Öğrenilmiş çaresizlik ve Stockholm Sendromu

~ 08.07.2011, Prof. Dr. Nevzat YÜKSEL ~
Ülkemizde yeni yapılan seçim sonuçlarını açıklamak için Stockholm Sendromu olarak adlandırılan bir duruma atıf yapılmaktadır. Wikipedi’de bu sendrom “rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak” tanımlamaktadır.
 
Aynı kaynağa göre “ilk kez psikiyatr Bejerot tarafından tanımlanan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.” Stockholm Sendromu başka rehine olaylarında da yaşanmıştır.
Bu sendromun anlamını genişleterek insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, onun yanında yer alması olarak da tanımlayabiliriz.
Ben bu yazıda bu sendromun psikolojik açıklamaları üzerinde durmak istiyorum.
Çağdaş psikiyatride depresyonu açıklamak için “öğrenilmiş çaresizlik” denen bir model üzerinde durulmaktadır. Bu model 1975 yılında Seligman tarafından geliştirilmiştir.
Bu model iki temel deneye dayanır. İlk deneyde elektrik şokundan kaçma yolları kapalı iken (kafesin kapısı kapalı iken) bir süre köpeğe elektrik şoku uygulanır. Köpek bir süre kaçma yollarını arar ve bir süre sonra çabalamayı bırakır. İkinci deneyde aynı köpeğe elektrik şokundan kaçma yolu açıkken (kafesin kapısı açıkken) şok verildiğinde köpeğin uyarandan kaçmadığı görülmüştür. Önceden elektrik şoku uygulanmayan köpeklerde bu durum gözlenmemektedir. Bu model psikiyatride deneysel depresyon modeli olarak kullanılmaktadır. Benzer modellerde antidepresan ilaçlar çabalama süresini arttırmaktadır.
İnsanda da benzer deneyler yapılmıştır. Bu deneyler çözümsüz bulmacalar, yüksek ses vb. gibi uyaranlarla yapılmıştır. Deneklere sesi kontrol edemeyecekleri bir ortamda gürültü uyaranı verilmiş, aynı deneklere daha sonra aynı uyaran, sesi kontrol edebilecekleri bir ortamda uygulanmıştır. İkinci deneyde deneklerin sesi kontrol edecek düğmeyi bulmakta güçlük çektikleri, daha geç buldukları veya zorlandıkları görülmüştür. Aynı gözlem çözümsüz bulmaca verilen deneklerde de gözlenmiştir. Aynı deneğe çözümü olan bir bulmaca verildiğinde çabalama süresi kısalmaktadır.
KALICI BOZUKLUK YAPAR
Uzun süreli çaresizlik insanın bilişsel durumunu olumsuz yönde etkilemekte, doğruyu bulmakta zorlanmakta, çözüm üretmekte zorluk yaşamasına neden olmaktadır. Bilişsel işlevlerde (karar verme, yargılama, dikkat, planlama, problem çözme, yaratıcılık, olumsuz etkilere karşı koyabilme, tepkilerin denetimi ve zihinsel esneklik, bellek, işlem hızı, algılama, değerlendirme, çözüm üretme vb.) tedavi edilmemesi halinde kalıcı bozukluklara yol açabilmektedir. Ortaya bozukluğun derecesine göre klinik durumlar da çıkabilmektedir. Depresyon bunlardan biridir.
Depresyon benlik saygısı düşüklüğü, yetersizlik ve güvensizlik duyguları, çökkün (depresif) duygulanım, suçluluk duyguları, umutsuzluk, çaresizlik duygusu, ilgi azlığı, zevk alabilme yetisinde kayıp veya azalma, bellek bozukluğu, dikkat ve konsantrasyon yetisinde azalma, ölüm ve özkıyım düşünceleri, sosyal geri çekilme, işlevsellikte kayıp, enerji azalığı, yorgunluk, uyku sorunları, cinsel istekte azalma veya kayıp gibi belirtilerle karakterize bir klinik durumdur. Girişim duygusunu da ortadan kaldırır.
