Sır, Yargı, Devlet, Demokrasi

~ 03.12.2015, Hilmi ŞEKER ~

Hrant Dink davasında, kozmik oda, mit ile yargı arasında sır/giz üzerinden meydana gelen gerilim, krizin siyaset ve toplum nezdinde yarattığı huzursuzluk, akla  Dreyfus Davası’nı getirdi. Davada, sır olduğundan bahisle savunmadan saklanan dosyalarla Dreyfus’ un özgürlüğünden edilmesiyle; iktidar, etnisite, din ve ideolojiyle düet yapan sırrın, yargıyı hükümden düşürme potansiyeline tanıklık edildi.

 

E’mile Zola’ nın " Suçluyorum" başlıklı meşhur mektubu olmasaydı, sırlarla inşa edilen  mahkûmiyet, Dreyfus'u özgürlüğünden etmekten başka, Şeytan Adası' nı da devasa bir mezara dönüştürecekti. Alfred Dreyfus davasından 113 yıl sonra bir başka kisveyle sahne alan sır; gerçeği perdeleyerek yargılama, hüküm ve halkın cinayetin işlendiği koşullar, gerçekleşme biçimi ve sorumlularına dair bilgiye erişimini engelledi.

 

Susurluk’ta devlet-siyaset-bürokrasi-mafya dörtlüsünü suç üstü yakalayan trafik kazasının yarattığı buhranı aşmaya çalışan soruşturmanın, erişemediği on iki sayfalık idari rapor ve uzantıları “devlet sırrı” olarak kutsandı. Basın sırrı tefrika yaptı, sır gezmedik yer, çalmadık kapı bırakmadı. Sırra erişmek yargı için seraba dönüştü. Yıllar sonra Ergenekon iddianamesi ve ardılları sırların maskesini düşürdü, ipliğini pazara çıkardı. Sır devlete, devlet sırlarına sadık kaldı, sır ve devlet ikilisi yargıya dünkü çocuk muamelesi yaptı.

 

Prestijini sırlara borçlu devlet, ulusal çıkar, güvenlik, kamu düzeni, yararı ve hizmeti üzerinden içine kapanmaya devam etti. “Kol kırılır yen içinde kalır” özdeyişi devlet ve sırlarına kol kanat gerdi. Meclis tüm gayretine rağmen sırrın zerresine erişemedi, ilişemedi. Sır öznelerle özdeşleşti, dokunulmazlıklarla palazlandı.

 

Sırrın devletle birleşip mala, özgürlüğe, yaşama, toplum ve demokratik değerlere pervasızca saldırması bireysel, toplumsal ve kamusal gereksinimleri hafife alması, toplumla ibralaşmaktan kaçınması ve işi cinayeti örtbas etmeye kadar vardırması sır- yargı ilişkisini tartışmaya açtı.

 

Entelektüelin direnci; sırrın suçla işbirliğini, yargıyı yozlaştıran genetiğini, tarih, toplum, demokrasi karşıtlığını ve anaerobik yaşamının unutulmasını, zamanın sırrı kollamasını engelledi. Devletin çatlak ve dehlizlerindeki yaşamın, politika karşıtlığı haramiliğin birey, toplum ve kamu nezdindeki maliyetinin anlaşılmasını nispeten kolaylaştırdı.

 

Diyalektik döngüyü önleyen, yargıyı işlevsiz ve işsiz bırakan sır, sürprize altın çağını yaşattı. Kaba pozitivizmin akıl hocalığı yaptığı sır, etnik, ideolojik ve politik edenlerin rüzgarını arkasına alarak maruf ve malum yerlerde geliştirdiği özelliklerle tahkikat, duruşma salonu ve basın üzerindeki tahakkümüne devam etti.

 

Son vaka sırrı elinde tutan kirli siyasetle, onu disipline etmek isteyen liberal hukuk arasında istenmeyen çekişmenin, iktidar siyasetini sinir uçlarından yakalayarak felç etme yeteneğini anımsattı. Sır ve gizin el ve göz mesafesinde tutulması gereken ikamesiz, hegemonik bir buluş olduğunu yaşatarak gösterdi.

