Türkçe

~ 08.07.2011, Tahir M. Ceylan ~
Düşündüm de yürümekten, yemek yemekten, uyumaktan da çok dünyada Türkçe ile uğraşmışım; her gün elimde, dilimde, aklımda... Hiç önek kullanmayan, bütünüyle bir sonekler manzumesi olan bu olağanüstü yapının şu kelimesine şu eki taksam nasıl olur, şunu çıkarsam prozodi nasıl durur diyerek geçiririm saatlerimi.

Kusursuz konuşan kadınlar, güzel yazan adamlar gördükçe daha çok bağlanırım ona. İsim, sıfat tamlamalarından, edat zarf gruplarından oluşmuş sade insanların kahvede, çeşme başında yarattığı birleşik isimlerle oynarım. “Ayakkabı” birleşik isminde mesela, onu kullanan ilk kişinin antropolojik yapısını, ruh durumunu, onu ona ekleyerek, bunu buna bağlayarak ilerleyen gündelik halini anlar, yenilecek içilecek şeyleri kaba kacağa koymak gibi ayağa da kap geçirmenin benzeşimini, yaşamın dile doğru canlı canlı geçişini izlerim.
Başkalarını bilmem ama bizim dilimiz yaşadıklarımızın tozudur. Lik, lık diyen işlek eklerle isimlerden“evladiye-lik”, “elbise-lik” gibi sayısız yeni isim, “mek”, “mak” ekleyerek “karar-mak”, “göğer-mek” deyip önü bilinmez ardı gelmez sayıda fiil üretiriz. İşimiz ekleyerek türetmek ve zengin varoluşlu bir efsun yaratmaktır. Kaç binyıllık sürede oluşmuş, insanımızın yarattığı kendisi gibi basit görünüşlü ama aslı bir hazine olan yapı var elimizde.
Yıllarca bir yabancının bu dili nasıl konuşacağını merak eder, ö’lü ü’lü kelimeleri telaffuz edebilir mi acaba diye düşünürdüm. Nihayet bunu yakından görebildiğim etkinlikler oldu: Türkçe Olimpiyatları. Nijerya’dan Katy, “Çok yıl geçti aradan ayrı ayrı” diyerek okurken şarkıyı bir zenciydi, ama bana yabancı gelmedi. Benim için Katy’nin dilinin Türkçe olması görüp görebileceğim en hoş rüya. Yazdıklarımın Afrika’nın derinliklerine, Avustralya’nın çöllerine, Asya’nın steplerine kadar gideceğini görmek daha fazla yazmaya teşvik ediyor beni. Bir Türk yazarıyım ve Türkçe’den okunmak isterim, isimlerin peşine taktığım, geri çıkardığım ekler, isimden fiil, fiilden isim yaptığım değişiklikler, fiilden fiil yarattığım oyunlar ilk elden izlensin isterim.
İki yüz milyonu aşkın kişi dünyada Türkçe konuşuyor. Bu sayıya kolay ulaşılmadığını biliyorum. Televizyonlar, dünyanın her yerine mal alıp satan işadamlarımız, okuyarak, çalışarak yeryüzünün her köşesinde yer bulan yaratıcı, sabırlı insanlarımız ve dört bir yanda kurulmuş sayısız okulda ders veren çilekeş, vefakar öğretmenlerimiz, evet en çok da onlar Türkçe’yi dünyaya yaydılar ve Ural Altaylar’dan bir boyda, ninelerimizin çalkak döverken, kilim dokurken kullandığı mütevazi kelimeleri bir dünya dili haline getirdiler ve sanırım bu gidişle yeryüzünde her on kişiden birini Türkçe konuşturacaklar.
Bir İngiliz’in gittiği yerde kendini anlatacak birisini bulma garantisi taşıması gibi, günün birinde bir Türk de dünyanın neresine giderse gitsin kendini kendi dilinde anlatma ayrıcalığını yaşayabilir, bunun getireceği şey insanımıza, bugün her İngiliz’in bakışında gördüğümüze benzer psikolojik üstünlük ve yüksek özgüvendir. Birinin beş yüz bin kelimelik bir hazineyle, diğerinin beş bin kelimeyle, birinin sözcüklere yansıyan bir ruhla, diğerinin sözcük bulmaya çalışırken sönen akılla konuşmasının yarattığı büyük farkı Türkler lehine çevirecek gelişmeden bahsediyorum.… Balkanlardan Çin’e en çalışkan, en sabırlı olarak kaldıkça ve insan olmanın ötesine geçemeyeceğini bilen bir insanın erdemi olarak alçakgönüllülüğünü taşıdıkça bu halk Türkçe bir dünya dili olacaktır; evet sabırla dil arasında bir bağ vardır.
Bu sabrın işleyeceği ön cephe Afrika’dır. Çin üstün mali olanaklarını kullanarak Angola’da tuttuğu köprübaşını bütün bir Afrika’ya yayma derdinde. Çin mahalleleri Dünya’nın hangi ülkesinde olursa olsun bir bina geriye gitmez, ama yıllar içinde binadan binaya yayılır. Bu görülmemiş inadı Türk okullarının özellikle Afrika’daki sabırlı ilerleyişi bir ölçüde dengeleyecektir. Amerika’nın boşalttığı alanlarda sosyal, kültürel ve ekonomik olarak canhıraş bir mücadele var. Türkiye’nin bekası ve insanlarının mutluluğu gelecekte bacaklarımızı ne kadar geniş bir açıda açabildiğimize ve ayaklarımızı ne kadar geniş bir alana basabildiğimize bağlıdır. Bacaklarımız dilimiz, ayaklarımız okullarımızdır.
Bundan elli yıl sonra dünyada aynı anda kaç kişi Türkçe bir roman okuyor, kaç masada Türkçe bir kontrat imzalanıyor olacaktır? Eğer bu sayı artmazsa bilin ki azalır. Çünkü her giremediğimiz yer başka bir dile terk edilmiş demektir. Türkçe ilerliyor, bu müthiş işi dünyanın dört bir yanına okullar kurarak başaranlarahalkın gönül borcu olmalıdır.

(Cumhuriyet Bilim ve Teknik 08.07.2011)

Tahir M. Ceylan | Tüm Yazıları
Hits: 2071