Kıbrıs Meselesi Artık BOP'un Bir Parçasıdır

~ 25.07.2011, Erol MANİSALI ~
Kıbrıs sorunubugün Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçası haline gelmiştir. Kritik bölgelerdeki Arap ülkeleri, Türkiye, İran ve Kürdistan yeniden (ve yeni) dizayn edilirken Kıbrıs adası da bunun içindeki yerini almıştır.
Türkiye’ye biçilen rol ile Kıbrıs meselesibir bütünün ayrılmaz parçaları durumundadır. Ancak bilinmesi gereken önemli gerçek şudur: Kıbrıs adasının (ve meselesinin) ABD ve AB açısından stratejik önemi giderek artmaktadır. Hatta dünyaya açılan Çin ve Rusya’yı da kısmen de olsa, dahil etmek gerekir:
- Çin bölge petrolüne ve doğalgazına ihtiyaç duyduğu için,
- Rusya ise rakip bir enerji bölgesi olarakkonu ile doğrudan doğruya ilgilidirler.
Bir tarafta 1990 sonrasında küresel güçlerin yeni Türkiye politikasıbulunuyor.(*) Öte yanda da Türkiye’nin (ve Ankara hükümetlerinin) politikaları ve uygulamaları var.
Ankara hükümetleri açısından bakıldığında Kıbrıs’a yönelik uygulamalar Erbakan Hükümeti hariç, hiç değişmeden az çok aynı çizgiyi sürdürmüştür:
1) Turgut Özal döneminde Türkiye AB’ye dış ticaret politikaları (gümrükler) yoluyla bağlanarak yumuşak geçiş başlatıldı.
2) 1994’te AB, KKTC’ye iktisadi ambargo uygulaması getirdi. Çünkü 1 yıl içinde Türkiye gümrük birliği ile tek yanlı olarak bağlanıyordu. AB Komisyonu üyesi Sir Leon Britton o tarihte hazırladığı raporda, Gümrük Birliği anlaşması ile Kıbrıs sorununu çözebileceklerini Brüksele müjdeliyordu.Çünkü Ankara, bu yolla kıstırılıyordu.
3) 1995’te gümrük birliği anlaşmasını Tansu Çiller hükümeti imzalarken imzadan bir hafta önce AB Konsey Başkanlığı, Biz Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak ABye alacağız açıklamasını yapıyordu.(**)
Türkiye’nin adadan tasfiyesi, Türkiye-AB sürecine endekslenmiş oluyordu.
4) Aralık 1999’da Ecevit koalisyon hükümeti döneminde Türkiye-AB’ye göstermelik aday ülke yapılırken anlaşma metnine Kıbrıs ve Ege koşulları da monte ediliyordu. Oysa Ecevit imzadan önce hiçbir koşulu kabul etmeyeceğini kamuoyuna açıklıyordu. Ancak üzerindeki baskılar sonucu koşullar kabul ettirildi. Endekslenme perçinleştiriliyordu.
5) 3 Ekim 2005’te Erdoğan hükümeti AB ile AB sürecindeki çerçeve anlaşmasını imzalarken masanın öbür tarafında yalnız Yunanistan değil artık Rumlar da oturuyorlardı. Kısacası Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Almanya, Fransa ya da Avusturya’dan farksız bir konuma gelmişler ve kedi fare oyununu oynamaya hazırlanıyorlardı.
Oscar Wild’ın dediği gibi, Düşen çığda hiçbir kar tanesi kendisini, olan bitenden sorumlu tutmaz.Bugüne kadar hemen hemen bütün hükümetler, geldiğimiz noktadaki sorunların derinleşmesine meydan vermişlerdir.
Kürdistan ve Kıbrıs
2003’te Irak’ın işgali ile başlayan ve bugün Arap uyanışı olarak yayılan ve derinleşen süreç yalnız Arap ülkeleri ve İran’ı değil,Kıbrıs meselesini de etkilemektedir. Kıbrıs adası ve Türkiye de olaya dahil edilmektedir.
ABD siyasi organlarında, TSK’nin KKTC’den çekilmesi konusunda yeni kararlar çıkıyor ve baskılar genişliyor.
1990 sonrasında AB’nin başlattığı girişimlere ABD de dahil oluyor. Adanın BOP çerçevesinde ABD-AB ortak üsler bölgesi olması süreci içine girilmiştir. Hatta NATO’nun da buna dahil olması söz konusu. KKTC’deki kolordu NATO’ya devredilerek askeri sorunun yumuşak geçişle çözülebileceğini düşünenler yok değil.
Artık Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu’daki olaylar ve yeni yaşanan gelişmeler bir bütünün parçalarıdır. Kıbrıs adası da bundan ayrı düşünülemez. Türkiye’nin Kıbrıs sorununu bu büyük resim içinde düşünmek gerekir.
Kıbrıs konusunda Ankara’nın yıllardır çizdiği zikzaklarda bütün hükümetlerin dahli oldu. Ancak 2003’te Irak’ın işgalinden sonra BOP uygulaması hızlı bir sürecin içine sokuldu. Güneydoğu, Suriye ve Kıbrıs meseleleri birlikte yürütülmeye başlandı. Annan Planı alelacele onaylandı. Ankara (ve Türkiye) için bugün artık esas konu, KKTC’nin varlığının sürdürülüp sürdürülemeyeceği meselesidir.
Birleşik bir Kıbrıs, KKTC’nin yerini Kıbrıs Türk Topluluğu’nun (cemaatinin) almasından başka bir sonuç getirmez. Bu durum ise 1960 Londra ve Zürih anlaşmalarından çok geride bir azınlık statüsü anlamına gelir. Kıbrıs Türkleri, Batı Trakya Türklerinin durumuna düşmüş olurlar.
Başbakan Erdoğan’ın 20 Temmuz’daki KKTC ziyaretinde yaptığı açıklamalar, benim uzun yıllardan beri bu köşede savunduğum görüşleri bile aşan bir düzeyde. Umarım bu taahhütler hükümetin uygulamalarına da yansır, bekleyip göreceğiz.
(*) Batının Yeni Türkiye Politikası, Cumhuriyet Yay, 2009.
(**) Türkiyenin Askersiz İşgali, Hayatım Avrupa Cilt 3, Cumhuriyet Yay, 2009 içinde bu konu bütün ayrıntıları ile ortaya konmuştur.

(Cumhuriyet 26.07.2011)

Erol MANİSALI | Tüm Yazıları
Hits: 1677