Sır ve gizin geleneksel iktidar iksiri olması, iktidarın sırlarla kurumsallaşma isteği ile hükmü tartışmalı kılan genetiği, yargıyla ilişkisinin dünü, bugünü ile yarınını bilince çıkardı.

 

Hrant Dink davasında; yargılamanın gereksinim duyduğu ve cinayetin ard alanını açığa çıkaracak bilgilerin mahkemeden saklanması, korunan bilginin davayla ilgisi, sırrın kamusal ağırlığının saptanması, kimlerle, ne kadar ve niçin paylaşılması gerektiği, sırrın ifşasının sürdürülebilirliği, diyalektiğin sırla ilişkisi, hüküm üzerindeki basıncı ve baskının neyle nasıl dengelendiğine ilişkin sorunlar varlığını korudu.

Sırla yargının doğrudan temas kuramaması, ifşa edilememenin yarattığı yetmezliğin aşılamaması, sırrı kontrole alacak düzenden yoksunluk onun kolay yutulacak bir lokma olmadığını gösterdi.

Ricayı görmezden gelen istihbarat, cübbeyi karizmasından edişini bellekler an be an not aldı. Darasız, hükmü doyurmaktan aciz ve müstear hale getirilen malumat sözde sır olarak deşifre edildi. Aza alışık, verilene razı kürsü geleneği, tedariksiz yakalandı. Kürsüye bırakılan sır meselesini karşılama ve aşmada izleyeceği strateji, atacağı adımlar konusunda tek başına ve biçare kaldı.

Malzeme ayıklamadaki deneyimsizlik, sırla ilişkinin tek taraflı olduğuna tanıklık etti. Ağır usuli hatalara rağmen, mahkeme sırrın kırıntılarıyla döngünün gereksinimini kendince karşıladı.

Politik ve ideolojik tercih, kültleşen sırra dokunma ve nüfuz etme olasılığını kaynağına iade edilen ve taraflardan saklanan bilgiyle imkânsızlaştırdı. Sır mütaalanın inayeti, yargının kutsamasıyla varlığını pekiştirdi.

Sus payı, sözde sır olarak hükme esas alındı. Yargılanan nesne ile alakası saptanan kısmın, yanlardan saklanması, yanların bu bilgi ve belgeye erişememesi, ayak sürüyen sorun olarak öne çıktı. İlişmezlik yasağının aşılamaması, sır üzerinden dokunulmazlık kazanan özne, nesne ve paradigmada hayal kırıklığı yarattı. Sükut-u hayal her şeyin eskisi gibi olmayacağını gösterdi.

Mevcut malzemenin ortaya konulmaması, yanlarla paylaşmaması, sırrın varlığını koruyacağına ilişkin kaygıları körükledi. Halkla arasına ördüğü duvar, güçle arasına kurduğu köprüyle özgüvenini yeniledi.

Görünen adaletten medet uman toplum, yaşam hakkına cepheden saldıran, kürsüyü hiçleştiren krizin, rehber ve standartların desteğiyle aşılmasından yanadır. Sırla aynı kabtan yiyen etnik saldırının örselediği güvenin tazelenmesi paramasonik iktidar formunun açığa çıkarılmasına, yönetim ve yargının demokratikleşmesine bağlıdır.

Özgürlüklerin genişleme isteği ile rejimlerin bastırma, vesayet ve anestezik siyaset arasındaki kadim çekişme sırlara yaşam alanı yarattı. Sırra sahip olanın muktedir olacağının fark edilmesi, sırların cazibesini katladı, siyasetin iştahında bir kabarmaya yol açtı.

Atinin iktidarını belirleyen esrarın bir başına ve korumasız bırakılmasının ne denli yaşamsal ve yakıcı olduğu anlaşıldı. İktidarın çeperini yoklayan sır ve gizin, zamanı geldiğinde hükmünü icrada tereddüt etmeyeceğini öğretti. Tedirginliğini birinci ağızdan paylaşan iktidar, rafa kaldırdığı sır ve giz tasarısını alel acele tozlarından arındırdı.

