Öcalan'ın oyun planı

~ 21.07.2011, Sedat ERGİN ~

GEÇEN hafta Tuzla vapuru “bakıma alınmış olduğu” için, avukatlarının Abdullah Öcalan’ı İmralı Adası’nda ziyaret etme imkânları olmamıştı.

Öcalan’ın kamuoyuna mesaj iletme yeteneğinin sınırlandığı bu süre içinde Silvan’da 13 askerin hayatını kaybettiği PKK baskını ve Demokratik Toplum Kongresi’nin “demokratik özerklik” ilanı olmak üzere iki önemli kırılma meydana geldi.
Bu arada Tuzla vapuru “bakımdan çıktığı” için geçen pazartesi günü denize açılabildi ve avukatlar da Öcalan ile sonunda görüşebildi.
Bu görüşmenin kamuoyuna açıklanan tutanaklarından Öcalan’ın “devlet heyeti” ile yakın zamanda bir temasının daha olduğunu öğreniyoruz. Taraf gazetesi, “heyet” ile görüşmenin geçen cumartesi günü, yani Silvan baskınından 48 saat sonra yapıldığını bildiriyor.
ÖCALAN’DAN ŞİDDETİ TIRMANDIRMA TEHDİDİ
Öcalan’ın 18 Temmuz tarihli görüşme notlarına baktığımızda, son günlerdeki tehlikeli tırmanşı aşağı çekmeye dönük bir ton göremiyoruz. Bir önceki görüşme notlarında yer alan “eylemsizliğin devamı”na ilişkin mesajın tekrarı yerine Öcalan bu kez farklı şeyler söylüyor, terörü elinde bir koz olarak sıkı sıkıya tuttuğunu hissettiriyor. Sözlerinden, aslında dağ kadrolarıyla kendisinin duruşu arasında bir çelişki olmadığını anlamak gerekiyor.
Öcalan, şu sözleriyle şiddetin daha da tırmanabileceğinin işaretini veriyor:
“Yarın bunun on katı gelişebilir. Eskisi gibi kırsalda da olmayabilir, şehirlerde de olabilir. Halk Paris’te bir günde toplanıp nasıl Bastil zindanına yürüdüyse, Diyarbakır’da da işte o tutukluların olduğu yere yürürse ne yapacaksınız? Bütün bunlar olabilir. Öfke birikmesi var... Her an büyük patlamalara yol açabilir.”
ÖCALAN NEYİN PAZARLIĞINA SOYUNUYOR?
Peki çatışmalar nasıl durdurulabilir? Öcalan, bunun için adres olarak kendisini gösteriyor, “Benim dışımda kimse silahları bıraktıramaz. Burada görüştüğümüz devlet yetkilileri de bilinçli, deneyimlidirler, onlar da bunu söylüyor, ‘Ancak sen bunu yapabilirsin’ diyorlar. Ben de bu rolden kaçamam” diye konuşuyor.
Ardından bu rolü oynayabilmesi için “Sayın Başbakan’a sesleniyorum” diyerek, koşullarını sıralıyor. Bu koşullar, “rolünü oynayabilmesi için gerekli pratik araçların kendisine sunulması, role ilişkin gerekli koşulların sağlanması”dır.
“Sağımı solumu yoklayacağım, ne var ne yok bileceğim. Bu konuda örgütlenme yapmam gerekir. Demokratik çözüm araçlarının elime verilmesi lazım” şeklindeki sözlerine bakılırsa, Öcalan çok açık bir şekilde kendi durumunun iyileştirilmesi, yani tecritten çıkarılması meselesini gündeme getiriyor. Ama bunu bir “ihtiyaç” bağlamında gerekçelendiriyor. Belli ki, silah bırakma işini organize etme gerekçesiyle örgüt mensuplarıyla temas edebileceği bir iletişim alanı ve hareket serbestisi kazanmak istiyor Öcalan.
ARAP BAHARI KÜRTLERE STATÜ GETİRİR Mİ?

Öcalan’ın notları dün internet üzerinden kamuoyuna ulaşırken, bir başka düzlemde de KCK Yürütme Konseyi, Kürt halkına “demokratik özerkliğe karşı her türlü tehdit karşısında özsavunmanın örgütlenmesi” çağrısında bulundu. PKK’nın siyasi yapılanması olarak nitelendirebileceğimiz KCK’nın Yürütme Konseyi’nin Başkanı Kandil’deki Murat Karayılan’dan başkası değil. “Özsavunma” ile herhalde “kolluk” vasfı kazanabilecek bir yapı kastediliyor.
Bu açıklamanın bir diğer önemli tarafı, “Ortadoğu’da yeni siyasal dengelerin kurulduğu sürecin Kürtlere Ortadoğu’da özgür ve demokratik bir toplum olarak yerlerini almaları fırsatını yarattığını” belirtmesi ve BM, AB ve tüm uluslararası güçleri özerklik statüsünü tanımaya davet etmesidir. Belli ki, KCK, Ortadoğu’ya yayılan “Arap Baharı”nı Kürtlerin bölgede yeni bir statü kazanmalarına dönük bir sonuca tahvil etme arayışında.
Görüleceği gibi, Öcalan bir taraftan elinde şiddeti tırmandırma kartını kullanarak Ankara ile müzakereyi sürdürürken, Kandil de içe demokratik özerkliği hayata geçirme ve “özsavunma gücü” kurma, dışa ise “tanınma” yönünde çağrıda bulunuyor.
Özetle, Kürt siyasi hareketi, birbiri ardına yaptığı hamlelerle maksimalist bir çizgide Ankara’ya karşı devamlı yeni cepheler açıyor.
Peki Ankara’nın bütün bu gelişmeler karşısında stratejisi var mı? Varsa nedir? Bu sorulara yarın yanıt arayalım.

 

(Hürriyet 21.07.2011)

Sedat ERGİN | Tüm Yazıları
Hits: 1639