AKP'nin dayanılmaz cazibesi

~ 04.01.2016, Aydemir GÜLER ~

Öncesi de mutlaka vardır; ben İslamcılara yönelik takdir ve sempatinin ilk örneklerinden biri olarak, “hocam çok iyi çalışıyorlar, kapı kapı geziyorlar valla” geyiğini hatırlıyorum.

Akla ilk geleni yapmayacağım; iddiaya giren çıkacaksa da kazanma garantisini tepiyorum. Hayır, “tembeldirler” diye bir tartışma açmayacağım.

Aynı eskiden solcuların çalıştığı gibi çalışıyorlarmış, falanmış filanmış. Ya, ya; bizim arkamızda para vardı, sermaye vardı, tarikatlar vardı, uzun yılların gerici ve sıradan önyargıları vardı, devlet vardı, ABD vardı, Batı Avrupa vardı ve dahi Suudiler, Müslüman Kardeşler falan vardı! “Bizim gibi” çalıştıkları yalanın dik alasıdır. Tembeldirler demiyorum; daha ağırı: Düzenin bütün güçleri arkadan ittirmemiş olsa, bunlar kapı kapı gezmeyi geçtim, kapının önüne çıkamazlardı!

AKP’nin dayanılmaz cazibesinin anahtarı paradır. Çok mu indirgemecilik yaptım? O kadar kusurumuz olsun. Kusurumuz dinci gericiliği kapitalist özüne indirgemek olsun! Sonra inceltiriz…

Ama cazibeye kapılan somut örnekler üstünden gitsek, neresini inceltmemiz gerekecek; onu bir türlü bulamıyorum. Doğan Medya’nın akın akın AKP saflarına akmasını sağlayan para değil midir?

Tehdit edilmiş de, çok korkmuş olamazlar mı? Böylece biraz mazlumluk katamaz mıyız? Empati diyorlar ya hani…

Üzgünüm, tehdit edilenler Boğaz’da yatacak yer bulamasalar, atlar Londra’ya giderler. Neden korkacaklarmış? Çocuklarının okul taksitini ödeyememekten mi? İki yaşını geçen arabalarının yeni modelini alamamaktan mı? Güldürmeyin!

Ya da “videosu varmış.” Muhtemelen bir o kadar da diğer tarafta vardır… Yani yetmez.

Mesele ya para, ya da paradan geçiyor. “Demokratik” Batı’nın, Suriye’de en alçak katil sürülerini besleyen AKP’nin şimdi de, haberlere bakılırsa, Tatarları silahlandırmasını takdirle karşılamadığını kim söyleyebilir? AKP’nin Batı başkentlerinin sırtından aldığı yük gerçekten çok değerli. Parayla ölçülmeyecek kadar!

Sürekli kıpraşan “Ortadoğu konjonktürler” dizisinde, Rusya’nın devreye paldır küldür girdiği günlere dönelim. “AKP dış politikasının sonu” denmişti ve doğruydu. Bunun kadar açık olan, AKP’nin Suriye’de aldığı riskten daha fazlasını almaya yazgılı ve istekli davranacağıydı. AKP’nin dayanılmaz cazibesi Batı uygarlığı adına Rusya’yla karşı karşıya gelmesidir. Ve bu, başka şeylerin yanında elbette paradır!

CHP yönetiminin de kendini alamadığı anlaşılıyor. Hadi biraz inceltelim; ama fazlasına gerek yok. Kılıçdaroğlu, kendi yaşam biçimi, inanç vs tercihleri ne olursa olsun, yani ister CNN Türk’ün başına gelen Erdoğan bey gibi içki içmeyi sevmiyor olsun, ister başka şey, Türkiye kapitalizminin bekasını birinci sıraya yazmış bir siyasetçidir. Başkaları AKP tarafından maaşa bağlanmış olabilir. Asıl bağlama ilişkisi kapitalizmle kurulur.

Bu nedenle de gericilik, dinci gericilere özgü bir kategori olmaktan çoktan çıkmış, kapitalizm savunuculuğunun vazgeçilmez sıfatı haline gelmiştir.

Hepsi tamam. İçerdekiler, dışardakiler, eskiden beri AKP’li olanlar, içindeki cevheri yeni keşfedenler... Diyelim ki, hepsinin neden bu cazibeye kapıldığını anladık. Ama… durmaksızın akan kan, oyulan göz, yıkılan duvar, buzdolabındaki bebek, sokak ortasında bekleyen ölü… Bunların bile, AKP’nin cazibesini kirli bir boya gibi akıtamamasını nasıl açıklayacağız?

Nasıl oluyor da, bu koşullarda bile, kariyerinde yükselen bir gazeteci “AKP’nin beğendiğim yanları var” diyebilir? Bir Kürt siyasetçi, görüşmelerin bir an önce başlamasını talep edebilir? Bir sosyal-demokrat, Anayasayı tartışmaktan söz açabilir?

Ne yazık ki, paraya ve kapitalizme bağlılık bunları bile açıklıyor. Keşke bazı şeyler açıklanamaz kalsaydı. Keşke insan, rezaletin bazı türlerini algılama yeteneğine sahip olmasaydı…

 

solhaber

Aydemir GÜLER | Tüm Yazıları
Hits: 1082