Mecalsiz hukukun, düello yapan güçleri idare etmesi imkânsızdır. Palazlanan gücün acze düşmüş hukuku tunç yasasıyla yönetmesi, adaletin kanunla ikame edilmesi an meselesidir. Hegemonik tutkunun sırra yaslanarak eylemeye özgülenen ruh halinin, siyaset, hukuk, yargı, toplum demokrasiye maliyeti tartılmaya muhtaçtır.

İstihbaratın yargıya teslim edilmemesi, koruma eşiğinin tahkimi, işin gövde gösterisine dönüşmesi, sırrın siyasetle alakasını kuran, paha biçilmez politik araç veya rakibini alt edecek eşsiz bir buluş olduğunu gösterdi.

Sürpriz bu gelişme memleketi kavşağa getirdi. Ya kişisel hak ve özgürlükler güçlendirilerek sırrın bireysel ve toplumsal hak/özgürlüklerle yaşamasına olanak sağlanacak ya sır ve giz birey, toplum ve kamusal hayata hükmetmeye devam edecek ya da sırrı avucuna alacak üçüncü bir yol bulunacak.

İlki liberal hukukun önerisine, ikincisi ulus devletleri besleyen, demokrasiyle derdi olan, düşünce özgürlüğü, bilgi edinme hakkıyla saydam yönetimden dem vuran güzergaha, üçüncüsü ise sırrı ihtiyaç olmaktan çıkaran iktidar formuna tekabül eder.

Hüküm: kuşkunun aşılmasıyla erişilen varsayımsal gerçek, tezlerin yarışıyla vücuda gelmiş nesnel düşünce, birçok badire atlatmış rafine emir, tez ve dayanakların sınanmasıyla ulaşılan mütaala, metodolojinin refakatiyle yasanın hukuka, hukukun adalete dönüşmesi manasına gelir.

Gerçekle özdeşleşme; hükmü var eden ard alanının açıklığa kavuşması, herkesi ve her şeyi kapsayan düşünsel geçmişle olanaklıdır.

Usul, kuşkunun hangi araç ve kişilerle, nasıl bir prosedür izlenerek aşılması gerektiğine dair yol ve yordamın adıdır. Bu haliyle metodoloji kuşku ile hüküm arasındaki kesitte karar, işlem, söz ve eylemlerin güvenliğini sağlar. Yöntem varlığını öteden beri gerçeğin açığa çıkarılması, kazının itinayla yürütülmesi, hakikatin tahrif edilmesini önlemeye, hükmün kaynağını saf ve temiz tutmaya adar.

Yöntem yasası, hükmün gerçek ve doğru rotada ilerlemesini, izlediği usul ve esaslarla saydamlığı, ikna eden ve inandıran yargı oluşturmayı misyon edinir. Adil bir hüküm, sıradan yöntem ve araçlarla değil, onu etkin, verimli ve saygın kılacak aparat ve usullerle oluşmayı tercih eder.

Yargılama: ön yargıdan özerk, saplantıdan uzak düşüncelerin, orta yerde dillendirdiği ve yarıştığı özgün bir diyalog türüdür. Kendisini olumlu ya da olumsuz kuşku olarak sunan davanın, çekinmeden açıktan açığa, eşit ve özgürler arası diyalogla enine boyuna tartışılarak hükme dönüşmesini hedefler.

Eşitlik yanlar arasında usuli dengeyi sağlar, dezavantajı yasaklar. Düzen, tertip ve diyalojik teminat sunar. Varlığını salt adaletin düşünüldüğü, hüküm sürdüğü bir iklim ve atmosferi sağlamaya adar. Sunum ve dayanaklarını çeliştirir, hükmün kabul edilebilir ve yarayışlı olanla inşasına odaklanır.

Çelişmeli yargı ilkesi  hükmün yazgısını belirleyen materyale erişme, edinme, sınama, ve çürütme özgürlüğünün adıdır. Dezavantaj yasağı olarak da ifade edilen eşitlik, nizalı dava hakkı aracılığıyla ortaya konulan argümanı tartarak anlamlandırır, gerçek ve doğruluğunu sınayarak değere dönüştürür.