Öğrenilmiş çaresizlik depresyonun nedenlerinden biridir. Klinik durumlarla, uyuma yarayan normal insan tepkilerinin arasındaki temel farkın bir nitelik farkı olmadığını bir derece farkı olduğunu da burada belirtelim. Ölçü aşırıya kaçtığında hastalık durumları ortaya çıkmaktadır. Bu belirtiler hastalık şiddetine ulaşmadan daha hafif düzeylerde birçok insanda bulunabilir ve davranışlarını etkileyebilir.
Çaresizlik algısı insanda temel güven duygusunu azaltır. Benlik saygısı azalır. Benlik saygısında azalma bağımlılık eğilimini arttırır. Çaresizlik duygusu, davranış ile sonucun bağlantısız olması, istemli davranışlarda azalmaya neden olur. İnsan giderek geri çekilir, bazen her şeyden, kendi canından bile vazgeçer. Depresif birinin olaylara bakışı da değişir. Elinden bir şey gelmeyeceğini, böyle gelmiş böyle gideceğini düşünür. Kararları da etkilenir.
Benlik saygısının yüksekliği ise sorumluluk bilinciyle birliktedir. Benlik saygısı yüksek olan kişi kendi kaynaklarını harekete geçirerek dünyayı değiştirebileceğini, dayanağının yalnızca kerndi gücü olduğunun farkındadır. Koşulları değiştirme cesaretini ve bu alanda çabalama cesaretini gösterir. Onun için başarılamayacak iş yoktur. Bir konuda başarısız olsa bile yeni projeler, yeni çözümler üretmeye çalışır. Çabayı elden bırakmaz. Dirençkendir.
Sorumluluk vermeme veya aşırı denetleme de benzer etkileri yapabilmektedir. Yaşlılarda sorumluluğun ellerinden alınması depresyon nedeni olarak görülmektedir. Benlik saygısı azalmış, bağımlılık eğilimi artmış, istemli davranışları azalmış birey bir mahkum psikolojisi içine girebilir. Bu ruh hali, içinde bulunduğu durumdan çıkış yollarını arama bulma çabalarını ortadan kaldırabilir.
HALKTA YAYGIN BULUNUYOR
Öğrenilmiş çaresizlik halkımızda yoğun biçimde bulunmaktadır. Bunun temel nedenlerini önce o insanın yaşam koşullarında sonra da tarihimizde aramamız gerekmektedir. Osmanlılar döneminde ziraat ve yönetim Müslümanların, bilim ve ticaret ise Müslüman olmayanların elinde idi. Hükümdar gerek duyduğunda gençleri askere alır, savaşa gönderir, onlardan ölmelerini isteyebilirdi. Buna karşın eğitim ve sağlık kurumlarının ülke çapında yaygınlaştırılması, herkesin bu hizmetlere ulaşmasının sağlanması, kendini geliştirme yollarının açık olması gibi çabalar yoktu.
Bu tür kurumları hükümdarlar ve yakınları kendileri için yaptırıyorlardı. Halkı düşünen yoktu. Birey kavramı yoktu. Herkes hükümdarın kulu idi. Seçme şansı yoktu. İslam tarihine bakacak olursak ayrıntıları değişebilmekle birlikte Emeviler ve Abbasiler döneminde de durum böyle idi. Bu değişmez ortam ister istemez bir öğrenilmiş çaresizlik duygusu yaratmış ve bu duygu nesiller boyu aktarılmıştır. Bu tür davranış kalıplarının kendi kendini kopyalaması, bulaştırması ve çaresiz olmayan insanların zihninde de sürmesinin sağlanması, onları da çaresizleştirmesi söz konusudur. Bu durum halen de sürmektedir.
Cumhuriyetle beraber bu yaklaşım değişmekle birlikte, sorunlarının önemli bölümünü henüz çözememiş olan ülkemizde halktaki çaresizlik duygusu yoğun biçimde sürmektedir. Seçim sonuçlarına bir de bu yanı ile bakmak gerekir.

Prof.Dr.Nevzat YükselGazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı

(Cumhuriyet Bilim ve Teknik 08.07.2011)

Prof. Dr. Nevzat YÜKSEL | Tüm Yazıları
Hits: 3216