Açık Seçik Bir Yazı

~ 26.06.2011, Işıl ÖZGENTÜRK ~
Bir Türkiye yurttaşının akıl defterinden:
1- Bu ülkede ne zaman haber bültenlerinde ekonomi haberleri, tüm siyasi haberleri geçip birinci sıraya oturur altın ve döviz fiyatları yükselirse, ben endişeye kapılırım. Çünkü bu durum, sürekli borçla büyüyen bir ekonomi için tehlike çanlarının çalmaya başladığı bir zamandır. Çanlar çalmaya başladığında, ekonomiden sorumlu olan bürokratlar, birtakım düzeltmelere gideceklerini söylerler. Bunun Türkçesi, ülkede ciddi bir devalüasyon olacak demektir.
Yani sabit gelirlilerin biraz daha fakirleşmesi kaçınılmaz olacak demektir.
Yani Türkiye yurttaşları sadakaya biraz daha muhtaç olacak demektir.
Yani AKP’ye oy verenler, Tanrı’nın işine iyice şaşıracaklar demektir.
Yani mazota, benzine, doğalgaza, elektriğe daha çok para ödeyeceğiz demektir.
Yani şeftali, kiraz, elma, domates, karpuz fiyatları cep yakacak demektir.
Yani et, ülkenin büyük nüfusu için altın değerinde olacak demektir.
Yani taşeron işçilerin daha da az ücret alması demektir.
Yani ailelerin büyük çoğunluğunun büyük kentlerde okuyan çocuklarına daha az para göndermesi demektir.
Kısaca, zenginlerin zengin olmaları daha da çarpıcı bir hızla devam edecek ve fakir daha da fakirleşecek demektir.
2 - Son seçim ve ardından gelen hukuk skandalları her Türkiye yurttaşına öğrettiği gibi bana da bir hukuk devleti olmadığımızı pek açık bir biçimde öğretmiştir. Son derece eski bir Türkçeyle yazılmış kanunlar ve her kafadan bir ses çıkması bizi şaşırtmasın. Önce en basitinden başlayalım. Hukuk evrensel bir düzendir. Yüzyıllardan beri oluşan yazılı ya da yazısız kuralları vardır. Hukuk soyut bir şey değildir. Yeryüzünde kabul edilen insan haklarını korumak için vardır. Kısaca insanı zorbalardan koruyan bir düzendir.
Kanunlar ise yazılı metinlerdir ve hâkimlerin, savcıların bu metinleri hukuk kurallarına göre yorumlaması beklenir.
Yani, bugünlerde ne kadar bağımsız olduğu tartışılabilir YSK çalışanlarının verdikleri kararların evrensel hukuk ilkeleriyle uyuşan, onları destekleyen hiçbir yanı yoktur. Göz boyamak için, YSK başkanının kaşlarını kaldıra kaldıra hukukun üstünlüğünden söz etmesi bizleri şaşırtmamalıdır. Hatip Dicleye verilen 80 bin oyu bir kararla çöpe gönderen bu kurum, sadece ve sadece kendini aldatmaktadır. Ya da söylemeye dilim varmıyor, güçlünün yanında yer almaktadır. Ben bir Türkiye yurttaşı olarak onlara soruyorum: Siz hiç yeni doğan bir çocuğu sevdiniz mi? Ya da cezaevindeki çocuğuyla Türkçe bilmediği için konuşamayan bir kadının kederini yüreğinizde duydunuz mu?
Bu arada BDP’li bağımsız milletvekillerine akıl verenlere şaşkınlıkla bakıyorum.Aman da aman sakin olundiyorlar. Neden hep onlar sakin olacak, neden hep onlara evin haylaz çocuğu muamelesi reva görülüyor? Neden Tayyip Erdoğan’dan esirgenmeyen koruyuculuk 10 yıl içerde yatan ve bunun dört yılı devletten alacaklı olan Hatip Dicle’den esirgeniyor? Kürt olduğu için mi? Açık söyleyin!
Bu arada sevgili kardeşim Mustafa Balbay, bu ülkenin egemenleri ne pahasına olursa olsun, seni içerde tutmaya niyetliler, suçu belli olmayan binlerce kişi gibi. Çünkü bu ülkede hukuk sadece egemenlerin kullandığı kanlı bir suç aletine dönüştü.
Biliyorum, moralinizi bozmayın diyeceksin, bozmuyorum, cari açık bu kadar büyüdüyse, ufukta güzel günler var demektir, çünkü artık sadaka olarak dağıtılan paralar suyunu çekmek üzere. Ve çok genç yaşta yitirdiğimiz değerli tiyatro adamı Sermet Çağan’ın ünlü Ayak Bacak Fabrikasıoyunundan biz söz bugünlerde sürekli aklıma geliyor:
İnsan aç kalmaya görsün, din artık onu avutamaz.

(Cumhuriyet 26.06.2011)

Işıl ÖZGENTÜRK | Tüm Yazıları
Hits: 1493