AİHM kesin ve gerekli olmak kaydıyla hükmün yazgısını belirleyebilen malzemenin meşru nedenlerle gizlenmesini, geri çekilmesini sıcak karşılar. Ancak bu olasılıkta savunmanın sırra erişememesinden kaynaklanan dezavantajın karşı önlemlerle dengelenmesini önerir.

AİHM sırrın korunabilmesi için her şeyden evvel kamusal darasının alınması gizlenen bilginin savunma için öneminin belirlenmesi, sırrın niteliği hakkında savunmanın bilgilendirilmesi, gizliliğin sürdürülebilirlik koşullarının sınanması gerektiğini içtihat eder.

Test, malzemenin niteliğini, savunma için önemini, kamusal değerini, sürdürülebilirliğini, hüküm üzerindeki etkisini muhakeme, taraf ve hüküm açısından taşıdığı değeri, gizli kalmasındaki kamusal yararı ve tarafların konu hakkındaki refleksini ölçmeyi hedefler.

Sırdan etkilenene argümanın niteliği, içeriği hakkında optimum bilgi verme, yargılamaya iştirakini teşvik etme, delilin deşifre edilme olanağı ile ek savunma imkanı verme, gizin gerisinde bıraktığı dezavantajı dengeleyen uygun adımlar olarak öne çıkarılır.

Sır ve gizin yarattığı boşluğun taraf, toplum ve kamu üzerinde yarattığı baskının debisi, AİHM’ i yargı-sır ilişkisinin yaşanma biçimi ile gizlilik kararının alınma prosedürünü denetlemeye icbar eder. Mahkeme'nin ilgisi eşitlik ve çelişme ilkesinin ihmal edilmemesi, sırrın bireyi korumasız bırakmamasıyla mahduttur. Yerel giz ve sır politikası görev tanımının dışında bırakılırken, sır ve gizin görünen adaletle yargılama diyalektiğine yaşattığı stres, fobi ve sendromla mücadele yetkisi saklı bırakılır. Sırrın içeriğine yönelik ilgisizlik, gizlerle sırların AİHM güvencesiyle yoluna devam edeceğine delalet eder.

Ulusal güvenlik ve türevlerinin bahanelerle sınırları zorlama ve hakkın özünü örseleme kapasitesini kontrole alır. Güvenlik endişesi ve delilin yargılama konusuyla ilgisinin, kanıta erişimi riske etmemesi için, mahkeme sınırlamanın orantılı olup olmadığını sınamayı gerekli görebilir. Sır ile bilgilenme talebi arasındaki çekişmeyi yararlar üzerinden yarıştırarak, sırrın şımarıklığını ve aşkınlığı enterne edebilir.

Sır politikasının denetim dışı bırakılarak, sırrın dava üzerindeki tasarrufunun yargının kontrolüne bırakılması ehveni şerdir. İfşanın talebe bağlanması, sırrı yargılama ve hüküm üzerinde örtülü eylemeye  teşvik eder. AİHM’ in sözde gerekçelerle sır ve gizi kutsaması, uzantısı olduğu ideolojik ard alanın tercihidir. Sırrın meşrulaştırılma çabası, onun demokrasi ve hukukla çelişkisini örselemez.

Sırdan etkilenenin içinde yer almadığı denklem ve formül eşitliği sağlayamaz, çelişmeli yargının vaad ettiklerini telafi edemez. Sırrın, yargılananla ilgisinin sınanamamasının yarattığı yetmezliği aşacak tedbir ve karşı dengeleyicilerden yoksunluğun, kanun yolunun çaresizliğiyle yaptığı ittifak diyalektiği ve diyalogu halden düşürür.

Adil yargılama, adalete erişimin diyalektik fazına odaklanır, buraya nüfuz etmeyi tercih eder. Bu aşama, bilgiye erişim ile adil yargılama arasında köklü ve yaygın bir ilişki inşa eder. Bilgiye erişilip kılcallarına nüfuz edilmeden etkin, verimli bir savunma ve diyalogdan söz edilemeyeceğine vurgu yapar.

