreleri kırarız ha!" diye bazı çevrelere tehditler savurarak rahat bırakılmalarını sağlıyorlar. Etraflarındaki çemberin yine de daraldığını düşünebiliriz. Mafya ve bu tür katiller zaman içinde mutlaka hesaplaşmak zorunda kalıyorlar...
Neyse, sonuçta, katiller ve bağlantıları, aradaki zamana rağmen, birbirini fazlasıyla andırıyor.
Bu işlerin arkasında bazı büyük devletler ve tekellerle ilişki içindeki merkezkaç güçlerin olduğunu, gözaltıyla beraber belli çevrelere çok ciddi mesajlar verildiğini ileri sürenleri hemen "komploculukla" suçlayanlar, kuşkusuz yeni sağımızın güzide temsilcileridir. Bunlar eski solumuzun da gözdeleridir. Biliyoruz.
Ama meselemiz şimdi o değil. Meselemiz şu: Sağ ve hatta faşizmler, artık önemli ölçüde gömlek değiştirmiş bulunuyor. Bizdeki islamofaşizm ile Batı dünyasındaki faşizmlerin artık eski kalıplarla hareket etmediklerini görüyoruz.
Ama faşizmdirler: Sermayenin en gerici ve şoven unsurlarının baskıcı diktatörlüğü. Şovenliği ve gericiliği yeniden tanımlayınca, her metrekaresi dinlenen ve izlenen Batı demokrasilerinin ("1984") nasıl bir faşizme karşılık gelebileceğini de görmek zor değil. Aslolan sermayedir ve insanlığın imha edildiğine tanık oluyoruz.
Ağcalar, Breivikler bir büyük operasyonun küçük piyonları. Gözünü kan bürümüş böyle katilleri bulmakta neden güçlük çeksin finans kapital?
Herhalde bazı devletlerin, bazı tekellerin ve bazı istihbarat servislerinin merkezkaç güçleriyle işbirliği içinde hareket ediyorlar. Geçmişte de öyleydi, şimdi de öyle. Üstelik bu çıkışlarında, eski faşizmlerde olduğu gibi, halkların ve hatta aydın kesimlerin bazı heyecanlarını ve hezeyanlarını, teorik kurgularını bile kullanabiliyorlar. Sol görünüm vermeyi de önemser oldular. Eski sol ve döküntüleri, sadece bizde değil, her yerde, bu yeni katillerin yerde ararken gökte bulduğu bir hazinedir.
Mehmet Ali Ağca’nın zırvalarını hatırlayan var mı?
Değilse bulabilir ve Norveçli kitle katliamcısı Anders Behring Breivik’in sızan ilk açıklamalarıyla karşılaştırabilir. Aynı saçmalıklar, aynı sözde tutarsızlıklar, bazı yerlere gönderilen mesajlar ve tabii makyajda da tek tük yenilikler...
Breivik, Batı dünyasının yeni bir günah keçisi yaratma sürecinde olduğunu biliyor. Faşizmin bir özelliği, günah keçisi yaratarak kitleleri nötralize etmesi ve peşine takabilmesidir, malum. Bir de büyük ve güçlü bir düşmana karşı çıkma pozu var. Eskiden güçlü düşman, komünizmdi. Daha doğrusu reel sosyalizmdi. Artık yok. Yerine bir başkasını bulmak gerek. Şimdilerde, pek o kadar olmasa da, islam ve müslümanlar, onların da özellikle Batı’ya bir biçimde girebilmiş olanlarını -göçmenler- hedef alıyorlar. Yahudi düşmanlığına ise çoktan veda etmiş durumdalar.
Yeni faşizm, antisemitizme çok uzaktır. Hatta tam bir "semitizmdir". Likud İsrail’ine ve neoconların ABD’sine hayrandır. Eğer İsrail’e bir eleştirisi varsa, o da İsrail aşırı sağının müslümanlara karşı yeterince sert önlem almamasındandır. Yani, İsrail’in en sağındaki kasaplara hayrandırlar ve müslüman halklar tam boy hedeftir.
Bunun, bizim gibi ülkelerde bazı izdüşümlerinin olması gerekir. Sonra bakarız.
Ama zamanın değiştiği kesin. Faşizm de, büyük sermayenin, toplumları Batı’da ve Doğu’da denetim altında tutmanın, yönetmenin ve sömürmenin önemli bir aracı olarak kıyafet değişikliği içinde. Demokrasiyle arasındaki eski izlerin silindiğini, sınırların belirsizleştiğini görüyoruz. Tabii bakanlar ve görmek isteyenler görüyor.
Sonuçta, Norveçli katilin kariyeri, Ağca ve Çelik’in kariyeriyle benzerlikler taşıyor. Bu kadar laf salatasını, bu kadar "yalnız kurt" veya "tek tabanca" öykülerini, açık "yalanları", nasıl ciddiye alabiliriz? Ağca-Breivik çizgisinden gerçeği yansıtan bilgiler çıkmayacağı daha şimdiden kesin.
Arkada başka şeyler olmalı. Anlaşılan onlara değinmek zorunda kalacağız.
Fakat galiba en önemlisi şu: Bizde bir cumhuriyet biter, onun yerine yeni ve çok daha gericisi sahneye çıkarken, benzer adımların merkezdeki zenginlerde, Batı’da, atılmayacağını düşünemeyiz. Böyle düşünenleri eski solun ve modern sağın tüccar uşakları olarak damgalama hakkımız çoktan doğmuş bulunmaktadır. İkinci Cumhuriyet islamofaşist olacak da Batı’da her şey aynı mı kalacak?
Olur mu?
Oral Çelik ve Mehmet Ali Ağca hakkındaki en doğru kitabı bir Alman kadın gazeteci yazdı: Valeska von Roques. Kitap Türkçede de var. Yordam Yayınları bastı: "Papa’ya Komplo". Hak ettiği ilgiyi gördüğü söylenemeyecek o kitaba ve bugün yaşananlara birlikte bir göz atmak, yeni oyunları önceden fark etmekte yardımcı olabilir.
Babalar ve oğullar işte...

(SolHaber 29.07.2011)

Yurdakul ER | Tüm Yazıları
Hits: 1725