Diyalojik kuralların hiçe sayılmasıyla vücuda gelen bir yargı ruhanidir ve mukaddes zamanların izindedir, meşru, makul, inandırıcı ve ikna edici olamaz. Engizisyon’ u ayakta tutan, sırlarla ittifak eden, dur durak bilmeyen itham ve isticvabıydı. Sırrın objektif sınırını büzdüğü, içini boşalttığı bir hükmün hukuk, tarih ve toplum tarafından benimsemesi mümkün olmaz. Sırrın hükümle güçlü bağı, hüküm için taşıdığı hayati değeri anlatacak yetidedir. Bu bağı anlayamayan ve kuramayan sevk ve idarenin, gerçeği bulma fikir ve pratiği sahici olmaktan uzak kalır. 

Sır ile hukuk sistemi arasındaki çekişmeyi, yarış veya anlaşmayı yöneten ideolojik, politik, ekonomik, sosyal veya konjoktürel tercihlerdir. Sır; derinleşmenin değme aracı, kavramları sömürmenin argümanı, iktidarın hamisidir. Gizlenerek egemen olma, belirsiz ve anlaşılmaz kalarak kültleşme arzusu, giz iktidar ilişkisinin ağırlıklı istinadıdır. Kişiyi, malı veya nesneleri yücelten hegemonik rejimlerin, sırrı kutsamaları yarına kalmanın diğer adıdır.

Ulus devlet ideolojisi, oluşturduğu sır paradigmasıyla bireyin yaşamına, özgürlüğüne, malvarlığına, düşüncesine mahremine, sokak ve mahallesine hükmetmeyi varlık sebebi sayar. Güç ayakta kalmayı; özgürlüklerin yakasına yapışan, insana yaşamı dar eden, hadleri zorlayan fobik istihbarata borçludur. Kuytu ve koyaklarda gezinmek ve her milimine vakıf olmak, yozlaşan gücün varlık sebebi, insana nüfuz etmenin sırrı, muhaberatın iktidar tutkusudur.

Tek geçerli ve somut gerekçe göstermeden duruşma salonunu halka kapamak, hazırlık tahkikatını kamu ve taraflardan kaçırmak, toplumun sinir uçlarını yoklayan trajik ve dramatik kalkışmaların akıbetini toplumdan saklayan, sıfır gerekçeli yayın yasağıyla halkın gerçeği referans alarak haberi yorumlama ve gücü denetleme özgürlüğünü yok etmek, ceza hukukuna kan kusturan dönemlerin kalıntısıdır. Sırrın genetik atası, kamu düzeni ve milli güvenliğin mucidi, Roma Hukuku’nu dize getiren, masumiyeti lekeleyen Germen Hukuku ile onun genetik ardılı modernitedir.

Demokratik değerlerle kavgalı rejimin oluşturduğu küplerle sırdaş hukuk, emsallerle bağını koparır, kibir yapar, en nihayet huy ve makas değiştirerek içine kapanır. Sırrı kurumsallaştırarak kültleştirir. Hak ve özgürlükleri usandırma, demokrasiyi geriletme, siyaseti iktidarlaştırma, yönetimi yozlaştırmanın türevlerine odaklanır.

Gereklilik ve ölçülülük: düşünce, öğrenme ve denetleme ihtiyacının kapanma, savunma ve güvenlik ihtiyacıyla uluorta çekişmesini önleyen liberal ayardır. Sırrı ehlileştirerek, özgürlüklerle makul, seviyeli bir ilişkiye zorlar, giz ve sırrın selameti için topluma göstermelik taviz verir.

Sırrın hukuk dışına çıkması, sırrın devleti peçelemesi, alternatif otorite ve suça şerik olması, hak ve özgürlükleri talan, yargılamayı berhava etmesi önlenerek tansiyon düşürülür. Sırrın yaratacağı etki ve sonuçlar bir miktar örselenir, usuli dengeleyici önlemlerle sır ve giz emniyetli yerde tutularak koruma seviyesi artırılır.

AY’nin 90.maddesi AİHS’in duruşma salonunun, giz ve sırla kuracağı ilişkinin çerçevesini belirler. Rehberler, andıçlanan bilginin kendisini kabul edilebilir kılma çabasını insancıl testlerin takdirine terk eder. Uygulamanın, Strasbourg’ un sırları evcilleştiren, yargılama ve hüküm üzerindeki baskısını azaltan rezervini dönüştürecek potansiyelden mahrumiyeti standartları anlamsız kılar, hak ve özgürlükleri işlevsiz ve işsiz bırakır.

Kollektif hak ve özgürlükleri savunan, devleti demokratikleştiren ve öznellikleri nesnelleştiren, birlikte ve ortaklaşa iktidarlaşmayı öneren seçenekte toplum, iktidar ve  devlet tabana yayılır. Siyaset, yönetim ve iktidarın sırla işi kalmaz.

Demokratik desteğin sırları enterne edeceğine dair güçlü beklenti, özgürlüklerle çelişen sırların yaratacağı etki ve sonuçların önünde sonunda alt edileceğine, erişim, adil yargılanma hakkı ve demokrasi için kabus olmaktan çıkarılacağına dair umutları besler.

Yasanın hukuka, hukukun adalete dönüşmesi, devletin toplumsallaşması, toplumun soluklanması, sır ve gizin pervasız, şımarık ve pişkin tavrına son verilmesi yurttaş, tarih, toplum, demokrasi üzerindeki vesayetinin kaldırılması, özgürlüklerin acil çıkışlarının çoğaltılması, halkın yaşam alanının genişletilmesiyle olanaklıdır.

Sonuç:

Sırla aynı kabtan yiyen Mukaddes Ofis’in kansız yaptırımlarla özdeşleşen aklını ve icraatını tuşa getiren AİHM ve prototipleri  yerel gizin ifşası, tartışılması ve bertaraf edilmesi için içten bir çaba sarf etmez. Sırlarla simbiyotik bir ilişki kurulmasına cevaz vererek, misyonunu, sırrın görünen adalet üzerindeki baskısını kontrolle sınırlar. Böylece sırdan beslenen yargıyla türlü ittifaklar geliştiren mutant monarşilerin inşasına ve kurumsallaşmasına rıza gösterir. Sırrın demokratik, toplumsal ve etik değerleri sömürmesine göz yumarak, halkın görünen adaletten beklentisini berhava eder.

Sırra sadakat, giz ve sırrın duruşma salonu, hazırlık tahkikatı, kanıtları ve basını kapsayacak denli yaygınlaştırmak vesayeti tetikler. Gizin, dava konusuyla ilgisinin denetlenememesinin geride bıraktığı diyalog ve diyalektik boşluğun yönetilmemesi yargıyla toplum arasındaki çelişkiyi derinleştirir.

Şımaran sır; yarattığı özne, nesne, yer ve zaman bağlamlı dokunulmazlıkla onlarca soruşturmanın üstünü ustaca örter. Lekelediği masumiyeti, ceza ve infazla mükellef hükme indirger. Gizin girdabına giren bir yargılamanın, devletin çatlaklarında asırlardır mayalanan eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi karşıtlığını açığa çıkarması mümkün olmaz.

Sır, sırtını ideolojik tekele yaslar, homojenik tutku, etnik sevda, istismar edilen dini kültür sırrın özellik geliştirmesine katkı sunar. Muhakeme imkanı yok sırla girdiği her tartışmayı kaybeder, giz hükmün yazgısını belirler. Yargı, eli mahkum palazlanan sırla ilişmezlik ve saldırmazlık anlaşmasını tazeler, muhakeme özgürlüklerle vedalaşır, hüküm eser ve esiri olduğu güçle yekvücut olur.

Kişisel hak ve özgürlüklerin içi boşalır. Saldırıya açık hale gelir. Kollektif özgürlükler seraba dönüşür. Hüküm sağaltmak, onarmak ve gidermek yerine, meşru umarları sükutu hayale uğratır. Aklı salonda kalan birey, ötesini göremeyen toplum, strese giren ve fobilerine yenilen demokrasi, hamilik yapacak yeni bir yargı ve yargılama arayışına girişir.

 

Hilmi Şeker/Yargıç/İstanbul

 

Güncel Hukuk

 

Hilmi ŞEKER | Tüm Yazıları
Hits: 2125